Eyüpsultan Kız Anadolu İHL, 11-K Sınıfından Sultan KARAKAYA öğrencimizin kaleme aldığı yazısı;
Gelişen teknoloji, zorlaşan hayat şartları, bitmeyen isteklerimiz, doymayan nefsimiz aynı zamanda kültürel birikimlerimize de yansımakta, yaşadığımız ´Müslüman´ toplumu ´İslâm´ dışı bir hayat tarzına sürüklenmektedir.
Mahmud Efendi Hazretleri´nin dediği gibi: "Çanakkale´den giremeyen düşman çanak antenden girdi." Neredeyse her evde bulunan televizyon, neredeyse herkeste bulunan akıllı telefonlar bize yeni bir bakış açısı kazandırdı. Dikdörtgen bakış açısı. Tabii ki mesele şekil değil, şuur meselesidir. Yâni demem o ki mesele; hayata, olaylara bakış açımızın ne kadar daraldığı, bize, yaşama bakmamız için sadece bir pencere bırakılmış olmasıdır. Oysa okuyan insanlar için her kitap yeni bir penceredir.
Bugün toplum, medya bakış açısı ile duygularını şekillendiren robotlar hâline gelmiştir. Çocukların eline verilen oyuncaklardan tutun, yaşamaya çalıştığımız yaşam bile bize ait kültürel birikimlerden ve kavramlardan uzaklaştırılmıştır.
Misâlen, bugün, toplumun yapı birimini, aileyi kuran dişi kuşun çocukluğuna bakalım. En son gittiğim taziye evinde dekor olarak kullanılan kırmızı mumları yanaklarına sürüp, renklendirmeye çalışan altı-yedi yaşındaki kız çocuğunu gördüğüm zaman, durumun vahâmetini kavradım. Bu yaştaki bir kız çocuğu yanaklarını daha cazibeli gösterme çabasındaydı. Bu, elimizden kayıp gidenlerin ufak bir detayda vücut bulmuş hâliydi. Kız çocuklarına alınan Barbie ya da diğer adıyla Sindy bebekler -onlara bebek demek masum kalır- o çocukların karakterlerinin, zevklerinin, amaçlarının oluşmasında önemli bir rol oynamaktadır. Küçükken boya küpünden çıkmış bebeklerle -kadın mı desek?- oynayan kız çocukları bugün o bebekler gibi olmaya çalışmakta, güzelliği, boya küpünden çıkmış gibi olmakta bulacaklarını sanmaktadırlar. Joseph Joubert "Çocukların nasihatten çok, iyi örneğe ihtiyacı var" demiştir. Peki o kadınsı oyuncaklar ne kadar örnek teşkil ediyor, bunu toplumca sorgulamalıyız. Şunu da söyleyelim; Nureddin Yıldız, "Ev idare eden kadın insanlığı ayakta tutan güçtür" diyor. Ben de şöyle diyorum; Güzelliği için binlerce para harcayan kadın Kapitalizmi ayakta tutan etkenlerden önemli bir güçtür.
Başka bir açıdan bakarsak, bugün hayatımızın önemli bir kısmında yer alan sosyal medya ve araçları, bilhassa gençlerimizde bir ahlak kırılması ile baş göstermiştir. Bilgi daha kolay ulaşılabilir hâle gelirken nedense ahlâklı ve maneviyatlı gençler bulmak giderek zorlaşmıştır.
Nitekim Cahit Zarifoğlu´nun da bu bahiste şöyle bir sözü vardır; "Ve giderek gençleri saran bir gırgır furyası, bir gevezelik, bir melayinilik, bir seviyesizlik..."
Peki, sorarım size, gayr-ı ahlâki ilişkilere, sigara ve alkole, cinayet ve zulüm sahnelerine şahit olan, üstelik bunları hayranlıkla izleyen genç topluluğuna, birkaç marş ile milli duyguların kazandırılması mümkün müdür? İzlediği her türlü ahlak dışı hareketin süslenip, güzel gösterildiği, adeta bubi tuzağı hâline getirildiği bir çağda, televizyon ve telefon başından ayrılmayan gençlerimizden erdem, merhamet gibi duyguları beklemeye hakkımız var mıdır? Ayrıca, RTÜK bu sahnelerin, insanların ve bilhassa çocukların üzerindeki, bilinçaltındaki etkilerini bilmemekte midir?
Tüm bu kelâmlar toplumumuzda güzel şeylerin olmadığı veya olamayacağı anlamına gelmemektedir. Nureddin Yıldız´ın dediklerini aynen buraya alıyorum; "Umudu kırık gençlere söylüyorum; bu ümmetin topraklarında" Allahuekber" sesleri yükseldiği sürece zafer hep vardır, inanın!" Mustafa Kutlu da şöyle der; "Umut kalbimizde bir kuştur, sürekli öter." Evet umut hep vardır, zafer hep vardır. Lâkin, umutlu olabilmeyi hak etmemiz için düzeltmeye kendimizden başlamamız, zafere ulaşmak için medyayı İslâm ahlâkına uygun kullanmamız, Müslüman fertler olarak mü´min olmaya çabalamamız, her daim, ümmet adına örnek teşkil edecek insanlar olmamız gerekmektedir.
Mahamta Gandhi´nin söylediği şu sözü de buraya almakta fayda var;
"Söylediklerinize dikkat edin; düşüncelere dönüşür...
Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür...
Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür...
Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür...
Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür...
Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür...
Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür..."
"Kendini kandırmaya ne kadar heveslidir insan" der Rasim Özdenören. Afrika ülkelerinin nasıl yeraltı zenginlikleri sömürülüyorsa bizim de kültürel ve ahlâki birikimlerimiz sömürülmektedir. Dikkat edelim, ikisi de zenginliktir. İkincisi daha büyük bir zenginliktir. Kendimizi kandırmayalım. Sömürülüyoruz.
Son olarak, Cahit Zarifoğlu, Yaşamak isimli kitabına "ne çok acı var" diyerek başlar. Nitekim, bugün verilen yedi şehidimiz gibi. Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun.
Refah dolu bir toplum, selâmet dolu bir dünya ve ahiret hayatı temennisiyle.
Vesselâm.