İslami düşünce dünyamız büyük savrulmalar sarsıntılar yaşıyor.

Atasoy Müftüoğlu yazd...

İslami düşünce dünyamız büyük savrulmalar sarsıntılar yaşıyor.

İslam dünyası toplumlarında, toplumsal/siyasal/ekonomik/kültürel gündemin merkezinde İslamın geleceği değil, ulus-devletlerin kendi iç ve dış sorunları var. İslam, gündemin merkezinen uzaklaştırılınca, Müslüman aydınların, düşünürlerin, entelektüellerin, hayatı/dünyayı/toplumu İslami esaslar doğrultusunda dönüştürme sorumlulukları da gündemden düştü. Dünyayı dönüştürme sorumluluğu taşıyanların bugünün gerçekliği tarafından dönüştürülmesi, bugünün gerçekliğine dahil edilmeleriyle birlikte, İslami mücadele de, bir başka bağlama, soyut-akademik inceleme/araştırma/tartışma alanına hapsedilmiş oldu.

İslam ülkelerinde, İslami önceliklerin, gündemin merkezinden uzaklaştırılması, barbarlık ve dehşet üreten tarihsel bir bağlamla yakından ilgilidir. Yeni emperyalizmin amansız ilerleyişi sırasında Amerikan-İsrail çıkarları adına icat edilen/üretilen/kurgulanan Suriye iç savaşı boyunca, emperyalistlerin ajandaları doğrultusunda hareket ederek, emperyalist iradenin bir parçası haline gelen Türk Dış politikası, Suriye yakılıp, yıkılıp, yok edildikten sonra, Suriye'nin Müslüman bir ülke olduğunu hatırlamaya ve fark etmeye başlamıştır.

İslam dünyası toplumları, bu toplumlarda hakim olan, düşünsel /kültürel/siyasal hayat, hiç bir şekilde özeleştiriyi sevmiyor, özeleştiriye ihtiyaç duymuyor. Özeleştiriyi sevmediği için de, tarihsel yenilgilerle yüzleşmeye cesaret edemiyor. Zihinsel-entelektüel acz ve yetersizlikle malul bulunduğumuz için, karşı karşıya bulunduğumuz tarihsel yenilgileri, toplumlarımızın/kültürlerimizin yapısal edilgenliğinden, teslimiyetçiliğinden kaynaklandığını itiraf edemiyoruz.

İslam toplumlarına / ülkelerine hakim olan politik konformizm tarafından edilgenliğin büyük bir geleneğe dönüştürüldüğünü anlamıyor, konuşmuyor, tartışmıyoruz. Her tür edilgenlik-teslimiyetçilik hangi topludda olursa olsun, kendi kendisini etkisiz hale getiriyor, kendi kendisini ötekileştiriyor. Edilgen-teslimiyetçi varoluşlar, entelektüel sömürgecilik karşısında konformizme sığınmaktan başka, muhafazakarlığa sığınmaktan bsşka hiç bir şey yapamıyor. Bugünün konformizmi, düşünsel-kültürel-politik konformizm, bugünün sorunlarına cevap veremediği, bu sorunları gereği gibi tanımlayamadığı için, açıkça bir antikacılığa dönüşmüştür.

İslam toplumlarında zihinsel-entelektüel tamamlanmamışlık sebebiyle, İslami düşünce-kültür hayatı, koşullara bağlı altüst oluşlar yaşıyor, tercihler yapıyor. Bu nedenle de, kendilerini, politik konformizmin kucağına atıyor, politik konformizmin fedaileri haline geliyor, hamasetin akılsızlığı yoluyla bilincin gelişmesini engellediğini göremiyor, Genel ve resmi kabullerin/dayatmaların sınırlarını aşamıyor. Zihinsel-entelektüel tamamlanmamışlık sebebiyle, politik konformizm yoluyla, düşünce/toplum ve hayat tektipleştiriliyor, eleştirel düşünce mahkum ediliyor*

Müslüman halklar, politik konformizmlerin sınırları içerisine hapsedildikleri için, İslamı, nasıl tahayyül edeceğimizi bilmiyoruz. Bu nedenledir ki, günümüzde İslam toplumlarında ontolojik-epistemolojik bağımsızlığı gerçekleştirmek üzere sistematik, programlı hiç bir çalışma yapılmıyor, bu tür bir çalışmayı yürütebilecek kadrolara sahip bulunmuyor, bu tür kadrolara sahip bulunmadığımız için de, hakikati, ulus-devlet sınırlari - realizmlerinin sınırları içerisine hapseden bir islami aidiyetin/zihniyetin mahiyetini tartışamıyoruz.

İslam dünyası toplumları olarak, ontolojik-epistemolojik bağımsızlığa sahip olmadığımız için, insanlığın başma gelebilecek en iyi şey gibi pazarlanabilen en kötü şeyin, kapitalist emperyalizmin, şeyleştirici iradesini sorgulama konusu bile yapamıyor, aynı şekilde, demokrasiler yoluyla toplumların nefes alamayacak bir hale getirilmelerini de, tartışma konusu yapamıyoruz.

Politik popülizmlerin, konformizmlerin iktidarını niceliklerin gücü oluşturuyor, niteliklerin gücü değil.

Niceliklerin gücüyle ancak politik konformizmin iktidarı inşa edilebiliyor, entelektüel/kültürel/felsefi /estetik iktidarlar değil. İslam toplumlarında, İslamın başına gelebilecek en büyük talihsizlik, İslamın politik konformizmler tarııfından tanımlanıyor ve belirleniyor olmasıdır. Günümüzde, İslami düşünce dünyamız büyük savrulmalar sarsıntılar yaşıyor. Romantik ve nostaljik bütün umutlarımızın, İslami düşünce-kültür-ilahiyat hayatının politik konformizmlerin hizmetine girmesi sebebiyle, bütünüyle karaya oturduğunu görmek ve anlamak gerekiyor.

Aklı edilgen kilan bir gelenekten, hiç bir zaman, hiç bir alanda, bir özgürleşme iradesi-mücadelesi çıkmaz/çıkarılamaz. Politik konformizmler halkların hiç bir şeyi eleştirmemelerini, hiç bir şeyden şüphe duymamalarını ister. Politik konformizmler, günümüz dünyasında da görülebileceği üzere, İslam toplumlarını emperyalist tahakküm için elverişli hale getirebiliyor. Bu nedenledir ki, karşı karşıya bulunduğumuz tarihsel çelişmeleri, olayları, emperyalist propoganda sistemi nasıl algılamamızı istiyorsa, öyle algılıyoruz. Ortak aidi- yet-kimlik bilincinin Emperyalist böl-yönet politikaları yoluyla yok edilebildiği bir zamanda, İslam dünyası toplumları, ortak bir yorum/tavır/duruş/muhalefet iradesi gerçekleştiremiyor, İslam ülkeleri etnik-mezhepçi rekabetler temelinde dışarıdan yönetilen manipülasyonlara açık bir şekilde yapılandırıldığı için bu irade somutlaşamıyor.

İslam toplumlarında, somut İslami varoluşlar, tercihler, yönelişler, savrulmalar, soyut İslami düşünce ve tasavvuru bütünüyle yalanlıyor. Entelektüel bağımsızlığı gerçekleştiremeyen toplumlarımızda hamaset ve popülizm günümüzde gücünün zirvesinde bulunuyor. Entelektüel bağımızlığımızı temsil edebilecek, etkisi ulusal sınırları aşan hiç bir özgün derinlikli eser üretemeyen toplumlarımızda, bütün İslami tahayyüller seküler-liberal gerçeklik tarafından istiskal edilerek değersizleştirilebiliyor.

İslami düşünce hayatı, ilahiyat hayatı, modern araçsal aklın kendi rasyonalitesi içerisinde, her alanda faşist ideolojik çerçeveler, kavram va kurumlar ürettiğini hala fark edemiyor. Bağımlı bir zihinsel bünye kendi özgün varoluşunun aidiyetinin bilincinin nasıl bir şey olduğunu ne yazık ki hatırlayamıyor. Bugünü dünyasında biz müslümanlar bize ait olmayan bir özgürlük alanına hapsedilmiş bulunuyoruz. Sözünü ettiğimiz özgürlük, İslami otorite ve meşruiyeti tanımayan tek yanlı, tek boyutlu, ırkçı bir özgürlüktür. Her entellektüel ve ideolojik meydan okumalara biz entelektüel üretkenlikle cevap vermeye başldığımızda, kendi özgürlük alanlarımızı açtığımızda, bütünlüklü ve sürekli bir farkındalık içerisinde yaşamaya başladığımızda, islami varoluşun tamlığını ve bütünlüğünü inşa ettiğimizde umut'tan söz etmeye başlayabiliriz. İdeolojik ve ırkçı bütün kötülüklerin rasyonelleştirilebildiği bir dünyada İslami varoluşun tamlığını ve bütünlüğünü gerçekleştirmek üzere yeni başlangıçlar yapabiliriz.