İslam Tarihindeki İlk Veba Salgını: Amvâs Vebası

Müslüman tarihinde Veba hastalığı ile ilk karşılaşmanın Amvâs kentinde olduğu tarihçiler tarafından ifade edilmektedir.

İslam Tarihindeki İlk Veba Salgını: Amvâs Vebası

İslam Tarihinde İlk Salgın

Covid-19 salgınıyla birlikte, içinde bulunulan zamanı kavramak adına salgınlar tarihini anlatan eserler sıklıkla raflarda görünmeye başladı. Baskısı tükenen eserler, yeniden baskıya giren eserler ve yeni çıkacak eserler şeklinde kategorize edilerek okurlarla buluşmaya giden süreç, aynı zamanda salgın konularının daha alt metin ve konularda çalışılması durumunu da beraberinde getirmektedir.

Dünya’da oluşan salgınlar, bu salgınlardaki davranış biçimleri, alınan tedbirler, yapılan çalışmalar ve salgının seyrine göre toplumların tarihi kırılmaları elbette içinde bulunduğumuz şartları tanımlamaya çalışırken oldukça istifade ettiğimiz bilgiler olmaktadır.

Veba rahatsızlığı dünya pandemi tarihinin vazgeçilmez, en inatçı ve en yıkıcı hastalık olarak göze çarpmaktadır. Kara ölüm diye adlandırılması sadece insanın vücudunda oluşan morluklardan mülhem değil, ölümünün yıkıcı ve yakıcı boyutundan da kaynaklanmaktadır.

Amvas Vebası

Müslüman tarihinde Veba hastalığı ile ilk karşılaşmanın Amvâs kentinde olduğu tarihçiler tarafından ifade edilmektedir. İlyas Uçar’ın kaleme aldığı “Ortaçağ Kara Vebası Amvâs Vebası”, genel olarak bu kentte salgın çıktığı zaman karşılaşılan durumlar, o zaman ki İslam Devleti’nin emiri Hz. Ömer’in salgın boyunca tutumu, Müslümanların salgını yorumlayışı ve salgının gelecek İslam tarihinde yapmış olduğu kırılmaların etkisinden müteşekkildir.

Dil sade ve anlaşılır, eser görsellerle desteklenmiş ve bölümlemeler konu bütünlüğüne sadık kalınarak gerçekleştirilmiştir. Yer yer kelime hataları ve bazı Arapça bölümlerin tercümesinin unutulması eserde eksik olarak addedebileceğimiz durumlardır.

Veba ve İlk Salgınlar

Veba hastalığını ele alarak başlayan eser, öncelikle vebanın neden “kara ölüm/bela” olarak adlandırıldığını örnekleriyle açıklamaya çalışmaktadır. Buna mukabil okuyucuların zihninde veba mikrobu olarak bilinen “yersinia pestis” basilini, bu basilin türlerini ve vücuttaki etkilerini ortaya koymaktadır.

Veba hastalığının etyolojisi (nedeni), fizyolojik (vücuttaki değişiklikleri) ve patolojik (mikrobun analiz süreci) boyutlarını ayrıntılarıyla okurlarına açıklayarak öncelikle nasıl bir basil ile karşı karşıya olduğumuzu biyolojik bir dille kaleme almaktadır. Bu noktada kavramları ayrıntılarıyla açıklayan yazar, latince kavramları en asgari düzeyde kullanarak her kesimden okuyucunun anlayacağı şekilde durumu izah etmeye çalışmaktadır.

Veba mikrobunun yıkıcı etkisinin tarih sahnesine çıkışını ilk olarak Atina-Sparta savaşı sonrasına konumlandırarak, tarihçi Tukidides üzerinden MÖ. 426-430 yılında yaşanan veba hastalığını aktararak gerçekleştirmektedir. Daha sonra Galen zamanında gerçekleşen veba salgını sonrası eserin oluşmasına dayanak da teşkil eden Justinyen Vebası ele alınarak konu derinleştirilmektedir.

Salgınlar eserde, birincil (first pandemic) salgınları, ikincil (second pandemic) salgınlar ve üçüncül (third pandemic) olarak tarihsel süreçte kategorize edilmektedir.

Ortaçağ Kara Belası

Amvâs kenti, Kudüs’ün 33 km. kuzeybatısında bir tepenin eteklerinde kurulmuş antik bir kenttir. Eski adı Emmaus olan kent, yapılan kazılarda Romalılar ve Bizanslılar tarafından kurulmuş bir kent olarak tanımlanmaktadır. Hz. Ömer zamanında yapılan fetih hareketleri zamanında bu yer Müslümanların eline geçmiş ve burada mabed inşa edilmiştir.

Amvâs Vebası yukarıda da bahsettiğimiz “yersinia pestis” basilinin neden olduğu ve hıyarcıklı (bubonic) veba olarak tanımlanan vücuttaki bezelerin şişmesi ve patlaması ile karakterize bir veba salgınıdır. Kaynaklar salgının tarihini 638-639 yıllarına konumlandırmaktadır. Bu durum vebanın iki yıl kadar sürdüğünü göstermektedir. Bazı batılı kaynaklarda Suriye veya Biladu’ş-Şam olarak adlandırıldığı da görülmektedir.

Halife Hz. Ömer, Şam bölgesine denetlemek için seyahate çıktığında, Sarğ denilen mevkide Şam bölgesi komutanı Ebu Ubeyde b. Cerrah ve komuta kademesinin kendisini karşılaması sonucunda durumdan haberdar olmuştur. Sonrasında önce yanındaki muhacirler, sonra ensar ve daha sonra fetih hareketinden sorumlu bölge insanları ile görüşerek acil bir eylem planı oluşturmaya çalışmıştır. O günü orada geçiren Hz. Ömer sonraki gün kararını “ben geri dönüyorum, siz de geri dönün” şeklinde açıklamıştır. Ubeyde b. Cerrah bu karara: “Allah’ın kaderinden mi kaçıyoruz ey müminlerin emiri?” şeklinde tepki vermiş ve Hz. Ömer: “Evet. Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz” şeklinde cevap vererek bugüne ulaşan ve yön veren bir yorumda bulunmuştur.

Bu istişareleri duyarak Hz. Ömer’in yanına gelen Abdurrahman b. Avf ise Peygamberimizden duyduğu şu hadisi naklederek Hz. Ömer’in kararını teyit etmiş ve onu rahatlatmıştır: “Bir yerde salgın hastalık duyarsanız oraya sokulmayın, siz orada iken salgın hastalık çıktığında ise oradan ayrılmayın. (Buhari Tıp 30)”

Amvas Vebası ve Getirdikleri

Medine’ye döndükten sonra ilk önce Peygamberimizin hadisini esas alarak bölgeye kimsenin girmemesi ve kimsenin bölgeden çıkmamasını emrederek, özellikle yiyecek ihtiyacı içinde olacak olan Amvas sakinlerine gıda yardımında bulundu.

Ubeyde b. Cerrah’ın keskin askeri zekâsı, İslam’ı savunma hususunda Bedir gazvesinde düşman babasını dahi öldürmesi, aristokrat bir aileden gelmesi nedeniyle okuma yazma bilmesi onu ön plana çıkarmaktaydı. Hz. Ömer kendinden sonra halef bırakmasını talep eden toplumun ileri gelenlerine, Ubeyde yaşasa kendisinden sonraya bırakmak istediğini belirtecek kadar onu çok sevmekteydi.

Ubeyde b. Cerrah, hastalığı Allah’ın bir rahmeti olarak görüp, şehit olma sevdası içinde olan birçok insanın bulunduğu ve bundan kaçışın mümkün olmadığının, bu yüzden sabrederek ibadetlere devam etmek gerektiğinin önemi üzerinde durmaktaydı. Amr. B. As ise salgının ateşli seyretmesini değerlendirerek yükseklere çıkarak bundan korunabileceğini belirtmekteydi. Ubeyde ve yerine tayin edilen Muaz’ın vefatından sonra komuta kademesine gelen Amr, ordunun yerini değiştirerek hastalığın yıkıcı etkisini azaltmaya çalışmıştır.

Salgın sonrası ölüm sayısı hususunda farklı görüşler olsa da en çok 20-30 bin arasında yoğunlaşan rakamlarda vefat sayısının bulunduğu kaynaklarda geçmektedir.

İslam Tarihinde Kırılma

Önemli askeri dehalarını birer birer veba salgınına kurban veren İslam Ordusunda komuta kademesi de hızla değişmektedir. Bu değişim İslam Dünyasının sonraki dönemlerde yaşanacaklar açısından oldukça ilginç bir seyir içermektedir. Şam valisi Yezid b. Ebi Sufyan’ın amansız hastalık sonrası vefat etmesi üzerine askeri olarak alt kademelerde bulunan ve birden üst kademeye yükselen Muaviye, sonraki dönemlerde bu seyrin başrolü olmuştur. Bu durum elbette sonraki yıllarda Hz. Ali ile Muaviye’nin karşı karşıya gelmesine, sonrasında şii-sünni ayrışmasına yol açmıştır.

Sonuç

Kara Ölüm olarak tabir edilen Veba illetinin, İslam’ın ilk yıllarında oluşturduğu yıkım ve dönüşümü ele alan eser, görsel doküman ile desteklenmiş ve tarihi bir perspektif sunma gayreti içinde oluşturulmuştur.

Hacminin çok geniş olmaması, salgınlar tarihi açısından kısa bir girizgâh sonucu konu bütünlüğünden kopmaması, alıntılar ve farklı boyutları ile Amvas vebası ve getirdiklerine odaklanmasını eserin olumlu yönleri olarak ifade edebiliriz.

 

Amvâs Vebası

İlyas Uçar

Siyer Yayınları

128 Sayfa