Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Serkan Özcan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. “Hayaller Avrupa gerçekler yine yeniden Katar.” diyen Özcan, şunları söyledi:
“Varsa yoksa ‘ekonomimiz uçuyor, sağlık sistemimiz mükemmel, dünyanın en başarılı Korona mücadelesini biz yapıyoruz, bütün dünyaya yardım yapıyoruz…’ Bu nasıl hastalıklı bir ruh halidir Allah aşkına? Bir iktidar kendisini durmadan, bıkmadan habire bu şekilde nasıl övüp durur! Anladık, salgını yönetmek yerine sayıları yönetmenin derdine düşmüşsünüz. Bakın aynısını ekonomide yaptınız ülkeyi iflasa sürüklediniz.
Herkes insanının derdine düştü, iktidar kendi derdine düştü. Herkes vatandaşının cebine bu zor zamanda nasıl para koyabilirim diye kafa yordu. İktidar ise vatandaşın cebinden daha fazla nasıl para alırıma kafa yordu. Erdoğan affıyla kaçıp giden Bakanın bu ülkeye 5 yılda faturası her bir vatandaşın cebinden 6 bin doların buharlaşması olmuştur. 1 Trilyon doları rahatlıkla geçmesi gereken milli gelirimizin, 300 milyar dolar kayıpla 700 milyar doların altına inmesi olmuştur. Faizlerin yüzde 20’lere, geniş tanımlı işsizliğin yüzde 30’a, enflasyonun en az yüzde 15’e çıkması olmuştur. Erdoğan’ın muvafakatiyle ülkeyi iflasa sürükledi ardından da kaçıp gitti. Devleti aile şirketine, Türkiye’yi kimsenin ağzını açamadığı bir askeri garnizona çevirmenin faturasıdır bu. Şeffaflığa savaş açmanın, hukuka savaş açmanın, demokrasiye savaş açmanın faturasıdır bu.
Ekonomi Bakanı şeffaflıktan dem vuruyor ama daha bir ay önce Meclis’te bütçede son şeffaflığı kendi elleriyle yok ettiğini unutuyor. Ekonomi bakanı şeffaf kararlar alacağız diyor ama daha 3-4 gün önce Katar’a satılan Borsa İstanbul hisselerinin değerini bile öğrenemiyoruz. Zaten eski bakanın affedildiği Varlık fonuna alınmaya layık görülmediği için muhtemelen Sayın Elvan kendisi de bilmiyor, Borsa İstanbul’un hangi fiyattan satıldığını. Kamu malını satanlar, ne fiyatla hangi şartlarda satıldığına dair hiçbir bilgi vermediler. Çünkü onların gözünde onları oraya oturtup maaşlarını ve harcamalarını ödeyen vatandaş buna layık değil, bunu hak etmiyor. Aile şirketine döndürdükleri Varlık Fonundan istedikleri kamu varlığını, istedikleri fiyata, istedikleri taraflara satabileceğini düşünen bir anlayış var ülkede. Bu satışın karşılığında para mı gelecek, yoksa aylar önce ‘hatır swapı’ dilenerek aldıkları paradan mı mahsup edecekler? İnanın onu bile bilmiyoruz.
Bu arada Sayın Erdoğan ‘Geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz’ diyor ama Borsa İstanbul’un satışından da görüldüğü üzere hayaller Avrupa gerçekler yine yeniden Katar. Borsa İstanbul’un 2019’a dek Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’na ait olan yüzde 10’luk payı yine her Türk varlığının ‘son alıcısı’ haline gelen Katar’a gidiyor.
Milyonlarca Kürt vatandaşımızın fiilen seçme ve seçilme hakkını elinden alan kayyım düzeni varken, ders kitaplarından bile artık 1990’ların, 1980’lerin uygulamalarıyla Kürtler ayıklanırken, dağa taşa yeniden ayrıştırıcı, bölücü ve ötekileştirici sloganlar yazılırken, Kürtçeye bırakın eğitimde, bir tiyatro oyununda bile tahammül edemeyip valilik marifetiyle ‘Kürtçe tiyatro yasaklanırken’, Sayın Erdoğan siz istediğiniz kadar Kürt Sorunu yok deyin. İstediğiniz kadar Kürt Sorunu diyen vicdanlı insanları partinizin disiplin kurullarında yargılayın, Kürt vatandaşların kendilerini bu ülkeye tamamen ait hissetmelerinin önündeki en önemli engel bizatihi uygulamalarınız olmuştur. Bütün kayyım düzenine acilen son verilmeden de ne reformdan bahsedilebilir, ne insan haklarından ne de zerrece demokratikleşmeden.”