D-8 toplantısının ardından

Milli Gazete´den Doç. Dr. Necmettin Çalışkan analiz etti.

D-8 toplantısının ardından

Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul Çırağan Sarayı´nda D-8´in 22. kuruluş yıldönümü toplantısı gerçekleşti. D-8 bilindiği gibi nüfusu en fazla gelişmekte olan 8 Müslüman ülke; Türkiye, İran, Pakistan, Nijerya, Malezya, Endonezya ve Mısır´ın katılımı ile kurulmuş bir organizasyondur.

Toplantıya 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, D-8 Genel Sekreteri Dato Ku Jaafar Ku Shaari (Malezya), Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, ESAM Başkanı Recai Kutan bazı Refah-Yol Bakanları, üye ülke temsilcileri ve davetliler katıldı.

Organizenin ev sahibi Saadet Partisi´ydi. Kutlamalarda en fazla dikkat çeken önceki Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül´ün katılımı ve yaptığı konuşması oldu. Toplantıya yeni bir parti kurma sürecinde olduğu bilinen Sayın Gül´ün katılımının çok özel etkisi olduğu muhakkak.

Öncelikle şu bilinmeli ki toplantıya Sayın Cumhurbaşkanı, parti liderleri ve D-8´in kuruluşunda imzası olan Refah-yol hükümetinin tüm bakanları davet edildi. Dönemin bakanları olarak Sayın Abdullah Gül, Lütfü Esengün, Sabri Tekir, Teoman Rıza Güneri ve Ahmet Cemil Tunç gibi isimler bu çerçevede toplantıya katılmışlardı.

 

Öncelikle Sayın Abdullah Gül´ün gayet rahat tavrı, içeriye ve dışarıya yönelik verdiği mesajların içerikleriyle; tek adamlıkla ülkenin yönetilemeyeceği ve Filistin´in işgal altında olduğu gibi gayet oturaklı, makul, özgüveni yüksek bir konuşma gerçekleştirdi.

İkinci olarak ülkenin fikir haritasına yön veren duayen gazetecilerin ve bağımsız medyanın ilgisi hayli yüksekti.

Üçüncü olarak da  Saadet Partisi´nin  çok çok önemli pozisyonu net olarak gözüküyordu.

Halen D-8´in çekim merkezi Türkiye olduğu gibi Türkiye´nin de çekim merkezinin Saadet Partisi olduğunu müşahede ettik. Bundan sonraki süreçte muhtemelen Saadet Partisi ve D-8 çok daha etkin olacak.

Özellikle Saadet Partisi Genel başkanı Temel Karamollaoğlu´nun ?Müslümanlar güçlerini birleştirdiği takdirde bu gidişe ?dur´ diyebilir. İyinin, güzelin, doğrunun ve faydalının hâkim olduğu bir dünyayı kurabilir. İslam Ülkeleri Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurulmalıdır? mesajı iyi okunmalıdır.

u u u

Burada önemli husus şu; toplantıya gelen isimlerle ilgili konuşmalardan ziyade kimler neden gelmedi sorusu daha önemli. Zira İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Gelişmekte olan ülkeler D-8´in de dönem başkanı Türkiye´dir. Keşke Türkiye eline geçen bu fırsatları değerlendirip bu kurumları etkin çalıştırabilse ve yeryüzündeki sorunlara çare bulacak adımları atabilse.

 

Diğer taraftan bu kuruluşların varlığının daha rasyonel ve efektif olmaması sembolik düzeyde kalması esas sorgulanması gereken konudur diye düşünüyoruz.

Özellikle İran ve Pakistan´ın nükleer güce sahip olması da İslam dünyasının geleceği açısından son derece önemli. Bu fırsat iyi değerlendirilmeli. Belki iş birliklerini Rusya ile yapmaktan ziyade bu ülkelerle de ilişkilerin sıklaştırılması İslam dünyasının geleceği açısında çok önemli. Özellikle emperyal devletlerin Müslüman ülkeler üzerinde kurduğu sömürü düzeninin bir nebze hafifletilmesine imkân sunabilir.

Geçtiğimiz günlerde İran´ın ABD insansız hava uçağını düşürmesi hatta yanında ikinci uçakta da 38 kişi bulunduğu için düşürülmediğinin belirtilmesi, peşinden ABD Başkanı Trump´ın İran´a teşekkür etmek zorunda kalmasının göz önüne alındığında ne demek istediğimiz çok daha iyi anlaşılacaktır sanıyorum. Yani bilimsel ve askeri düzeydeki gelişmeler konusunda İslam ülkeleri birbirlerine daha çok yardımcı olmalı. İşte bu kuruluşlar anlatmak istediğimiz işbirliklerinin artırılması için olmazsa olmaz yapılar. Bu minvalde D-8´in genel sekreteri eski Malezyalı bakan da geleceğe yönelik büyük perspektif çizmesi de Umut vadeden projelerden bahsetmesi de gayet yerinde oldu.

Ama gelin görün ki hükümetin böyle bir gündemi yok? D-8´e ilgileri bunu gösteriyor.

İnsan hayatında 22 yıllık süreç belki uzun bir süre olabilir ama toplumların ve devletlerin hayatında 22 yıl uzun bir süre değildir. Toplumsal bu tür organizasyonlar zamanla meyvesini verir. Nitekim 1954 yılında ekonomik birliği olarak kurulmuş olan Avrupa Ekonomik Topluluğu (şimdiki Avrupa Birliği) ancak kuruluşundan 40-50 sene sonra 1990´ların sonunda ivme kazandı. Arzu edilen seviyeye geldi ve büyük bir güç oldu. Önümüzde böyle bir örnek varken, D-8 de bugün her ne kadar arzu edilen nokta da olmasa da gelecekte çok büyük bir ivme yakalayabileceği değerlendirilmeli. Bu noktada hem kurucu ülke hem dönem başkanı olarak Türkiye´ye büyük görevler düşüyor.