CHP, 28 Eylül’de “Uluslararası Suriye Konferansı” isimli bir konferans düzenledi. Bu konferansın uluslararası geleneklere ve ölçülere göre yapılandırılması gerekirdi. Öyle 0lmadı.
BAAS VE JAKOBEN TARZI KONFERANS
Konferans uluslararası nitelikte olduğu için, Suriye sorununda tüm tarafların temsilcilerinin çağrıldığını düşünmek kadar doğal bir şey olamazdı. Ama konferansın başlamasından sonra, konferansın uluslararası ölçülere ve geleneklere göre hazırlanmadığı, CHP’ye özgü bir tarzda, “Baas ve jakoben tarzı”nda hazırlandığı anlaşıldı.
Bunun neden böyle olduğu, çağrılılardan ve konferans katılımcılarından anlaşıldı.
Suriye sorununun, çok devletli ve çok milletli taraflı bir sorun olduğunu sağır sultan bilebilir durumdadır. Bundan dolayı konferansa çok tarafın çağrılması kaçınılmazdı.
Konferansa çağrılması gerekenler;
1-Doğal olarak yeni rejimin alternatifleri olan, Baas rejimine ve Suriye devletine başkaldıran Arapların temsilcileri,
2-Suriye rejiminin temsilcileri,
3-Suriye’de Baas rejiminin son bulmasını isteyen; Suriye’nin federal demokrat çoğulcu parlamenter bir sistem olmasını isteyen Kürtler: PYD’nin çağrılmaması anlaşılır. Hem Kürtlerin temsilcisi değil, hem de Türk devleti tarafından terörist olarak kabul ediliyor. Ama Kürtlerin gerçek temsilcileri ENKS de çağrılmadı. ENKS’nin, PKK/PYD’ye kurban edildiği anlaşılıyor. Çünkü PYD çağrılmayınca, ENKS’yi çağırmak, 31 Mart- 23 Haziran yerel seçimlerindeki ittifaka darbe olurdu.
4-İran devletinin temsilcileri,
5-Rusya Federasyonu’nun temsilcileri,
6-Türk devletitnin temsilcileri: CHP, konferansı Türk devlet bünyesinde yapıyor. Mevcut hükümetin Suriye politikasına muhalif olduğunu söylüyor. Öncelikle Türk hükümetinin temsilcisi konferansa çağrılması gerekirken, nasıl bir işse konferansa çağrılmıyor.
7-Batı koalisyonun (ABD ve Avrupa devletlerinin) temsilcileri
Konferansın katılımcıları incelendiği zaman, bu tarafların hiçbirinin temsilcisi konferansta yoktu.
Bundan dolayı konferans Baas adına yapılan bir CHP konferansı niteliğindeydi.
CHP, GERÇEKLERLE ALAKASI OLMAYAN ROMANTİK BİR TEZ SAVUNUYOR
CHP’nin, Suriye sorununda taraf olan temsilcileri çağırmaması, çözüm konusunda da romantik bir tezi ileri sürmesine sebep oldu. Dedi ki, “Suriye’de var olan devletlerin Suriye’den çıkmalı, Suriye halklarının iradesiyle sorun çözülmelidir.”
CHP, bu tezi ileri sürmekle, Suriye bugünkü gerçeğinden ne kadar uzak olduğunu ortaya koydu. Bilindiği gibi, 2011 yılının Mart ayında Araplar, Kürtler, tüm halk, sivil ayaklanma ve gösterilerle başladığı zaman, talepleri; Baas rejiminin onlarla oturup sorunları çözmesiydi. Rejimde değişikliğin kabul edilmesi, demokratik çoğulcu bir rejimin benimsenmesi için adımların atılmasıydı. Rejim bu taleplere kulağını kapatmakla kalmadı, şiddet yoluyla cevap verdi. Halkın gösterilerini zorla ve askeri şiddetle bastırma yoluna gitti. Buna karşılık da halk kendisini korumak için silahlandı. Rejim ve devlet, silahlı onların üzerine yürüyünce onlarda kendilerini savunmak, rejime kendi taleplerini kabul ettirmek için silah kullanmaya başladılar.
Zaman içinde çatışmalar, bir iç savaşa döndü. Suriye’deki Baas Rejimi kendisini korumak için, İran ve Rusya devletlerini, Lübnan Hizbullah’ını çağırdı. Böylece iki devlet duruma taraf oldu. Bunun yanında Türk devleti Efrin ve diğer bazı bölgeleri işgal ederek taraf oldu. Batı koalisyonu en başta da ABD, vekâlet savaşı ile önemli bölgeleri kontrolüne geçirdi. Bütün bunların yanında, İsrail, Suudi Arabistan, Çin’in de taraf olduğu alanlar var. Bundan dolayı, Cenevre Müzakereleri Platformu var. Bunun için Astana Platformu var. Bunun için Türk devleti bütün Kürdistan’ı işgal etmek istiyor.
Bu gerçekler gösteriyor ki Suriye sorunu, çok taraflı müzakerelerle, çoklu devletlerin istekleri sonucu yeni bir noktaya taşınacak. Bundan dolayı, CHP’nin tezi romantik bir tez olmaktan öteye bir şey değildir.
CHP, Suriye’nin mevcut felaketinden muhalifleri ve Suriye’de ayaklanma sonrası yerleşen devletleri sorumlu tutuyor.
Suriye’de büyük bir felaket, bir dram, yıkım var. Kan gövdeyi götürüyor. Ölümlerin sayısı 700 bine ulaştı. 10 milyon Suriyeli ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Şehirler yok edildi. Bu süreç halen kanlı bir şekilde ve insanlık dışı metotlarla devam da ediyor. Bu felaketin, yıkımın, katliamın asıl bir sorumlusu var. Bunu kör gözler, sağır kulaklar bile biliyor. Ne yazık ki, CHP bilmiyor. Bu durumun sorumlusu açık ki, rejimdir.
CHP, bu yıkım, felaket, dramdan rejim muhaliflerini, Suriye’ye ayaklanma sonrası yerleşen devletleri sorumlu tutuyor. Bu tespit, doğru, vicdani, adaletli, gerçekçi bir tespit değildir. CHP, bu tespiti stratejik olarak benimsediği zaman, Suriye sorununu çözmede taraf olamaz. Ciddiye alınmaz. Hesaba katılamaz.
REJİM DEĞİŞİKLİĞİ YERİNE MEVCUT STATÜKOYU SAVUNMAK
Suriye’de Baas rejimi, sivil ve askerin diktatörlüğüdür. İktidar ve devlet, totaliter parti ve mezhebi bir grup tarafından yönetilmektedir. Bu rejim, demokrat değildir. İnsan hak ve özgürlüklerini keyfi bir şekilde ihlal etmektedir. Kürtlerin milli haklarını gasp etmiş ve Kürdistan’ı işgal altında tutmaktadır.
2011 yılında Araplar, Kürtler, farklı düşüncelere sahip olan toplumsal kesimler bu rejimi değiştirmek, en azından demokratik, çoğulcu, parlamenter bir sistemin oluşması, bütün toplumsal kesimlerin, Kürtlerin özgürce siyasi partilerini kurarak seçime katılması, seçimle iktidarın değişmesini sağlamak için ayaklandı.
Suriye’de sorunun çözümlenmesi için en azından bu isteklerin yerine getirilmesi için, rejimin değişmesi gerekir. Oysa CHP, Baas rejiminin ve devletin değişmesini istemiyor. Bu da aynı zamanda, Suriye’de sorunun çözülmesini istememek anlamına gelir. Onun için de söylediklerinin ve konferansta dile getirilenlerin, eski statükoyu savunmaktan öteye bir olgu olmadığı ortadadır.
CHP KÜRDİSTAN’IN İŞGALİNİ ONAYLIYOR
CHP, her fırsatta AK Parti’nin ve Tayyip Erdoğan hükümetinin Suriye siyaseti ve stratejisine karşı olduğunu ifade ediyor. Bunun bir anlamda rejim değişimini istememesi olduğu biliniyor. Çünkü rejimin değişmesi halinde, Sünni İslamcı grupların iktidara ve devlete hâkim olacak. Bununla da AK Parti’nin nüfuz alanı genişleyecek.
Ama bunun yanında CHP, Hükümetin Suriye sınırları içinde teröre karşı mücadelesini desteklediğini ve desteklemeye devam edeceğini, konferansta ve konferanstan sonra yalın bir şekilde ifade etti. Bu siyaseti açarak okursak karşımıza çıkan gerçek olgu, Kürtlerin felaketidir. İşin doğrusuna bakarsanız, Türk devletinin Suriye siyasetinin tüm hikâyesi de terörle mücadeledir. Bu bağlamda aslında CHP, hükümetin Suriye’deki tüm siyasetini destekliyor.
Hükümetin, terörle mücadele adı altında sürdürdüğü mücadelenin ne olduğu, Kürdistan şehri Kürt Dağı’nı (Efrin’i), diğer bazı Arap bölgelerinin işgali ile açığa çıkmış durumdadır.
Türk hükümeti, bulunduğumuz aşamada da bu işgal sınırlarını genişletmek için çaba gösteriyor. Bu konuda ABD ile pazarlık halindedir. Kürdistan’ın tümünü işgal etmek istiyor. Kürdistan’ı işgalle de kalmayıp, Kürdistan’da yeni şehirler kurarak, Arapları yerleştirme planlarını yapıyor. Bu Kürdistan’ın Araplaştırılması/Türkleştirilmesi anlamına geliyor. CHP’nin de desteklediği hükümetin ve devletinin siyasetinin de açılımı budur.
Türk devleti ve CHP, Kürdistan’ın kuzeyinde uyguladığı sömürgeci ve ırkçı siyaseti, klasik Kemalist siyaseti ve projeyi Kürdistan’ın batısında da yerleştirmek istiyor. Bu sömürgeci siyasete Kürtler, nasıl “evet” diyebilir? Bu siyaset nasıl olur da Suriye ve Kürdistan sorununun çözümüne hizmet eder? Bu siyaset nasıl olur da Kürtlerle Araplar ve Türkler arasındaki çatışmaya son verebilir?