Eski YÖK Üyesi Prof. Dr. Durmuş Günay yazdı;
Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS), cumartesi, Temel Yeterlilik Testi (TYT) sınavı ile ertesi gün yani pazar günü yapılan Alan Yeterlilik Testi (AYT) sınavı olmak üzere ardışık iki günde yapılan sınavlardan oluşmaktadır. Aday, TYT’nin sonucunu bilmeksizin ertesi gün AYT’ye girmektedir. 2021’de aday, TYT’den 150’den yüksek puan alırsa ön lisans programlarından tercih yapabilmekte idi. Aynı şekilde, TYT den 180’den yüksek puan almak ve AYT’ye girmek koşulu ile lisans programlarından seçebilmekteydi. Eğer aday, lisans düzeyinde bir programı tercih etmeyi amaçlıyorsa, TYT’den 180’den daha düşük bir puan almış olsa dahi sonucu bilmediği için ertesi günü (pazar günü) yapılacak olan AYT sınavına girmek durumunda idi. Ancak bunun bir anlamı yoktur.
Bugün, 2022 kılavuzunda 150 ve 180 baraj puanları kaldırılarak bu anlamsızlık ortadan kaldırılmış oldu. Bilindiği üzere üniversiteye yerleştirme, adayların aldıkları puanlara ve tercihlere göre yapılmaktadır. Aday, 2021’de cumartesi günü girdiği TYT sınavında rahatsızlanması dolayısıyla barajı aşamadığı için pazar günü girdiği sınavda çok iyi bir performans göstermiş olsa bile, lisans programlarını tercih edemiyordu. Bu olumsuzluk da 2022’de ortadan kalkmış oldu.
Belirli bir barajı geçemeyen adayların üniversiteye girmesinin, yükseköğretimin niteliğini düşüreceği gerekçesi ile barajın kaldırılmasına karşı çıkılmaktadır. Eğer düşük düzeyde bir öğrenci girdiği programın yetkinliğine sahip olarak mezun olabiliyorsa burada bir sorun söz konusu değildir. Eğer öğrenci alanın yetkinliklerine sahip olmaksızın mezun olabiliyorsa, aynı durum, çok iyi düzeyde üniversiteye girmiş olan öğrenciler için de geçerli demektir. Girişte iyi bir seviyede olup çok zayıf öğrencilik yapan örnekler maalesef vardır. O halde mesele üniversiteye girişte değildir. Sorun, öğrencinin alanın yetkinliklerini (competences) kazanmaksızın mezun olmasındadır. Mezunların elde ettikleri derecenin yetkinliklerine sahip olup olmadıkları, mezuniyetten sonra yapılacak sınavlarla belirlenebilir. Asıl önemli olan üniversite mezunlarının yetkinliklerinin minimum standartları sağladığını garanti eden sınavlardır. Mezuniyetten sonra yapılan sınavlar, kaliteyi teşvik eden eleklerdir.
ÇÖZÜMÜ ÖĞRETİM SÜRECİNDE VE MEZUNİYETTE ARAMALIYIZ
Eğitim-öğretimin kişiye katkısı, girişte sahip olduğu seviye ile mezun olduğunda sahip oluğu seviye arasındaki farktır. Önemli olan, öğrencinin bir programa girdiğinde hangi seviyeye sahip olursa olsun, mezun olduğunda elde ettiği derecenin minimum standartlarını kazanmış olmasıdır. Öğrenci adayını belirli barajları aşamadığı için üniversiteye kabul etmemek, üniversiteye ve eğitim-öğretim kadrosuna güvenmemektir. Eğer bu güvensizlikte haklılık varsa, çözüm barajlar konulmasında değil üniversitenin ve öğretim kadrosunun iyileştirilmesindedir. Girişte konulan barajların mezun niteliğini garanti ettiği konusunda yapılan bir araştırma var mıdır? Baraj puanları 150 ve 180 nasıl belirlenmiştir?
Hedef, belirli kazanımları edinmemiş olan öğrenciyi yükseköğretimden mezun etmemek olmalıdır. Eğitim sürecini, mezunlarının kalitesini garanti edecek tarzda gerçekleştirmektir. Girişte engeller koymak, kişinin yeteneklerini ve gayretini ortaya koymasının yolunu kesmek, toplumun enerjisinin ortaya çıkmasını önlemektir. Eğer kalite kaygısı söz konusu ise, çözümü doğru yerde, üniversitenin ve öğretim kadrosunun kalitesinde aramak gerekir.
EĞİTİM-ÖĞRETİM YOLLARI AÇIK TUTULMALI
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan hakları evrensel beyannamesinin 26. Maddesi şöyledir:
“Herkes, eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel öğrenim aşamalarında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleki eğitim herkese açıktır. Yüksek öğrenim, yeteneğe göre herkese eşit olarak sağlanır. Eğitim, insan kişiliğinin tam geliştirilmesine, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel gruplar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu yerleştirmeli ve BM’in barışı koruma yolundaki etkinliklerini güçlendirmelidir. Ana-babalar, çocuklarına verilecek eğitimi seçmede öncelikli hak sahibidir.”
Günümüzde, insanlık hayat boyu öğrenmeye (Life Long Learning) vurgu yapmaktadır. Hangi yaşta, şartta ve yerde olursa olsun, insanların eğitim öğretim görebilecekleri yollarının açık olmasının sağlanmasıdır. Örgün (formal), yaygın (non-formal) veya sargın (informal) yolla olsun insanın kazanmış olduğu yetkinlik (liyakat) düzeyini belirleyen, böylece ehliyet veren mekanizmaların bulunduğu bir sistemin kurulmuş olmasıdır. Üniversite, özellikle lisans, yüksek lisans ve doktora öğretimi meslek edindirme yeri değildir. Üniversite iş ve işçi bulma kurumu da değildir. Belirli standartlarda eğitim-öğretim vermekle yükümlüdür. Üniversite eğitimi, zorunlu bir eğitim değildir. Kişiler, entelektüel olarak tatmin olmak, bilgi düzeylerini genişletmek ve derinleştirmek veya iş bulma imkanlarını artırmak amacıyla kendi rızaları ve tercihleri doğrultusunda üniversite eğitimi alabilirler.
HEDEF DERİNLEŞMEYİ VE KALİTEYİ ARTIRMAK
Bir toplumun sorunlarının genel geçer reçeteleri yoktur. Çünkü zamanla, sorunlar da çözümleri de değişmektedir. Bir zamanlar çözüm olan daha sonra toplum için sorun olabilmektedir. “Ezmanın tagayyürü ile ahkâmın tagayyürü inkâr olunamaz” Bir toplumun sorunlarının çözümü toplumun bilgi ve kültür düzeyinin yükseltilmesindedir. Bir toplumda yükseköğrenim mezunlarının nüfus içindeki oranı, insani gelişmişlik endeksinin bir parametresidir. Gelecek çağların tarihçileri, Türkiye’nin 2000’li yıllarda yükseköğretimde olağanüstü sıçrama yaptığını, genişlediğini yazacaklardır. Türkiye topyekûn bir yükseköğretim seferberliğine girişmiştir. Üniversitesi olmayan il kalmamıştır. Başka illerde yükseköğrenim görmenin zorlukları ve maddi sıkıntıları büyük ölçüde azaltılmıştır. Yükseköğrenim görme, irade ve asgari niteliklerine sahip insanlara imkanlar genişletilmiştir.
Üniversiteye girişte barajların kaldırılmasının isabetli olduğu kanaatindeyim. Yükseköğretim barajlar kalktı diye çökmez. Güçlenir. Genişler. Merkezi bir sınav ve yerleştirme sisteminde öğrenci hangi başarı düzeyinde ise yine o düzeyde bir yükseköğretim kurumuna yerleşecektir. Türkiye’de 129’u devlet üniversitesi ve 75’i vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 204 üniversite ile bir üniversite bünyesinde olmayan 4 vakıf meslek yüksekokulu (Vakıf MYO) olmak üzere toplam 208 yükseköğretim kurumu bulunmaktadır. Türkiye’nin üniversitelerinde, 8 milyon 240 bin 997 öğrenci bulunmaktadır. 2000’li yılların başında toplam 76 üniversite var iken bu sayı günümüzde 204’e çıkmıştır.
Şimdi yükseköğretimin sorunu; derinleşmeyi ve kaliteyi artırmaktır. Kalite yolları kesmekle değil, yolları açmakla mümkündür. Yükseköğretim mezunlarının seviyesinin ölçülmesi ve belirli standartlara erişmiş olmaları sağlanmalıdır. Her türlü baraj anlamsızdır. Eğitimin sürekliliği ve birbirini tamamlamasını sağlamak üzere lise mezunlarının da seviyelerinin ölçülmesi ve üniversite eğitiminin alt yapısı olacak bir yetkinliğe sahip olmalarının sağlanması hayati önemi haizdir.