Balfour vaadinden Trump´ın vaadine 100 yıllık Filistin işgali

Turan Kışlakçı

Balfour vaadinden Trump´ın vaadine 100 yıllık Filistin işgali

7 yılında Balfour Deklarasyonu ile Siyonistlere, Filistin topraklarında bir Yahudi devleti sözü vermişti. Balfour´un bu vaadi sonrası faaliyete geçen Siyonist terör örgütleri, adım adım yürüttükleri yerleşim birimleri inşası ve terör faaliyetleriyle Filistin topraklarını işgal etti.

Balfour´un vaadinden 20 yıl sonra 1947 yılında Birleşmiş Milletler (BM)´in taksim planıyla Siyonistler, Arap âleminin kalbinde devletlerini kurdu. İsrail, 1948 yılında Filistin topraklarının yüzde 78´ine sahipti. 1967´de ise geri kalan Filistin´in yüzde 22´sini oluşturan Batı Şeria, Kudüs ve Gazze´yi işgal etti. İsrail daha sonraki yıllarda 67´de işgal ettiği bazı topraklardan geri çekilmiş olsa da, Kudüs ve Batı Şeria´da inşa ettiği yerleşim birimleri, oluşturduğu kontrol noktaları, hemen her gün yıktığı Filistinlilere ait evlerle işgalini dünyanın gözleri önünde sürdürmeye devam etmekte. Filistin topraklarının yüzde 3´ünü oluşturan Gazze ise, yıllardır kuşatma altında açlığa mahkûm edilmiş durumda. Tüm bu hakikatler bize, Filistinlilerin neden kendi topraklarında kapana sıkışmış olduklarını çok iyi açıklıyor.

100 yıl sonra bu kez Filistin, ABD Başkanı Donald Trump´ın seçim kampanyası sırasında Tel Aviv´de bulunan ABD Büyükelçiliğini işgal altındaki Kudüs´e taşıma yönündeki vaadiyle yeniden gündeme düştü. Trump´ın bu kararını uygulayıp uygulamayacağı tartışma konusu. Lakin Kudüs, BM tarafından işgal altında olan Filistin kenti kabul edilmesine rağmen, Trump bu sözü taahhüt etmişti.

Şüphesiz böyle bir adım başka devletlerin de benzeri adım atmalarını sağlayacak ve bu da İsrail´in diplomatik kazanımlarından biri olacak ve sözde doğu ve batı Kudüs´teki mutlak egemenliğini de güçlendirecektir. Trump´ın bu taahhüdü özellikle, BM Güvenlik Konseyi (BMGK)´nin Aralık 2016´da İsrail´in işgal altındaki Filistin topraklarında yasadışı tüm yerleşim faaliyetlerini ?derhal ve tamamen? durdurmasını içeren 2334 sayılı karardan sonra gelmişti. BMGK´nin kararı tüm dünyada büyük yankı uyandırmıştı. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, kararı ?manevi zafer? olarak nitelendirdi, ?Ancak bu karar, Filistin davasının çözüldüğü anlamına gelmiyor. Karar, müzakereler, barışın tesisi, iki devletli çözüm ve başkenti Doğu Kudüs olan 1967 sınırlarındaki Filistin devleti için kapı açtığımız anlamına geliyor? dedi.

FİLİSTİN TOPRAKLARININ YERLEŞİM BİRİMLERİ İLE İŞGALİ

İsrail Filistinlileri öldürürken, bir yandan da Filistin topraklarını parçalıyor, Filistinlilerin topraklarını ve evlerini ise müsadere edip, yıkıyor. Yerleşim birimlerinin inşasının yanı sıra Yahudileştirme çalışmaları da aralıksız yıllardır devam ediyor. İsrail´in yüzyıl önce Filistin işgali de adım adım uyguladığı yerleşim birimleri inşaatı sonrası gerçekleşmişti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz yıl Doğu Kudüs´te 566 yeni konutun inşasına onay vermesinin ardından bu kez Batı Şeria´da bulunan Yahudi yerleşim birimlerinde 2 bin 500 yeni konutun inşa edilmesini onayladı. Donald Trump, yine seçim kampanyalarında, ?İsrail´in Filistin topraklarında inşa ettiği Yahudi yerleşim birimlerinin, barış görüşmelerine engel teşkil etmediğini? savunmuştu. BM, AB ve dünya liderleri ise yeni yerleşim birimlerinin inşasını kınamaktan öteye geçemiyor.

BM KARARLARINI ÖNEMSEYEN YOK

Hâlbuki yeni yerleşim birimleri için Filistinlilerin evlerine yıkan her İsrail buldozeri, hakikatte son barış şansını da ezip geçiyor. BM bugüne değin, İsrail aleyhine birçok karar aldı ama İsrail bu kararların hiçbirini tanımadı. BM´nin son 2334 nolu kararı ve eskiden aldığı 194, 242 ve 338 sayılı birçok kararında olduğu gibi, Filistin halkının haklı davası ile ilgili uluslararası bir itiraf niteliğinde ve bir sorumluluk kabulüne işaret ediyorsa da maalesef hiçbir etkisi bulunmuyor. Alınan kararlar sözde kalıp fiile geçmedikçe, işgale karşı uluslararası bir yaptırım da gündeme girmedikçe, her zaman için bu kararlar görmezden gelinmeye devam edecek.

ABD Filistin-İsrail çatışmasında hiçbir zaman tarafsız olmadı. BMGK´da olduğu gibi vetosuyla İsrail´i savunmakta hiçbir zaman vazgeçmedi. İsrail´e her yıl yaptığı askeri ve sivil yardımlar resmi kayıtlarda 3 milyar doları aşıyor. Trump yönetiminin de diğer ABD yönetimlerinden farklı olmayacaktır elbette. Arap ve Müslüman ülkeler, Filistin davasına yönelik konumları değişmedikçe ve ortak bir tavır ortaya koymadıkça da ABD siyasetinde bir değişiklik olmayacaktır.

Trump dâhil tüm ABD yönetimlerinden öğrendiğimiz şey, ne Filistin ne de bölgedeki adaletsizlikler ABD´nin umurunda değil. Obama yönetimi ile ABD´nin Ortadoğu´ya ilişkin yaklaşımlarında zayıf ve yetersiz olduğu bir kez daha görüldü. Bu ayrıca şunu gösteriyor, bölgenin geleceği ABD´nin tesiri olmaksızın şekillenecek ve ABD ise sadece kargaşayı tetiklemekten başka bir şey yapmayacak.

EY HÜZÜNLER ŞEHRİ: KUDÜS

Çoğu insan sanki iki eşit güç karşı karşıyaymış ve taraflardan biri, yani İsrail taciz ediliyormuş ve kurban konumundaymış gibi algılamakta, Filistinlilerin ve İsraillilerin yine kavgaya tutuştuklarını düşünmektedir. Bilakis Filistin davasını çok iyi bilenler, bunun böyle olmadığını ve İsrail´in Filistin topraklarında işgalci olduğunu çok iyi biliyor.

Yıllardır İsrail´in buldozerlerine, nükleer silahlarına, işgallerine göz yuman ABD, 69 yıldır gaddar bir ordunun işgali altında inleyen sahipsiz biçare Filistinlilerin yeni intifadasının ve direnişinin Ortadoğu´da neler sebep olacağını acaba tahmin ediyor mu?

ABD Başkanı Trump, seçim döneminde verdiği birçok vaatten vazgeçti. Bu vaadinden de vazgeçmesi için dünya halkları baskı yapmalı. Böyle bir şeyin gerçekleşmesi halinde tüm dünyada halk hareketlerinin yeniden başlayacağı gün gibi aşikâr... Filistinliler ise, Kudüs intifadasının daha da büyüyeceğini söylüyor.

Böylece Suriyeli ünlü şair Nizar Kabbani´nin Kudüs şiiri yeniden pelesenk olacak dillere;

Ey Kudüs!
Ey hüzünler şehri
Ey göz kapaklarından yuvarlanan
kocaman gözyaşı!
Kim durdurur düşmanları sana karşı.