Azerbaycan’da Eksen Değişikliği ve Karabağ Savaşı’nın Bilinmeyenleri

27 Eylül 2020 yılında başlayan ve Azerbaycan’ın Karabağ’ı geri almasıyla sonuçlanan savaş hakkında bıktıracak şekilde günlerce pek çok şey konuşuldu. “Geriye ne kaldı ki!” diyebilirsiniz haklı olarak; ama...

Azerbaycan’da Eksen Değişikliği ve Karabağ Savaşı’nın Bilinmeyenleri

Nuri Yılmaz Yazdı;

27 Eylül 2020 yılında başlayan ve Azerbaycan’ın Karabağ’ı geri almasıyla sonuçlanan savaş hakkında bıktıracak şekilde günlerce pek çok şey konuşuldu. “Geriye ne kaldı ki!” diyebilirsiniz haklı olarak; ama bu yazıda, sürece ve savaşın kendisine dair farklı bilgiler bulacaksınız.

Savaş Öncesi Türkiye-Azerbaycan İlişkilerine Dair Kısa Notlar

Modern dönemde Türkiye ile Azerbaycan’ın yolları ilk olarak 1918-1921 yılları arasında, Kafkasya’da Sovyet hâkimiyeti kurulana dek geçen çok kısa bir zaman dilimi içinde kesişti. Sonraki kesişme ise Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra oldu ve özellikle Ebulfez Elçibey döneminde ilişkiler iyi noktalara doğru ilerlemeye başladı. Ancak o dönemin Türkiye’si kendi başına politikalar üretemeyen bağımlı bir ülkeydi; yarı mafya derin devlet birimleriyle kurulmaya çalışılan etkinlik ve gerçekleştirilen müdahaleler, Ebulfez Elçibey’in sonunu getirdi. Türkiye’nin kendi başına hareket etmesini istemeyen küresel güçler, Elçibey’in bir darbeyle devrilmesine yol açtılar.

Daha sonra cumhurbaşkanı olan Haydar Aliyev, eski Sovyet sisteminin önemli ve tecrübeli siyasi figürlerinden biriydi. Türkiye’yi “tehdit” gibi görmesi için yeterince malzemesi olduğu halde, o dönem henüz kendine gelememiş Rusya’ya karşı bir denge oyunu oynayabilmek ve kendi halkının nabzını tutabilmek adına ilişkileri koparmadı. Başarılı bir siyaset izleyerek “bir millet, iki devlet” sloganını üretti. Bu slogan, hem Türkiye’nin kendisini değerli hissetmesini sağlıyor hem de ilişkideki keyfiyetin Azerbaycan tarafından belirlendiği bir durum ortaya çıkarıyordu. Azerbaycan’ı tamamen kaybetmektense Türkiye bu sloganı kabullendi. Ancak bir bedeli vardı ki Kafkas politikalarında Azerbaycan’ı öncelikli hale getiriyor, özellikle Ermenistan politikalarında Türkiye’nin elini bağlıyordu.

Azerbaycan doğal gaz ve petrolünün dünya piyasalarına açılma süreci, Türkiye’yi Azerbaycan için daha da vazgeçilmez bir noktaya taşıdı. Rusya’nın bölgesinde gittikçe güçlenmesine paralel, Azerbaycan üzerindeki Türkiye ağırlığı da arttı. Usta siyasetçi Haydar Aliyev, bu ilişkilerin altından kalkmakta sıkıntı yaşamıyordu. Ancak 2008 yılında Cumhurbaşkanı olan oğlu (İlham Aliyev), kendisini bir güçler savaşının içinde buldu.

Rusya’ya sırtını dönemezdi çünkü Sovyet bakiyesi sistem, Rusya’ya belirgin bir avantaj sağlıyordu. Sistemin derinliklerine kadar nüfuz etmiş güç Rusya idi. Ne var ki zenginleşmeyle birlikte yönünü Batı’ya dönen ülke için bu ilişkiyi taşımak kolay değildi. Batı’ya çıkış yolu üzerindeki Türkiye ise her geçen gün güçlenmekte ve bölgesel bir güç haline gelmekteydi. Tarafların ikisi de güçsüzken “bir millet, iki devlet” sloganı çok işlevseldi ve sloganı üreten tarafa avantaj sağlıyordu. Ama taraflardan biri belirgin bir şekilde güçlenmeye başlayınca sıkıntılıydı çünkü “zaten bir milletiz, iki devlete ne gerek var” şeklinde sorgulamaya maruz kalabilirdi. Böylece Türkiye, Azerbaycan için gizli bir rakibe dönüştü; öyle ki 2010 yılında açıklanan WikiLeaks belgelerinde, Aliyev’in Erdoğan/Türkiye nefreti açıkça görülebiliyordu.

Tabii çıkarlar nefrete kurban edilemeyecek kadar büyüktü ve bu çerçevede 2010 yılı Ağustosunda, iki ülke arasında stratejik işbirliği anlaşması imzalandı. Yenilenmemesi durumunda 16 Ağustos 2020 yılında (Karabağ savaşının başlamasından 1 ay önce) bitecek olan bu anlaşmaya göre iki ülke, üçüncü taraflara karşı birbirlerini korumayı ve askeri destek vermeyi taahhüt ediyorlardı.

İlişkilerin Niteliğini Gösteren Önemli Bir Olay: 2016 Azerbaycan-Ermenistan Savaşı

1 Nisan’ı 2 Nisan’a bağlayan gece başlayıp dört gün boyunca süren çatışmalarda Ermenistan, mutat olduğu üzere Azerbaycan topraklarını topçu atışıyla taciz etmiş ama o güne kadar olmadığı şekilde çok şiddetli bir mukavemetle karşılaşmıştır. 4 gün içerisinde Azerbaycan ordusu öylesine etkili bir ateş gücüyle karşılık vermiştir ki, Ermenistan Genelkurmay Başkanı, NATO sistemi ve NATO silahlarıyla savaşan bir orduyla karşılaştıklarını söyleyerek, yaşadığı şoku ifadelere dökmüştür. 5 Nisan tarihinde ateşkesle sona eren, Ağdere, Terter, Ağdam, Hocavend ve Fuzuli bölgelerinde bazı köylerin Azerbaycan’ın kontrolüne geçtiği ve Ermenistan’ın 320 asker, 30 tank ve 6 İHA kaybettiği savaşta Türkiye’nin rolü ve etkisi tartışılmazdır.

Bu savaş Türkiye açısından bazı meseleleri gün yüzüne çıkarıcı bir etkiye sahiptir. Türkiye, büyük bir destek ve iradeyle Azerbaycan yönetimine “sonuna kadar gitme” baskısı yapmış ama karşısında Azerbaycan’ın Türkiye hakkındaki derin korkularını ve bürokrasinin Rus taraftarı tutumunu bulmuştur. İlişkiler geliştikçe Azerbaycan’ın Türkiye’ye dair tedirginliği artmakta ve Rusya etkisi en kritik anlarda kendisini göstermektedir. İlişkilerin “bir millet, iki devlet” sloganına yaraşır hale gelebilmesi için ciddi bir nüfuz savaşı verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.

Türkiye’nin Azerbaycan’daki Nüfuz Savaşı

Stratejik işbirliği anlaşmasıyla iki ülke ordusu arasında yapılan anlaşmalar, Türkiye’nin Azerbaycan’daki nüfuz artışının köprüsü olmuştur. Türkiye’de eğitim gören askerlerin sayısı arttıkça, bürokrasideki Türk – Rus çekişmesi de gün yüzüne çıkmıştır. Türk istihbarat biriminin Azerbaycan’daki çalışmaları bürokraside istihbarat sızıntısı olduğunu göstermiş ve araştırmalar sızıntının kaynağının bürokrasinin en tepe ismi, yani Prezidentin Administrasiyası rehberi (Cumhurbaşkanlığı Yürütme Kurulu Başkanı) olduğunu ortaya çıkarmıştır. İlham Aliyev’in önüne konan dosya sessiz bir operasyonun başlamasına yol açmış, önce 23 Ekim 2019’da 80 yaşındaki Başkan Ramiz Mehdiyev emekliliğe zorlanmış, ardından da bakanlıklarda ve taşra teşkilatlarında “yolsuzluk operasyonu[1] perdesiyle bir temizlik yapılmıştır. Bu gelişme, Türkiye’nin nüfuz mücadelesi için önemli ve ilk adımı oluşturmaktadır.

Savaşa Giden Süreç ve Tovuz Saldırısı

Türkiye’nin Azerbaycan’daki nüfuz mücadelesinin ikinci adımını, 14 Temmuz 2020 tarihinde Ermenistan tarafından gerçekleştirilen Tovuz Saldırısı sonrasındaki gelişmeler oluşturmaktadır.

Bu saldırı öncesinde Türk istihbaratı, Irak’ta ve Suriye’de bir hareketlilik tespit etmiştir. Suriye’de Fransa tarafından desteklenen Ermeni birliklerinin ve Irak’ta iyice sıkışmış olan PKK faaliyetlerinin Ermenistan’a taşınmak istendiğini haber almıştır. Hedef, Karabağ’la alakasız bir bölge olan Tovuz’dur. Burası Türkiye’ye bağlanan karayolu, demiryolu ve petrol-doğal gaz hatlarının geçtiği, stratejik değeri çok yüksek, dar bir koridordur. Ermenistan desteğiyle PKK’ya yeni bir yaşam alanı oluşturmak, PKK faaliyetleriyle Azerbaycan’ı istikrarsızlaştırmak ve Türkiye’nin bölgedeki etkisine, çıkarlarına darbe vurmak amaçlanmaktadır.

İstihbarat, elde ettiği bilgileri Azerbaycan’a sunmuş, ancak verilen bilgiler Azerbaycan’da yeterince tesir meydana getirmemiştir. Ancak sözü edilen saldırı gerçekleştiğinde işin ciddiyeti anlaşılmış ve Azerbaycan tarafı Türkiye’nin taleplerine “evet” demek zorunda kalmıştır. Soruna kesin çözüm oluşturmak için hem siyasi hem askeri planlar yapılmıştır. Ermenistan saldırısını cesaretlendirmek için de 16 Ağustos 2020’de biten Türkiye-Azerbaycan stratejik işbirliği anlaşması uzatılmamıştır. Ne var ki bir terslik ortaya çıkmış, Türk istihbaratı yapılan savaş planının Rusya’ya sızdırıldığını ve Ermenistan’ın harekât güzergâhlarına çok büyük yığınaklar yaptığını haber almıştır. Sızıntının kaynağı Genelkurmay Başkanlığı görevini 27 yıldır yürüten Necmeddin Sadıkov’dur. [2] Aliyev’in önüne konan dosyayla birlikte, bu defa askeri bürokraside büyük bir temizlik operasyonu başlamış, Sadıkov tutuklanmış ve Sovyet kalıntısı komutanların yerine Türkiye’de eğitim görmüş askerler atanmıştır. Ve tabii savaş planı da yenilenmiştir.

Savaş Artık Kaçınılmaz

İstikrarsızlaştırma politikasının doğrudan hedefi öncelikle Azerbaycan olduğu halde, Azerbaycan tarafı halâ ürkek davranmaktadır.

Bu esnada Türk istihbaratı, Sovyet kalıntısı bürokrasinin Cumhurbaşkanını devirme planlarını ve ona ait ses kayıtlarını Aliyev’in önüne koymuştur. Çevresinin kuşatıldığını ve güvendiği dağların bir bir yıkıldığını gören Aliyev’in Türkiye’ye güvenmekten ve tam bir işbirliği yapmaktan başka çaresi kalmamıştır. Askeri ve sivil bürokrasinin ne kadar temizlendiği kestirilemediği için Bakü’deki karargâh bypass edilmiş ve Gence şehrinde yeni bir karargâh kurulmuştur. Türk Özel Harekât askerleri, Pakistan Özel Harekât unsurları[3] ve Türk-Azeri SİHA operatörleri ile karargâh takviye edilmiştir.

Nasıl bir sürece girdiğinin farkında olmayan Ermenistan, savaş planlarını bildiğini düşünmekte ve Azerbaycan için hazırladığı sürprize güvenmektedir. Kendisine verilen talimatı uygulayıp Azerbaycan topraklarını vurmaya başladığı 27 Eylül’de beklenen fırsat oluşur ve Ermenistan’ın yıkım, Karabağ’ın kurtuluş savaşı başlar.

Savaş süreci hakkında neredeyse her şey konuşulduğu için söylenecek yeni bir şey yoktur. Sadece savaşın Bakü’deki Genelkurmay karargâhından değil, Gence’de kurulan karargâhtan yönetildiğini ve Cumhurbaşkanlığı’nın bile bilgileri buradan alarak açıklama yaptığını söylemek yeterli olacaktır.

Devamı >>>