Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Mahmut Olgun


Zulmün Döngüsü: Geçmiş, Bugün ve Gelecek

Mahmut Olgun'un "yeni" yazısı...


Geçmişi zulüm, geleceği zulüm… Bugünü de zulümle yoğrulmuş coğrafyalar…

Tarih, kanla beslenen bir döngü içinde kendini tekrar ediyor. İnsanlık, barbarlıktan medeniyete geçtiğini iddia etse de, gerçekte barbarlık yalnızca daha sofistike hâle getirilmiş durumda. Kılıçlar yerini füzeye, işgaller yerini ekonomik ve siyasi tahakküme bıraksa da, değişmeyen tek şey halkların acısı oluyor.

Bunun arkasında yalnızca bir avuç serseri mi var? Yoksa dünyanın derinlerinde kök salmış, krizleri yöneten güç ağları mı? Adı ne olursa olsun, çeken yine halklar. İmparatorluklardan ulus-devletlere, hegemonik bloklardan küresel ittifaklara kadar her dönemde farklı maskeler takan bu güçler, insanları birbirine kırdırmanın yeni yöntemlerini icat etmekten başka bir şey yapmadı.

 

Bir Mezbahaya Dönüşen Medeniyet

Suriye, bu kanlı oyunun en güncel ve en yıkıcı sahnelerinden biri. Bir ahtapot gibi kollarını uzatan sistem, yerel kuklalar aracılığıyla halkları birbirine düşürüyor. Bir zamanlar medeniyetin beşiği olan şehirler, şimdi mezbahaya dönüşmüş durumda. Kan akıyor, taşlar susuyor, vicdanlar körleşiyor.

Dış müdahalelerle iç savaş ateşine odun taşıyanlar, emperyal hesaplarını kutsal değerlerin ardına gizleyerek sürdürenler… Herkesin bir bahanesi var, ama tek bir gerçek var: Acı çekenler yine masum ve kimsesiz halklar.

Ülkelerini terk etmek zorunda kalan milyonlar… 

Kimliği, inancı ve toprakları uğruna ölüme sürüklenen nesiller… 

Yabancı savaşçıların cirit attığı, sahte cihat naralarının yankılandığı bir ülke…

Bu savaş gerçekten Suriyelilerin savaşı mı? Yoksa büyük güçlerin bölgesel hesaplaşmasının bir yansıması mı?

Bugün Suriye, yalnızca bölgesel aktörlerin değil, küresel ölçekteki hegemonya savaşının da merkezlerinden biri hâline gelmiş durumda.

 

Güç Dengeleri Değişirken

Trump’ın öncülüğündeki yeni strateji, Rusya ve İran’ı da içine alarak, geleneksel İngiliz-Amerikan eksenine karşı farklı bir blok oluşturma çabasını barındırıyor. Ukrayna krizini Rusya ile anlaşarak çözmeye çalışması, bu stratejinin en kritik adımlarından biri. Washington’daki güç mücadeleleri artık sadece Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki bir çekişme değil; küresel düzeni yeniden şekillendirmek isteyenler ile mevcut statükoyu korumak isteyenler arasındaki bir savaş.

Bu mücadelenin kökleri çok derin. Trump ve ekibi, Sykes-Picot düzenini ortadan kaldırarak yeni sınırlar belirlemek istiyor. Çünkü Birinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere ve Fransa tarafından çizilen sınırlar, Batı’nın bölgedeki çıkarlarını garanti altına alacak şekilde dizayn edilmişti. Bugün bu sistemin devamını en çok isteyenlerden biri, küresel elitin eski çekirdeğini oluşturan İngiliz Richard ailesi ve onların temsil ettiği Anglo-Sakson imparatorluk düzeni.

Bu aile ve onların finansal-medyatik gücü, bölgesel krizlerin kontrollü şekilde sürdürülmesini destekliyor. Eğer Trump ve müttefikleri başarılı olur ve Sykes-Picot’un mührü kırılırsa, bu yalnızca Orta Doğu’daki sınırların değil, küresel güç dengelerinin de yeniden şekillenmesi anlamına gelecek.

 

Eski ve Yeni Güç Mücadeleleri

ABD ve İngiltere içindeki güç savaşları: Anglo-Sakson elitleri, Orta Doğu’daki statükonun bozulmasını istemiyor. Ancak Trump ve onun temsil ettiği yeni güç odağı, bu düzenin artık sürdürülemez olduğunu düşünüyor.

Rusya’nın pozisyonu: Eğer Trump, Rusya’yı Ukrayna krizinde uzlaşmaya ikna ederse, Moskova’nın Batı karşısındaki izolasyonu kırılabilir ve bu da onu Anglo-Sakson sisteminin alternatifi hâline getirebilir.

İran ve Çin: İran, bölgesel nüfuzunu koruyarak bu süreçten kazançlı çıkmaya çalışırken, Çin ise uzun vadeli ekonomik yatırımlarla yeni düzenin kazananlarından biri olmayı hedefliyor.

Bölgedeki eski ve yeni vekil savaşlar: Suriye, Irak, Lübnan ve diğer bölgelerde vekil savaşları üzerinden devam eden güç mücadelesi, bu yeni bloklaşmaların nasıl şekilleneceğini belirleyecek.

 

Tarih Tekrar Ediyor mu?

Bu topraklar tarih boyunca defalarca dışarıdan gelen “kurtarıcıların” aslında yeni zulümlerin taşıyıcısı olduğunu gördü. Bugün de farklı bayraklar altında aynı senaryo sahneleniyor. Halk, kendi kaderini tayin etme hakkından hâlâ mahrum. Çünkü bu hak, büyük güçlerin bölgedeki varlığını meşrulaştıran kriz ortamını tehdit ediyor.

Ancak bu kez sahnedeki oyuncular değişiyor. Eğer Sykes-Picot mührü kalkarsa, bölgenin sınırları yeniden şekillenecek. Fakat bu, halkların özgürlüğüne mi yol açacak, yoksa yeni güç odaklarının hâkim olduğu farklı bir kaos düzeni mi yaratacak? Bu sorunun cevabı, önümüzdeki süreçte netleşecek.

Dünya büyük bir belanın eşiğinde. Zira bu ateş yalnızca Suriye’yi değil, tüm insanlığı tehdit ediyor.

Kaynakları sömürenler, savaşları çıkaranlar, kaosu yönetenler…

Eğer halklar kendi kaderini ellerine almazsa, zulüm yalnızca büyüyerek devam edecek.

 

Bir Aliya Yetiştirebilmek

Belki de tüm mesele burada düğümleniyor. Çünkü bu çarkı kıracak olan yeni bir neslin varlığıdır.

Halkın malı olana sahip çıkan…

Toprağın ve insanın doğallığını bozmayan…

Kirlenmemiş ne varsa ona yönelen…

Hiçbir gücün kuklası olmadan, yalnızca vicdanına hesap veren…

Adaleti bir söz değil, bir yaşam biçimi sayan…

Dünyanın denklemlerini doğru okuyan, güç oyunlarının gölgesinde kaybolmayan, mazlumun sesi olabilen… Bir Aliya yetiştirebilmek…

Eğilip bükülmeyen, hakikatin izini süren, adaletin yükünü omuzlayan bir insan… Kökleri bu toprağa bağlı, gözleri ufka dönük, ruhu hür, aklı berrak biri… Kendi kimliğiyle var olup dünyaya söyleyecek sözü olan…

En büyük zafer, belki de en kutlu mücadele budur: Bir Aliya yetiştirebilmek.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR