Düşünmek veya düşünebilmek, insanlığı ilgilendiren genel bir sorundur. Düşünen insana gelince, esasen herkes adına ve herkesin anlayışı oranında bu müşkül soruna dikkat çeker. Diğer bir ifadeyle, düşünmeyenlerin üzerine daha kötü ŞEYler gelmesin diye riske girer. İnsanlık tarihinde ne zamanki kitleler düşünen insanlarla aynı düzlemde yürüdü, sonuç olarak medeniyet doğdu. Medeniyet bu yönüyle düşünme serüvenine atılanların yoğun emeklerinin ürünüdür. Düşünmek ciddi bir serüvendir, çünkü düşünenlerle yol alamayanlar o tanıdık söylemi dillendirirler: Bunlar sakıncalı insanlardır.
Düşünen insanların sakınılması gereken insanlar olduğu görüşü büyük bir yanılgı olarak anlaşılıncaya kadar da düşünenler, kendi paylarına düştüğü kadar, bedel öderler. Çünkü düşünenler görülmemiş derecede el atılmadık alanlarda kafa yormuşlar, riske girmişler, araştırmalara yoğunlaşarak “kendileri için tedbirler almaya” bile vakit ayıramamışlardır. Tarihe birer denek olarak geçmiştir düşünenlerin çoğu…
Üzerinde hiç kimsenin kafa yormadığı alanlara düşünceden atlarını süren bu serüven severler, akıl denizinde boğulmayı göze alarak yol alırlarken neden daha önce akıl denizinin bu kısmına kadar hiç kimse yol almamış diye de şaşırırlar!
İster soğukkanlı görünsünler, ister telaşlı, temkinli veya ağırbaşlı olsunlar, yüreklerinde çocuksu bir heyecan daima gizlidir. Heyecanlarının en keyifli bölümüne gelince, insanlara kapalı gelen, anlaşılamayan hususlar bir süre sonra görünür olamaya başlayacaklardır! Gerçekten heyecan verici!
İnsanlığa kapalı gelen, insan zihnince henüz anlaşılamayan hususlar, fikirsel sancılar şeklinde belirdiğinde, kendilerini dışlayan, eziyet-işkence eden kitlelerin verdikleri sancıları hissetmeyebilirler. Düşünmek cidden bedeli ağır bir eylemdir.
Düşünürler bir gerçeği çok net bir şekilde ortaya korlar: Şayet düşünmeyecek olurlarsa üzerlerine pislik yağacaktır.
Ne yapıp edip düşünmeyi bir davranışa, bir alışkanlığa dönüştürmeleri gerekir. Düşünebilmenin kestirme yolları varsa bunları da irdeleyerek…
Düşünmenin en kestirme yolları kavramlardan geçmektedir. Düşünemeyenler, işin özünde, kavramlara ve anlamlarındaki derinliklere takılırlar. Kavramların derinliklerinden ürkerler. Düşünürler ise kavramlardan kuramlar inşa ederler. Bu kuramların kitlenin anlama kapasitesini zorlayacağını bile bile riske girerler. Çünkü anlamayanlar kadar kısa sürede kitle veya kütleye evrilerek, bir yığın halinde saldırıya geçenlerden daha büyük tufanlar tanımlanmamıştır. Düşünürler istedikleri kadar insanlık tarihinin kuytu ücralarında unutulan yitik değer düşünceyi ve düşünmeyi gün yüzüne çıkarmaya çalışsınlar bu tufanın kendilerini önüne katıp uçurumlardan atabileceğini de bilirler. Uçurumdan düştüklerinde bile üzerlerine racim olan kitlenin taşları halen yağmaktadır!
Kendilerine taş yağmakta onların üzerineyse pislik!
Ne serüven ama!
Dara çekilmek, çarmıhla yüzleşmek, baldıran zehri içirilmek, alim-ulemanın (!) fetvalarına kurban gitmek!
Düşünürler garip bir şekilde serüven adamıdırlar…
Düşünmek zor bir eylemdir.
Düşünenlerin başına taşlar yağarken izlemek… Gerçek “beni ortaya çıkar!” diye canhıraş feryat ederken sıradan bir olaymış gibi zaman kollamak! Bir süre susmak! Beklemek! Sözcükler dağ yığınına dönüşürken beklemek…
Alışıla geleni altüst edecek bir cümle çıktı çıkacak ağızlardan, kalemlerden…Bir örnek, yeni bir kelime-kavram ortaya çıkacak…
İyi veya kötü olasılıkların hiç birini daha fazla saymaya değmez! Mademki düşünüyorsun sayıları ve ihtimalleri bir kenara bırakacaksın! Bir sanatçı edasıyla öne çıkacak ve diyecekleri deyivereceksin! Kuşkuların gitmiş, tanımlamalarının sınırları belirginleşmiş, akıl denizindeki serüvenine artık hazırsın! Hiçbir otoritesel yetki umurunda bile değil, sağduyuların belli formülasyonların sonucudur ve sen başka bir sınırlamayı da kabullenemiyorsun… Yığınları ve kitleleri belki de yeni ve anlamlı bir ŞEY ile yüz yüze getireceksin! Onları o ŞEY ile karşı karşıya getirince gerçek ihtimaller belirecektir: Kendisi veya kitle bedel ödeyecektir .
Bir şeye inanıp inanmamak daha yetkin bir ŞAHİT’in izni dâhilinde tecelli edecek ve o kadim /mutlak bir kural ise asla değişmemiş olacaktır:
“Allah'ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme yoktur. O, akıl etmeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar.” (Yunus-100)