Aziz DARICI

Tarih: 06.05.2023 00:03

ZAMANIN GERÇEKLİĞİNDEN HAKİKATİN GERÇEKLİĞİNE

Facebook Twitter Linked-in

Zamanın gerçekliğini içselleştiren insanların, hakiki gerçekliğe yabancı kalacakları aşikardır. Hakikati anlama ve yaşama da zaten sorunlu olarak gelen son süreçlerin kutsiyet formları içine alınarak muhafazakarlık refleksi ile araçsallaştırılan tüm değerlerin zamanın gerçekliğinde anlamsızlaşması da o zamanda doğal karşılanmalıdır. 

Modern çağ bir anlam arayışı değil bir tanımlamadır. Hayatı, insanı bu tanımlama içinde  yeniden üretme-var olma iddiası taşımaktadır. Bir başka ifadeyle zamanın gerçekliğine, hayatın rasyonelliğine dikkat çekme çabasıdır. Anlama yerine tanımlama çabasını disiplinler arası bir yarışa dönüştüren bu aklın; tikelden tümele vardırma arayışından dolayı hayatı okuma "parçası" insana sunulan içeriklerin çerçevesine takılmaktadır. Bunun beceri gerektiği aşikardır. Ama hayatın ve hakikatin bütünlüğünü bu yoldan tanımlamak-anlamaya çalışmak insanın kendisini nereye götürmektedir? Sorusu aciliyetini ve önemini korumaktadır.

Kapitalizmle desteklenen modern hayat; tüketim hastalığına yakalanmıştır. Bunu bilmeyerek yapmamaktadır. Bilerek ve isteyerek bu yolu tercih etmiştir. Daha fazla üretim, daha çok tüketimle ifade edilen bu süreç; insanı olan her şeye bir maddi değer vererek makineye eşitlemektedir. İnsanın kendisine düşen paya maddi değer biçen bu anlayışın, hakikatin öz değerleriyle yol ayrımına gelmesi kaçınılmazdır. Genel anlamda maneviyattan kopuk bu anlayışın insanı götürdüğü son durak elbette psikolojik travmalar olacaktır. 

İşin ilginç yanı; bu travmaları yaşayan insanların çözüm olarak bulduğu şey yine modern kapitalist çağın çarkı içerisinde yer alan bilgi kaynakları veya kurumlarıdır. Yani hasta eden ile hastaya-hastalığa çare bulan aynı aklın tezahürüdür. Buradan sağlıklı bir insan tipini konuşmak, toplumsal bir yapı beklemek umut değil çaresizliğe teslim olmaktır.

Batı aklı; modern süreçte Tanrı'yı insan hayatının alanı içerisinden çıkardığından beri iflah olamamıştır. Dahası onu takip eden tüm toplumlar da aynı süreci yaşamaktadır. Tanrı rolü oynamak, insana zulümden başka bir  şey getirmemiştir. Böyle bir cürete duçar olsa da öyle bir gücü de yoktur.  Işık filozofu Sühreverdi'nin "Su akar, yatak ona meyleder" sözünü ödünç alarak; "Hakikat akar, fıtrat ona meyleder" sözünü not düşelim. Hakikat asıl olandır. Fıtrat dili ancak buna vakıftır. Ayeti kerimede " O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler." (Rum Suresi-30  ) buna atıftır. Kainat kendisine belirlenen sünnetullah içinde kendisini ifade eder ve kendi kaderine yol alır.

Modernizm aslında bu anlam arayışına ket vurmayı ifade etmektedir. Kendi tekeline aldığı kavramları(hayatı okuma biçimi); yeni bir dille,  üretken bir epistemolojik, akılcı bir metodolojik ve sistematik bir disiplinle tanımlamaya devam etmektedir. En etkileyici tarafı ürettiği hayatı insana cazip kılmasıdır. Yani hayatın reel gerçekliğine olan vurgusudur. Müslüman olsun-olmasın insanın aklını alan kısımda tamda burasıdır. Bu onun güzelliğini-doğruluğu ifade eden değildir ama hayata yön veren realitesidir. Bizim ifademizle insanın hakikatin gerçekliğini bırakıp; zamanın gerçekliğine kendisini kaptırmasıdır. 

 Modern hayatın bu kadar hakimiyetini aslında diğer hayatı okuma biçimlerinin geldiği noktayı da bize sunmaktadır. Hakikati konuşmak ile yaşamak aynı şey değildir. Hakikat kendini insan üzerinden ifade edecek(vahiy) dili buluncaya kadar insanlığın ıstırabı devam edecektir. Modernizme karşı olduğu dile getiren İslami kesimin üretmekte olduğu yeni yaşam biçimi; başına İslami terimleri getirmekle İslami  olanı yaşıyorum demek değildir. İslami olmak, hakikatin sizin üzerinizden hayata ve insana ne söylediği ile ilgilidir. Modern hayata tarihi bir çizik atılacaksa; bunu nasıl gerçekleştireceğinize dair gerçekçi bir cevap beklentisidir. Yoksa modernizmin taklidini içeren çözümlerinden-düşünme biçimlerinden hareketle yapılan tüm çalışmalar yine modern hayatın hanesine artı olarak yazılacaktır. 

Modern hayatın en güçlü yanlarından bir tanesi insanı düşünmekten, sükunetten uzaklaştırmasıdır. İnsan oysa düşünmekle, irade beyanıyla hemhaldir. Kendinde olanı bilmedikçe, çevresinde olanı idrak edemez. Okumadıkça, sorgulamadıkça, düşünmedikçe anlam üretemez. Tefekkür ve sükunet halini kendi özeline(itikaf hali) indirgemedikçe bu kargaşadan kurtulamaz. Çırpındıkça dibe batanları andırıyoruz. Bunca malumat, binlerce görüntü, onlarca iş… Bunlar içinde hakikati bulmak o kadarda kolay değildir. 

İnsan sakin kalmalı. Telaş etmemeli. Tefekküre, okumaya, araştırmaya devam etmeli. Üretkenliğini hakikatle yoğurmalı. Öyle bir hayat sunmalı ki içinde anlam, vicdan, iman olsun. Öyle değerlere temas etmeli ki(hak-hukuk-adalet=ahlak) etrafına "İşte İnsan" budur sözüne sadık kalındığı anlaşılsın. Yoksa söz çok. Ancak “Laf-ı güzaf” eylemekten kaçınmak duasıyla.. Zamanın gerçekliğinden hakikatin gerçekliğinde payınıza "Hakikat" düşsün Efendim. Vesselam…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —