Yürüyecek olana yollar kıymetlidir, varılacak yerler için yollar kıymetlidir. İnsan yaşarken birçok yol kullanır. Kimisinden eve gider. Kimisinden işe gider. Kimisinden geri döner… Her bir yol duruma göre, kimine değersiz, kimine vazgeçilmez olur. Yürünen yollar, menzile varmak içindir. Kimi yerler bakıp dönmek içindir, kimi yerler kalmak içindir.
Yolculuk bilinci kişiyi hayata ve ahirete hazırlar, sorumluluklar yükler. Beklentiler, endişeler, kaygılar oluşturur. İnsanın evvelden başlayan yolculuğunun farkına vardığı yer, dünya hayatıdır. Dünyanın farkına varan, kendinin de farkına varmıştır. Birçok gerçeği sonradan öğrenir. Öğrendiklerine ikna olur veya olmaz. Artık kendi karar verecektir. Birçok yolu tanır. Kimisine talip olur, kimisini ret eder. İnsanın hikâyesi, Kura'n-ı Kerim’de birçok ayette anlatılır. Kur’an, insanın geçtiği ve geçeceği yolları gösterir. İnsan hayatın şartlarına göre, farklı zamanlarda farklı yol tercihlerinde bulunabilir. Bu tercihlerini zaman içinde değiştirebilir.
Bu yolcuğun iki şeklinden biri manevi diğeri de maddi yolculuklardır. Maddi yolculukların tercihleri vardır. Bir yere varmak için havayolunu, karayolunu veya deniz yolunu tercih edebilir. İstediği hedefe götürecek yollar, seçenekli ise istediğini seçebilir. Yarın başka yollar ile de karşılaşabilir.
Manevi yolculukların iki yolu vardır. Biri batıl, diğeri de hak yoldur. Batılın ışığı sönmüş karanlıktır. Hak yolun ışığı ayetlerle aydınlanmıştır. Hiç karanlıklarda yürüyenle, aydınlıkta yürüyen bir olur mu? Bilinen üzere olmak ile bilinmezlik bir olur mu? Karanlıklar aydınlığa çıksın diye ayetlerini kullarına ikram eden Rabbimizdir. (14 İbrahim, 1)
Her yolun çıkacağı yer, ahiret yurdudur. Ahiret kimilerinin batıl yollardan gelip pişman olacağı, kimilerinin doğru yoldan gelip mutlu kılınacağı yurdun adıdır. Ahiret yolculuğunun son durağı ya rahmettir ya da azaptır. Kimileri yolun sonuna inanmaz. Yolun doğrusunu da aramaz. Dünya hayatının rahatlığını hedefler. Müslümanların yolculuğu ise yolun sonuna göredir. Rahmete uzanan yolculuk istikamet yolu üzeredir. Bu yol, insanı rahmanın rahmetine kavuşturan yoldur. Hangi ayete sorsan: “Bu yol nereye gider?” diye, cennete der. Yolun yolcusuna sorsan, rahmete der.
Yolun adı müstakimdir. Bu yol “Dosdoğru yoldur.” Kur’an’ın yoludur. Sınırlarını ve içeriğini Yüce Allah belirlemiştir. Birine ait değil, Allah’a aittir. Bu yolun yolcusu olmak için iman gereklidir. Ücret ödemeden, kimseye minnet etmeden, sadece Rabbe kul olmak yeterlidir. İstikamet yolu, “Rabbimizin yoludur.” (6 En’am, 153) Nebilerin, şehitlerin, sadıkların, salihlerin yoludur. (4 Nisa, 69) Bu yolda kural koyucu Allah'tır. Bu kuralların bütününe Sünnetullah/Allah'ın değişmez yasaları denir. Bu yolun ölçüsüne, Hududullah/Allah'ın sınırları denir. Bu yolun başlangıcı ezele, sonu ebede uzanır. Bu yolun yolcusu, yolu bilerek yürür. Yürürken kalbi, dili ve eylemi daima yola uygundur. Bu yolda tuzak kurmak isteyenlere karşı donanımlı bir elbise giyer ki o da takvadır. Müstakim yola talip olanların Allah'a güvenleri tamdır. Zorlukta kolaylıkta, bollukta darlıkta, dertte devada, karanlıkta aydınlıkta hep güvenirler. Aynen Yusuf (as) gibi kuyuda olsa da, İbrahim (as) gibi ateşe atılsa da, Musa (as) gibi denize sürülse de, İsa (as) gibi öldürülmek istense de, Nuh (as) gibi sular yükselse de, Lut (as) gibi zulme uğrasa da, Yunus (as) gibi denizin derinlerine inse de, Eyyüb (as) gibi dertlere düşse de, Muhammet (as) gibi Sevr mağarasında arkadaşıyla sıkıştırılsa da… Her yerde ve hep Allah'a güvenir.
Güvenmek/iman bu yolun sırrı, yolcuğun kanatlarıdır. Onlarca ayet Allah'a ve O’nun bildirdiklerine imanı/güveni öğretir. Yolcuya emrolunduğun gibi dosdoğru ol emri rehberlik eder. Yolcu yoldaki yol arkadaşlarını bilir. Onlarda aynı yolun yolcularıdır. Evvelinden yürüyenlerin izlerini tanır. Önündeki izler nebilerin, şehitlerin, sadıkların, salihlerin izleridir. Manen yol arkadaşlarıyla sırdaş olur. Yolun bir yerinde, başına gelenlere öncekiler nasıl karşılık vermiş, görür.
Müstakim olan yolun yolcuları müttakidirler. Yaratanın farkında, yaratılışın şuurundadırlar. Yolda gerekli rehberliği üstlenen Kur’an-ı Kerim,“… Müttakiler (kötülükten korunacaklar) için hidayettir.” (2 Bakara, 2) ve bu yolda olanlar dengeli bir hayatı önceleyeceğinden aşırılıkların her türlüsünden kendini koruyabileceklerdir. Gerek dünyevi gerek uhrevi konularda yeterli örneği, rehberinden öğreneceklerdir. İnsan bilmediği yolun yolcusu olmamalıdır. Bilmek için bilene sormalıdır. Şu dünya işlerinde nice şeyler sorarız da ahirete dair yolculukta sormadan yola çıkılır mı? Allah Resûlü, En’âm sûresinin, “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah"ın yolundan ayırır. İşte takvaya ulaşmanız için Allah size bunları tavsiye etti.” meâlindeki 153. âyetini ashâbına açıklarken, yere bir çizgi çizdi ve “Bu, Azîz ve Celîl olan Allah’ın yoludur.” buyurdu. Sağına ve soluna ikişer çizgi daha çizerek, “Bunlar da şeytanın yoludur.” dedi. Sonra elini ortadaki çizginin üzerine koyarak yukarıdaki âyeti okudu. (Hadislerle İslam DİB c.3 s.118) Bu çizginin kıymetini öncelikle bilen anlar. Yolların çokluğu değil; doğruluğu önemli diyen akıllar anlar. Yolcuya “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız”. (50 Kaf, 16) buyuran Rabbi tanıyan anlar.
İstikamet yolu engelsiz düşmansız bir yol mu? Her yanlış bir doğrunun kaybına sebeptir. Sosyal ilişkilerdeki kötülük, azgınlık ve çirkin şeyler hepsi iyi olanın düşmanıdır. Cehennemin yolcuları, cennetin yolunda olanlara hep hasımdır. Şeytanın ardında olanlardan başka şeyler beklenemez. Düşülen günahları fark ettiğimizde, gördüğümüz şeytanın oyunudur. Sıratı müstakimin en azılı düşmanı şüphesiz şeytani dürtülerdir. Öyle, böyle değil; koca Âdem (as)’ı ve eşini cennetinden etmiştir. Bir günah ve onca nimetin ortadan kalkması ne acıdır. Hikmetin sırrını Allah bilir. Bizim bilmemiz gereken, işlenen günahları imanda olmasa bile salih ameldeki eksiklerin kaç defa cennetimize mal olduğudur. Âdem (as)’ın ve ailesinin imtihanından farklı değil, çocuklarının imtihanı. Bir yasak çiğnedi ve kendini zalim olarak niteleyip günahına af diledi. Bir insan başka bir insanı Allah’a kulluktan alıkoysa zalim olmaz mı? Ya insan kendini kulluktan alıkoyarsa ne olur? Sıratı müstakimin değerini ziyan edenlerin en büyük zulmü kendilerinedir.
“Rabbimiz Allah’tır” diyen sonra da devamlı bu söze uygun yaşayanlara ne bir korku vardır ne de onlar üzüntü çekeceklerdir.”(46 Ahkâf, 13)