Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Yusuf YAVUZYILMAZ


Yeni Süreç

Yusuf Yavuzyılmaz'ın yeni yazısı...


Türkiye’de uzun yıllardır devam eden terör sorunu ve onun yarattığı çatışma ortamı Öcalan’ın çağrısı üzerine yeni bir aşamaya gelmiştir. Kuşku yok ki, yapılan çağrı beklenenin çok ötesinde bir çerçeve çizdi. 

Öcalan, bırakın bağımsız ulus devleti, federasyon ve özerkliği de çözüm olarak görmediğini vurguladı. İki toplumun bütünleşmesinden söz etti. Şimdiye kadar görüştüğüm Kürt aydınları, çözüm olarak çoğunlukla özerklik ve federasyon tezini dillendiriyordu. Sadece Türk kesiminde değil, Kürt mahallesinde de aslında bir parça hayal kırıklığı ve entelektüel bir fırtına var. Öyle görülüyor ki, Türk ve Kürt entelektüeller yeni döneme ilişkin yeni bir dil inşa etmelidir. Ancak insanın inandığı, doğruluğuna emin olduğu, onun uğruna mücadele ettiği paradigmanın dilini dönüştürmek kolay değildir. Kuşku yok ki, süreç uzun ve zor olacaktır.

Yaşanan süreci anlamaya çalışan aydınların, PKK ile yürütülen müzakerelerin bir iki adım gerisinde olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden sıklıkla yanılmakta ve hayal kırıklığına uğramakta, süreci anlamlandırma konusunda yetersiz kalmaktadırlar. Bu dönemde çok iddialı ve keskin cümleler kurmamak gerekiyor.

45 yılı aşan bir silahlı bir mücadele veren terör örgütü PKK’nın silah bırakması ve çözüm olarak ulus devlet, federasyon, özerklik gibi siyasal formların işlevini yitirdiğini söylemesi, Kürt İslamcılar ve sol anlayışları açığa düşürdü. Onların çözüm olarak önerdikleri modelleri PKK reddetti çünkü. Bu durum sivil toplum örgütleri ve aydınların düşüncelerini yeniden gözden geçirmesini gerektiriyor. Örgütün siyasal ufkunun Türk ve Kürt İslamcı ve sosyalist aydınların önünde olması gerçekten trajik bir duruma işaret ediyor.

Terörün bitmesi ve barışın sağlanması için kimden gelirse gelsin her olumlu adımın destekçisi olmak gerekir. Bu süreçte Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi davranmak gerekir: “Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan… Allah hepsine uzun ve sağlıklı ömür versin ama hayatlarının son dönemecinde Orta Doğu barışı, tarihi Kürt – Türk barışı için inisiyatif almış bu üç liderin başarılı olabilmeleri için ben elimden gelenin fazlasını yapacağım.” Girilen barış sürecine Erdoğan’ın yeniden önünde açılıyor ve bir kez daha seçilmesinin koşulları hazırlanıyor şeklinde itirazlar geliyor. Kuşkusuz bu sürecin siyasal yansımaları olacak. İddia edilen gibi olsa da süreci desteklemek gerekir. Çünkü silahların susması ve barışın önünün açılması önceliklidir.

Ancak bu sürecin önünde duracak, süreci engellemeye çalışacak güçler ve kişiler hep varolacaktır. Yusuf Halaçoğlu, yaptığı bir yorumda şu ifadelere yer vermektedir: “Binali Yıldırım 28 Şubattaki konuşmasında, “Yeni yapılacak anayasada yapılması gereken önemli konulardan bir tanesi, yerel yönetimlere Adem-i merkeziyetçilik yer almalı” diyor. Her şeyi Ankara’dan kontrol etmek yerine, yetki devrinin yapılması” şeklinde bir ifade kullandı. Adem-i merkeziyet, bir devlette idari yapının kuruluş ve işleyişi ile ilgili bir uygulama tarzı olup merkez teşkilatına bağlı olmayan yerinden yönetim birimlerinin bağımsız karar almasını mümkün kılan bir alt idare şeklidir. Belli ki düşündükleri sivil anayasada federatif bir yapı düşünülüyor. Bu ise üniter yapıyı ortadan kaldıracak ve ülkenin bölünmesine yol açacak bir durumdur. Yeni anayasanın ipuçları bunlar belli ki. Bu ihanet demektir ve kabul edilemez.” Yusuf Halaçoğlu, yerel yönetimlerin güçlendirilmesini temel alan Adem-i merkeziyet fikrini ihanet sayan bir zihin. Federatif yapıyı savunmak neden vatan hainliği ve ihanet olsun. Dünyada bu modelle yönetilen çok sayıda ülke var. Bu durum, Ulusalcı Milliyetçiliğin dar siyasal aklını gösteriyor. Türkiye’nin önündeki en büyük sorunlardan biri de bu siyasal aklın arkaik tutumudur. 

Toplumsal barışın önündeki en büyük engel, üniter devleti tarihin sonu, bunun dışındaki her öneriyi ihanet sayan bu yaklaşımdır. Oysa üniter devlet de diğer siyasal yönetim biçimleri gibi insan ürünü, tarihsel, değişime açık bir siyasal modeldir. Üstelik üniter devlet, yaslandığı ulusalcı milliyetçilik ideolojisi, değişik etnisitelerin yaşadığı Anadolu için sorunlu bir modeldir.

Zafer Partisi ve İYİ Partinin temsil ettiği milliyetçiliğin sorunlu olduğu bir kez daha görüldü. Bu tür milliyetçilik maalesef, Alman seçimlerinde görüldüğü gibi, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık olarak Batı’da da yükseliyor. İnsan hakları, barış ve özgürlüklerden yana olan herkes, faşizm ve ırkçılığa kayma potansiyeli yüksek olan bu tür milliyetçilik ile mücadele etmelidir. Esasen PKK terörünün bu kadar artmasının temel faktörlerinden biri de Kürtleri inkar siyaseti olmuştur. Çok sayıda etnik ve dini unsuru içinde barındıran Osmanlı’nın çöküşünden sonra, ulus devlet formunda kurulan ve milliyetçiliğe dayalı ideolojinin birlik ve beraberliği sağlaması mümkün değildi. Aslında yaşanan ulus devlet ve milliyetçiliğin krizidir. Bu kriz toplumsal sözleşme ile aşılabilir.

Çatışma ve ötekileştirme dili ile yeni dönem anlaşılamaz. Yeni bir dil gerekiyor. Ulusalcı/milliyetçi/ muhafazakarlık yeni dile oldukça mesafelidir. Sürecin önündeki en büyük engeller, milliyetçi, ulusalcı muhafazakar siyasal anlayışlardır. Süreci yürütürken her tür provokasyona karşı hazır olunmalıdır.

Kürt sorunu konusunda alimler, aydınlar, akademisyenler ve entelektüeller inisiyatif almalıdır. Sorunun bölgesel ve uluslararası katmanları vardır. Hiç kuşkusuz çözülemeyen her soruna dış güçler müdahil olur. Buna izin verilmemelidir.

İnsanların yerleşik siyasal algılarını kırmak zordur. Siyasal paradigmalar genellikle gerçeklikten kopuk ütopyalar sunar. Kuşkusuz ütopya bir ideal hedef için mücadele anlamında yaralıdır. Ancak aynı zamanda ütopya, yaşanılan zamanı ıskalama gibi bir riski de içinde barındırır. Böylece ideolojik bir paradigma içinden hayata bakan bir militan, hayatı küçümser ve reddeder. Sorunu, ideolojik marjinal siyasal anlayışların dışına taşımak gerekir. 

Ulus devlet, tarihin tek, değişmez ve evrensel formu olmadığı gibi milliyetçilik de bütün zamanlar için geçerli tek ideoloji değildir. Siyasal anlamda ideal sistem arayışları hep olmuştur, olmaya devam edecektir. Bu anlamda ulus devlet tarihsel bir formdur, insan tarafından üretilmiştir. Bu yüzden zamanın ruhuna uygun çoğulcu arayışlar her zaman olacaktır. Türkiye’de gelişiyor ve değişiyor. Sistemi sabit tutup insanı dönüştürmeye çalışmak yerine, insanı temele alıp sistemi dönüştürmek gerekir. Türkiye’nin temel sorunu sistemi sabit tutup insanı değiştirmeye çalışmaktı. Yoksa Kürtlerin Türk olduğunda ısrar etmek başka ne anlama gelebilir? Bu anlayış bir gün duvara toslayacaktı.

Son iki yüz yıldır sorunlarına çözüm üretemeyen ve bu yüzden dış müdahalelere açık olan Türkiye siyaseti, ilk kez büyük bir paradigmal değişimin eşiğindedir. Hiç kuşku yok ki, yeni süreç, eski model siyasi anlayışlarla yürütülmez. Barış cesur insanların işidir. Silah bırakma çağrısı çok değerli bir çağrıdır.

Toplumu oluşturan tüm kesimlerin temsilcilerinin katı

 

Kaynak: Farklı Bakış

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR