Sait ALİOĞLU

Tarih: 23.10.2024 11:49

Yeni Bir Çözüm Sürecine Adım Atılırken Geçmişe “Yönelik” Bir Değini…

Facebook Twitter Linked-in

Ta, İttihad ve Terakki döneminde Anadolu’nun “gayr-i Türk Müslüman” halkını/unsurlarını Türkleştirme politikalarının sonucunda oluşan ve cumhuriyet kadrolarının da miras alarak kangrenleşmesine sebep olduğu ve uzun on yıllar boyu devam eden Kürt sorunu bağlamında; düşük yoğunluklu çatışma halinden, zaman, zaman ateşkese, silah bırakmaya kadar bir yığın fiili durum varit olmuştu.

Bunlardan biri ve en yakını olan 2013’te, Paris’te üç PKK’li bayan yöneticinin katledilmesi üzerine oluşan çatışmasızlık ve soruna çözüm bulma hali idi.

O süreçte, taraflar arasında ve en önemlisi de Kürt toplumu ile birlikte Türkiye’de genel bir barış havası esmiş ve topluma iyimser bir durum hâkim olmuştu.

Bunun üzerine, dönemin Başbakanı sıfatıyla Recep Tayyip Erdoğan, akil insanlardan heyetlerin vücut bulması için önayak olmuş ve her bölge için(yedi coğrafî bölge) akil insanlardan oluşan heyetler oluşmuş ve sahaya inilmişti.

Var olan sorundan dolayı, durumun mağduru ve mazlumu Kürt halkı ile birlikte, bu kanın durmasını isteyen birçok toplumsal kesimle bire bir görüşmeler yapılmıştı.

Burada, antiparantez açarak söylersek; bize göre –zaten süreç içerisinde anlaşıldı- akil insanlar sınıfına “en azından” siyaseten bir bilgi birikimi olmayan, hem de toplumsal bir portföyü ve ağırlığı bulunmayan sanatçıların vs. sürece dâhil edilmeleri, bir defa Kürt halkı tarafından pek makul karşılanmamıştı.

Bu durumu kim neden ve nasıl organize etti ise, var olan toplumsal değerleri, var olan hassasiyetleri ya dikkate almamıştı, ya da işin popüler yönünün sağlamlığına güvenmiş idi. Ama bu iş sonuçta tutmamıştı.

2013’te başlayan ve ona mukabil heyetlerin oluşturulduğu –bazı yanlışlara rağmen iyi bir performansın sergilendiği süreç, daha sonra, AK Parti’nin, daha doğrusu iktidarını yürütürken kendilerine destek çıktığına “inanılan” Gülen hareketinin zamanla azmanlaşması ve amacının değişmesine bağlı olarak, çözüm süreci baltalanmış oldu.

Gülen Hareketi’nin (Şimdiki haliyle FETÖ) ya PKK içerisinde var olduğuna inanmak zorunda olduğumuz adamları üzerinden, ya da bizzat PKK’nin yönetici konumundaki üst düzey elemanlarının bazı çıkarların “getirisi” üzerinden süreç kesintiye uğramıştı.

Malumunuz, çatışmazlık durumu ve ateşkes hali devam ederken, 2013’te Ceylanpınar’da polislerin katledilmesi sonrasında, süreç, “haklı olarak” bizzat Erdoğan tarafından tek taraflı olarak bitirilmiş oldu.

Onun üzerinden bir yığın hadise sökün etti; 17/24 Aralık durumu, 15 Temmuz darbe girişimi, yapılan 2015 genel seçimlerinde AK Parti’nin meclis çoğunluğu yitirmesinin akabinde oluşan hükümet krizi ve iktidara ortaklık teklifinin HDP’ye götürülmesi gibi hadiseleri de eklediğimizde, çözüme yönelik bir girişimin, asla bir daha gündeme gelmeyeceği, getirilmeyeceği, hatta getirilemeyeceği söz konusu olmuştu.

Buna bağlı olarak, çözüm adına ortaya konan çabaları devlete ve ülkeye ihanet olarak lanse eden CHP, MHP ve bilumum milliyetçi/ulusalcı parti ve çevrelerinde o koroya dahil olmaları işin tuzu biberi olmuştu.

O çözüm sürecinde, taraflar ne kadar samimi ve hazırlıklı idiler; bu her zaman, içerisinde soru işareti barındıran önemli bir soru olarak “hak edici” bir cevaba muhtaç olmuştur.

PKK tarafının, eğer, kendi imdi niyetleri pek görünmeyecek olsa da, FETÖ’nün aldatmasına kurban gittiği, ya da süreci baltalama, sabote etme durumunu birlikte organize ettiklerini düşünmemiz gerekir.

Bu böyle olmakla birlikte; sürecin organze edilişinde birçok hatanın da varit olduğunu söylememiz gerekir.

En başta, devletin(iktidarın) çözüm açısından “karşı taraf” olarak tesmiye edilen muhatabın, bir defa PKK’nin Avrupa kanadı bir tarafa, ama bizzat Kandil’î ve usülen de İmralı’nın muhatap alması başlı başına yanlış idi.

Onun yerine – o da yüzünü ve yönünü dağa çevirmeden- HDP ve legal siyasi unsularla birlikte, bölgeden hareketle Türkiye genelinde legal siyaset yapan “niyeti halis olan” partilerin (Hüdapar gibi), “ilgili” toplumsal kesimlerin, sivil toplumun, “dinî ve ulusal” alanda varlık gösteren kanaat önderlerinin ve bilumum bir halkın katılımı ile olması gerekirken, HDP ve dolayısıyla Kandil ve yukarıda da belirttiğimiz üzere “usülen” İmralı muhatap alınmış oldu.

Ama gelinen noktada, o günden bugüne bir şey değişmedi. Yalnızca, bu da çok önemli; FETÖ’ün her yerden olduğu üzere askeriyeden de tasfiyesinşn sonucunda içte ve dışta bulunan terör unsurlarına karşı verilen mücadelede iyi bir ivme kazanılmış oldu.

O süreçte, HDP ile Kandil’in ve İmralı’nın muhatap alınması sanki “Kürt halkını, dünden bugüne bunlar oluşturup getirmişler” gibi sanal bir durum ve olumsuzluklara yol açacak bir algı oluşturulmuştu.

Halbuki esas olan Kürt halkı idi. Diğerleri birer “kullanışlı aparat” olarak Kürt sorununun oluşmasına etki eden güçler tarafından bir hazırlık aşamasından sonra ortaya çıkarılmışlardı.

Esasında durum bundan ibaretti.

İktidarın var olan durumu, buna mukabil Kürt halkının boynunda yıllar yılı boza pişiren, onu kendi haline bırakmayan yerel, ulusal, bölgesel ve küresel güçlerin varlığı, yoğunluğu ve çalışmalarına bakıldığında “yeni bir çözüm süreci olur mu, olmaz mı?” sorusuna küllî bir cevap aranmakta ve olası bir çözümün ne kadar zaman zarfında ortaya çıkabileceği önem kazanmaktadır.

Bugüne bakıldığında…

Bunun yanında, birçok siyasi çevreye ve ideolojik angajmana sahip bulunup aynı zamanda birçok alanda bilgisi, becerisi ve tecrübesi bulunan “akîl” insanların bugünde olası bir çözümü hareretle beklediğini belirtmiş olalım.

Ki, o insanların büyük çoğunluğu AK Partinin, giderek halktan ziyade devletin tarafında yer almasına mukabil, makul ve makul olduğu kadarıyla da kuşatıcı bir muhalefet çizgisini de sürdürdükleri izahtan varestedir. Kaldı ki, AK Parti içerisinde de bu sorunun çözümüne, dünde olduğu gibi bugünde katkı sunacak epeyce akîl insan var.

Niyet sorgulamadan söylersek, bizzat Erdoğan’da önceleri bu sorunun çözümünden yana idi, ama 15 Temmuz’dan sonra Yeni Kapı ruhu çerçevesinde milliyetçi bariyere dayandı ve orada kaldı.

Ama şimdilerde o milliyetçi bariyerin başında bulunan Devlet Bahçeli’nin, -esas niyeti şimdiden nedir bilemeyiz, ama- DEM Partililere yönelik jestine derinlikli bir bakış açısıyla bakmak gerekir.

Onun, Hüdapar’a –bazı anlaşmazlıklar hariç- yönelik iyi niyetle yaklaşması da başlı başına bu işin çözümü açısından önemli kılmaktadır.

İnşaallah, bundan sonraki yazımızı, çözüm durumu bağlamında, Ekim 2024 ‘de meclis çatısı altında “ o da zahiren de olsa” oluşan “barış havası” nın var olan mahiyetine binaen yazmaya çalışacağız…

 

Kaynak: Farklı Bakış


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —