Bir bayram daha geride kaldı... Yakınlaşma vesilesi olan bayramlardan yakınır hale geldik... Çünkü yeterince yakınlaşamıyoruz... Bayramlaşmanın tadını çıkaramıyoruz...
Bayramlarda da yalnızız... Tatilizme yenik düştük... Sanki gün be gün daha çok bireyselleşiyoruz, bencilleşiyoruz, bananeci ve bahaneci huylarımız depreşiyor... Ve birbirimize ‘boşver gitsin’ raddesine geliyoruz...
Gerçekten ne oluyoruz?
Yalnızlaşmayı sevdik, uzaklaşmayı tercih ettik…
İnsanımız ünsiyetini yitirdi, ülfetimiz tükendi, nisyan ile malul olduk...
Gözlerimiz ve gönüllerimizdeki miyoptan dolayı en yakınımızda olanı bile göremez olduk…
Neden yakınlaşmaya ihtiyaç duymuyoruz? Yoksa hislerimiz mi köreldi? Hassasiyetlerimizi mi kaybettik? Hamiyetimizi mi yitirdik?
Acaba diyorum, bu durumun iman ile ilgili bir boyutu da mı var? Hani Rasulullah(sav) buyuruyor ya:
“Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş sayılmazsınız… (Müslim)
Yakın dostluklardan, candan kardeşliklerden yoksunuz...
Belki de günümüzde en ciddi yoksulluğumuz... Ruhlarımız daraldı, gönül zenginliğimiz gitti, tahammülümüz azaldı...
Düşünüyorum, yoksa diyorum yakînimizi kaybettiğimiz için mi yakınlaşamıyoruz? Veya yakınlaşamamanın en büyük nedeni aramızdaki ahlaki yetersizlik midir?
Ahlaki erdemle azaldıkça ilişkilerimiz o oranda incitici ve itici olmaya başlıyor... Öyle inanıyorum ki aramızdaki ahlaki seviye güçlendikçe buna bağlı olarak ünsiyet ve insicamda daha bir güzelleşecektir...
Anlamıyorum Müslümanlar arası bu derece ulaşılmaz, anlaşılmaz, kaynaşılmaz olmak nasıl bir haldir?
Enaniyet ve asabiyetler... Mağrur, mustağri ve mütekebbir duruşlar, bakışlar var olan hukuku ve ahlâkı dinamitliyor…
Cedelci tarzımız, hizipçi tepkilerimiz, riyakâr tutumlarımız, kıskançlık
krizlerimiz, ötekileştiren önyargılarımız bizi kendimizden başka kimseyi göremez hale getiriyor...
İnsanın kendi gücüne güvenmesi sınırsız egosu, ilahi ölçüyü unutmasına neden oluyor...
Peygamber efendimiz ile ashabı arasındaki ilişkiye bakıyoruz; resmiyet
bürokrasi, formalite, protokol, sınıf, statü ayrışması yok... Bize ne oluyor ki bu kadar resmiyet, bu kadar mesafe neyin nesidir?
Yoksa pandemi günlerinde edindiğimiz alışkanlıkla “Mesafeyi koru’’mayı, mesafeli kalmayı bir yaşam tarzına mı dönüştürdük?
Nedense mesafeli kalmamız gereken kötülere yakın, beraber olmamız icap eden iyilere uzağız?
Dostlara soğuk, çıkar ilişkimiz olanlara daha nazik ve kibar… Dahası aynı çatı altında yaşayan aile bireyleri bile birbirine uzak çünkü diziler, akımlar, hobiler, tutkular farklı…
Aile, mahalle, komşuluk, akrabalık, ortak adresler, ortak aidiyetler hepsi risk altında... Kolektif ruh,ortak akıl aktif değil…
Evrensel ümmet ailesi bile paramparça... Hac ve umreye gidiyoruz... Tavafta bile teni tenine değenler, teri terine karışanlar tanışmıyor...
Hac mahşerinde haşır neşir olamıyoruz...
Kurban ile kurbiyyet hâsıl olmuyor... Takarrubu ilahi gerçekleşmiyor... Ruhların imtizacı gerçekleşmiyor...
Bir yakınlaşma çağrısı olan ezana icabet azaldı...
Yakınlaşmanın olmazsa olmazı selamı bile birbirimizden esirger olduk...
Günde beş defa hayatı durdurup aynı safta yakınlaşmamız gerekenlerle ne kadar ilgiliyiz?
Evet, en anlamlı yakınlaşma eylemi, cemaatle namaz...
Bazen kara kara düşünüyorum neden birbirimize ihtiyaç duymuyoruz? Ulaşmak istemiyoruz?
Ünsiyetimizi söndüren acaba hangi masiyetlerimiz?
Gönüller arası köprüleri tahrip eden hangi günahlarımız? Nasıl bir illettir ki, iletişim çağında iletişim kurmakta zorlanıyoruz...
Bekârlarımız evlilikten soğudu, karşı cinsten elektrik alamaz oldular... Yakıcı yalnızlıklara düçar olduk...
Soğuk savaş günleri sonlandı sandık, meğerki aramızda örtülü soğuk savaşların sürmekte olduğuna tanıklık ediyoruz...
Sahici dostluklara hasretiz...
Güya bir “tık”kadar yakınız birbirimize... Telefonun diğer ucundayız...Aslında ne kadar uzak düşmüşüz değil mi?
Çat kapı muhabbetleri yok... Göz göze, diz dize sohbetlere susadık... Gelgör ki, sanallaştık, banallaştık, konformizmin kollarında kulvar değiştirdik...
Şimdi biz düşen bize bizden de yakın Olana yönelme vakti…
Kaynak: Milat Gazetesi