Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Muhittin BAĞCI


Uyanış

Her yeni doğan, çocukluğa, yaşlılığa ve nihayet ölüme doğru, bedenen oluşurken; içindeki ruh, günahtan, hatadan, bozgunculuktan kısaca çamurdan geçerek kâmil insana doğru oluşur/oluşmalıdır. İşte bu, bu oluşumun gerçekleşme sürecindeki her aşama bir uyanı


İnsanlığın var olma tarihi ile insanın oluşumu ayrı ayrı ele alınmalıdır. Var olma tarihi binlerce yıl önce gerçekleşmiş olan insanın, oluşum süreci hâlâ devam etmektedir. Oluşum halinde olan insan, bu oluşumun şifrelerini bir tohum gibi içinde taşımaktadır. Bir tohum nasıl ki; ağacını, dalını, budağını, yaprağını, meyvesini kendi içinde taşıyorsa, insan da tüm oluşumunu; çocukluğunu, yaşlılığını, zekâsını, karakterini, iradesini, eksikliğinin veya fazlalığının kaynağını, kısaca tüm yaşamını içinde taşımaktadır. Bu evrensel bütünlük ve uyumun varlığı, her oluşuma mükemmel bir zemin sunar.

Evren, insan, hatta küçücük bir tohum yaratılışta mükemmeldir. Mükemmellik sonradan kazanılmış bir şey değildir, onların içindedir. İnsana, iyiliğin de, kötülüğün de ilham edilmiş olması ve bunların hayatta karşılık bulması için iradenin de giydirilmiş olması mükemmelliğin zirvesidir. İnsan, yaşamında bu mükemmelliği ortaya çıkarmakla mükelleftir. Var olan bu bütünlük ve uyumun, irade kılavuzluğunda, yeşeren bir tohum gibi, insanın yaradılışındaki mükemmelliğe uygun oluşumunu gerçekleştirmesi beklenen ve istenen sonuçtur. Her yeni doğan, çocukluğa, yaşlılığa ve nihayet ölüme doğru, bedenen oluşurken; içindeki ruh, günahtan, hatadan, bozgunculuktan kısaca çamurdan geçerek kâmil insana doğru oluşur/oluşmalıdır. İşte bu, bu oluşumun gerçekleşme sürecindeki her aşama bir uyanıştır.

Birbirinin içine gömülmüş, aktifleşmeyi bekleyen, yekpare bir kitle görünümündeki uyanışın, içinde barındırdığı olguları harekete geçirip oluşuma çevirmek için, her zaman diliminde yeni olaylara ve eylemlere ihtiyaç vardır. Kendi zindanında boğulan insanoğluna nefes olabilecek, gerçeğin aydınlığını gösterebilecek uyanış pencerelerinin açılmasına ihtiyaç vardır. İnsanın yüreğinde ve ruhunun derinliklerinde unutulmuş, boş ve atıl durumda bırakılmış parçaların tümleşerek onu anlamlı bir varlık haline dönüştürmesi, yaradılışının ittiği tarafa yönlendirmesi için aklın sesini duyacak, ruhu tazeleyecek uyanışa ihtiyaç vardır.

Yaşamın ve yaradılışın tüm bilgisini simetrik ve sinoptik (mukayeseli, uyumlu) olarak bir merkez etrafında, gerçeğe meyletme yeteneğine uygun bir şekilde, yani fıtratına uygun düzenleyip ruhuna yön veren insan, oluşumunu doğru gerçekleştiriyor demektir. Bu genellemenin yanında, her oluşumun ve oluşuma giden uyanışın kendi özünde farklılıklar taşıdığı gerçekliğini de vurgulamak yerinde olacaktır. Kimi insanın uyanışı gururuna gizlenmiştir, kiminin ki öfkesine, kiminin ki önyargısına, kiminin ki hırsına, kiminin ki çaresizliğine, kiminin ki ise sevincine ve sevgisine gizlenmiştir. Bütün bu duyguların hepsinin pik yaptığı noktada akılla buluşma gerçekleşirse uyanış başlar. Akılla başlayan uyanış vahiyle olgunlaşır. Bu uyanışların silsileler halinde devam etmesini sağlamak ve insan oluşumunu gerçekleştirmesini sürekli kılmak için, bu duyguların akılla ve vahiyle bağlarının koparılmaması zorunludur. Uyanış, kibir hariç tüm duyguların içinde barınabilir, gizlenebilir. Kibrin yapısı gereği, içinde hakkını arayıp, oluşuma ve doyuma kavuşamaz uyanış, İbliste olduğu gibi.  

Peygamber (as)´ın Mekkeli müşriklerle olan mücadelesinin kesişme noktalarının birçoğunda olduğu gibi, bedeni binek atı üzerinde iken ruhu, hırsını ve önyargısını binek edinmiş olan Süreka bin Malik, emeline ulaşmak üzereyken, beklemediği bir durumla karşı karşıya kalmış ve ani bir anafor onu uyanışla muhatap etmiştir. Duygularının saplandığı karanlıktan, atının ayaklarının kuma saplanması ile uyanmış, çaresizliğin boyun eğdirmesiyle; intikam, hırs ve önyargıdan boşalan duygu ve inanç dünyasına, yaradılışa uygun olgular dolmuştur.

Yakınlarının Müslüman oluşunu öğrenen ve öfke seliyle onlara yönelen Hz. Ömer´in, hırsında ve öfkesinde saklanan ?uyanış?, Kur´anı´ın eşsiz anlamı ve merhamet duygusuyla özgür kalmıştır.   

Uyanışı sevincinde ve hayretinde gizli, ?şehrin en uzak yerinden koşarak gelen ve sizden hiçbir şey istemeyen bu elçilere uyun diyen? adamın uyanışı, oluşuma ulaşmanın doruk noktasıdır.

Tanımadığı dünyanın kesif ve müselsel taarruzları karşısında desteksiz kalan, alışkanlıklarının kendini sürekli taşımadığını, ruh ve beden dengesini kurmakta zorlandığını hisseden ve kuvvetinden şüphe etmeye başlayan insan, duygularını sakinleştirebildiği anda hayret etmeye başlar. Hayret etme yetisiyle, hayal gücünü sağlıklı kullanabildiği oranda sezgilerinin peşine takılıp yakın bir kavrayış ve anlayışa doğru ilerler ve bilince götüren bir tecessüs yaşar. Bu bilinç, kafasında yabani otlar gibi büyüyen ve zihni işgal eden boş ve yavan düşünceleri; kuru dallar, köhne yapılar gibi büyük bir gürültüyle ve acıyla yıkar. Ardından oluşan şaşırtıcı bir sessizliğin içinde, inanışını ve yaşayışını örten çirkinlik ve manasızlık örtüsü aralanır. Bu aralıkta, tarifsiz uyumlar gerçekleşmekte, geniş desibel de ezgiler işitilmekte, içini ve etrafını en parlak ışık yoğunluğundaki aydınlık sarmakta, zihin anahtarının yivleri bir hizaya gelerek, oluşuma giden uyanış kilitlerini açmaktadır. Her şeyi öncekinden farklı ve başka türlü gördüğünü fark eden insanda, hayret yerini hayranlığa bırakmakta, hayranlık teslimiyete götürmektedir. Artık ruh uyanmış, yaşantı değişmiş ve yücelmiştir.

Evrensel kusursuzluğun ve mükemmelliğin bu uyanışlar vesilesiyle insan oluşumuna katkısını, bütünlük ve uyum içinde devamlı kılması için, yaşamsal içeriklerin seçilişi ve birbiriyle bağlarının güçlü olması da önemlidir. İnsan oluşumunun gerçekleşmesi ve sürekliliği için, uyanış silsilesinin psikolojik ve biçimsel bakımdan nesnel içeriklerden, edebiyat, bilim, sanat, eğitim, dil, müzik gibi unsurlara kadar, tüm insani kapsama alanına giren öğelerle, olabildiğince sıkı dokunup hiçbir boşluğa yer vermeden, her aktivitede doğru pencereyi açarak yol alması ?kitlesel insani oluşumu? da beraberinde getirecektir. Sağlıklı kitlesel insani oluşumun temelini ve uyanışını; yetenek, irade gücü, metanet bakımından yüksek derecede dengeli bir konumda tutan, bulunduğu ortamın içinde gereksiz fikri ve bedeni sürtüşmenin ve enerji israfının uzağında kalarak, uyanışa ve oluşuma yatkın olanlarla birlikte devinebilen fertler gerçekleştirebilir.

Herbiri diğerinin içinden doğan uyanışlar silsilesi, bütünlük açısından tekdüze görünse de, farklı zaman dilimlerinde gerçekleşen, ayrı ayrı olayların sonucu olduğu için insanın oluşumu üstündeki etkisi, biçimi ve kalıcılığıda değişken olacaktır. Oluşum içindeki insan aynı toplum ve aynı zaman içinde yaşıyor olsa da bu etkinin, kalıcılığı ve biçimi fertten ferde farklılık göstermekte ve bu farklılık kitlelerin oluşumunu ve dönüşümünü etkilemektedir. Kişiler de olduğu gibi, kitlelerde de, bilinç ve yaşam olarak uyanış ve oluşum doğal seyrinin dışına çıktımı; topluluğun bir bölümü aşama aşama uyanışı yaşayıp oluşumu gerçekleştirirken, bir bölümü uyanışa ermemiş, oluşumu da yaşamamış konumda seyredeceğinden çatışmaların yaşanacağı muhakkaktır. Ancak bu çatışma halini de uyanışın ve dolayısıyla oluşumun bir parçası olarak düşünmek mümkündür. Zira birçok uyanışa ve akabindeki oluşuma çatışmalar sebep olmuştur. Toplumlarda kimi zaman kitlesel uyanışlar ve devamında da kitlesel oluşumlar ve olgunlaşmalar olurken, ?asrı saadet? gibi, kimi zamanda uyanış kitlesel boyuta ulaşmadan, belli bünyelerde münferit boyutta kalması, kitlesel karartma ve gayri insanileşmenin yaşanması da mümkündür, Hz. İsa (as) ve havarilerinin yaşadığı gibi. Bunlar gibi, en belirgin örneklerin yanında, toplumun bir bölümünde uyanış yaşanırken bir bölümünde uyanışın yaşanmadığı dönemler çoğunluktadır. Hatta yaşanıyor sanılan uyanışın oluşuma dönüşmeden uyuşmaya dönüşmesi gerçeği belki de en sık yaşanandır.

Seçkin özelliklerle yıldızlaşan ya da toplulukların yıldızlaştırdığı, parlattığı yetenekler ve uyanış öncüleri, belli bir düzeyde kitlesel uyanış ve oluşumda rol aldıktan sonra, sorumluluk ve aidiyet duygusuyla, oluşumun özgürlüğünü, kontrol adı altında belli bir ayarda tutma, gerçeğe yönelişini sınırlandırma, ona şekil ve yön verme yetkisiyle hareket etmeye başladığı anda, uyanışın sürekliliği duracak, oluşum sekteye uğrayacak, yarım kalacak, ekseni gerçeğin merkezinden uzaklaşan gücün enerjisi eksantrik devinimlerle boşa harcanacak, zamanla sahiplenenini ve takipçilerini güçsüz bırakacak bu devinimler; tutuculuğun, bağnazlığın, ön yargının, bilgi sahibi olmadan görüş sahibi olmanın kucağına itecek; uyanışın yerini uyuşma, oluşumun yerini nesneleşme alacaktır. Belli ezberlerin ve dogmaların tünemesinden dolayı zayıflayan bünye; sağlıklı bir oluşumda olması gereken içerik ve amaçtan uzaklaşacağı için, daima içtenlikten yoksun, somut yaşam keyfiyle avunan günü kurtarıcı güçlerin ve anlayışın esiri olacaktır. Zihinsel ve fikirsel olarak uyuşan ve iradesi zayıflayan insan ve toplulukların artık bulunduğu ortama göre şekil almaktan başka seçenekleri kalmayacaktır.

Uyanış emarelerinin yaratılmış her şeyin içine işlendiğini fark eden insanın oluşumuyla, yeryüzünde bir nesne gibi hep aynı yerde duran ve görenlerin eşya zannettikleri, zihnini, fikrini, bilincini dahi kıpırdatamayan ve bu yüzden lafların sözlerin öğretilerin önemini kabul etse de, onu hangi durumdan alıp hangi duruma getirmesi gerektiğini fark edemeyen insanın oluşumu elbette çok farklı olacaktır.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR