MUSTAFA AYGÜN

Tarih: 30.01.2022 16:24

TÜRKİYE’DE GIDA GÜVENLİĞİ

Facebook Twitter Linked-in

Tarihi süreçte insanlık için en önemli sorun nedir diye sorulacak olsa hemen hemen her dönemde“gıda üretimi ve güvenliği” ilk sırada yer alır. Bugün bile pek çok ülke yeterli, güvenli, sağlıklı gıdaya ulaşım sorunu ile karşı karşıyadır. 

Bir milleti savaşmadan ve ücretini onlara ödeterek hastalıklı ve verimsiz hale getirmek, psikolojik rahatsızlıkların girdabına sokmak ancak gıda yolu ile olabilir. Bu durum herkesçe bilinip kabul edilmesine rağmen, “dış güçlerin” enerji başta olmak üzere ekonomik konularda gayri nizami müdahaleleri olduğunu iddia edenler, konu gıdaya gelince kafalarını kuma gömmektedirler. Dış müdahalenin en yoğun olduğu sektör aslında gıdadır.

Zeytinyağı sağlıksız ilan edilmesinin altında “dış güçler” vardı. Margarin ve süt tozu gibi sağlıksız ürünlerin bu millete dayatılmasında da… Türkiye’yi bir tarım ülkesi olarak konumlandırdığı halde ABD, bu ülkeye Marshall yardımının bir parçası olarak, sağlıksız olduğu herkesçe kabul edilen, bitkisel yağları ve süt tozunu sokmuştu.

Ülkemizdeki yiyecek içecek sektörünün neredeyse tamamı yabancıların (dış güçlerin) elindedir. Bu çok büyük bir stratejik hatadır.  Bunun acısını er geç bu millet çekecektir. İşin bir de dini boyutu var. Ürünlerde kullanılan maddeler arasında, İslam’ın haram kabul ettiği hangi maddeler yiyecek ve içecekler yolu bu millete yedirilmekte yine bilmiyoruz.

İnsan yaşamak, çalışmak, üretmek için gıdaya muhtaçtır. Sağlıksız gıda hastalıklara davetiye çıkararak ülkenin iş gücünün kalitesini azaltmanın yanında sağlık harcamalarını da arttırarak ülke ekonomisini tehdit etmektedir. GDO’lu ürünler, yanlış ve gereksiz ilaçlama, raf ömrünü arttırmak için kullanılan kimyasallar vb. tehditlerin gölgesinde insanlarda hâkim olan düşünce “ne yediğimizi bilmiyoruz” noktasına gelmiştir. Hele hele Türkiye gibi denetimlerin yetersiz olduğu (Hatta bir dönem bu iş televizyonculara bırakılmıştı. Bu yolla ünlü olan haberciler bile var.), merdiven altı işletmelerin alabildiğine yayıldığı, mevzuatında boşlukların hunharca kullanıldığı, gıdada yolsuzluğun yol olduğu ülkeler için durum daha vahimdir. Uluslararası markaların ülkeden ülkeye değişen ürün içeriklerine bakmak bile bunu görmek için yeterlidir. Aynı markanın Türkiye’de ürettiği ile İngiltere’de sattığı kutu meyve suyu içeri farklıdır. Türkiye’ de üretilende doğal meyve suyu oranı daha azdır. Ayrıca koruyucu, renklendirici, ilave şeker veya nişasta bazlı şeker Türkiye’de üretilen ve satılandakinde varken İngiltere’de satılanda yoktur.

Türkiye’de şehirleşme oranı artarken ulusal ve uluslararası gıda firmalarının bu tarz sağlık açısından sakıncalı ürünlerinden nispeten korunmuştu.  Bir ayağı memleketinde olan vatandaşlarımız, birçok gıda maddesini köyünden, kasabasından getirerek kullanmaktaydı. Ne var ki durumun tersine döndüğü bir sürece girmiş bulunuyoruz. Köydeki vatandaşta artık yumurtasını marketten alır hale gelmiştir.

Türkiye’nin gıda üretimi ve güvenliğindeki olumsuz durumu sadece dış güçlere bağlamak yanlış olur. Bu konuda ülke olarak biz de gayet başarılıyız. Market raflarımız boyalı çay, sahte bal, sakatat katılmış sucuk gibi tağşiş ve taklit ürünlerle dolu. Her gün yediğimiz ekmek içinde 17’ye yakın katkı maddesi var. Ayrıca gıda israfında fena değiliz. 215 ülke içerisinde Türkiye, 7,8 milyon tonluk gıda israfı ile 15. sırada bulunuyor. Tonlarca ekmeğin çöpe gittiği, olumsuz taşıma, depolama ve saklama koşulları nedeni ile tonlarca gıdanın israf edildiği bir ülke de gıda fiyatların bu kadar yüksek olmasını garip karşılamamak gerekir.

Sadece günü kurtarmaya dönük, geleceği kurgulamayan, sürdürülebilir tarım politikalarının olmaması fiyat istikrarsızlığının ana nedenlerinden biridir. Soğan bir sene önce 12 TL’yi bile görmüşken bu sene,enflasyon oranının yüksekliğine rağmen 1,25 TL’ye kadar düştü. Üstelik bu marketlerde satılan fiyatı. (Her sene birkaç üründe böyle gariplikler yaşanmaktadır. Bu sene soğan olurken bu, gelecek sene patates olabilmektedir.)Çiftçinin bu fiyatlarla gübre, mazot, işçilik, sulama, ilaçlama vb. maliyetleri karşılaması mümkün değildir. Kuraklık ve mevsimsel durumdan kaynaklı etkiler fiyat üzerinde olumsuz sonuçlar doğurabilir ancak politikasızlık bu konuda daha baskındır. Hangi ürüne ne kadar ihtiyaç var, nerelerde üretilecek, nasıl taşınıp depolanacak gibi konularda tam bir belirsizlik hâkim. Aşırı fiyat artışlarına bulunan çözüm ise gümrük vergilerini indirerek ithalat yapmak. Bu konu da genel politika saldım çayıra, Mevla’m kayıra…

Çiftçi güvende olmadığı sürece gıda da güvende olmayacaktır. Çiftçiliğin saygın ve önemli görülen bir meslek olarak görülmesi, gençlerin bu alana yönlendirilmesi gerekmektedir. Çiftçilerimiz için modern çiftliklerin kurulması, ucuz finansman, mazot, gübre, ilaç, gübre, sulama imkanlarının sunulması, modern tarım tekniklerinin öğretilmesi, yeni tarım arazilerini oluşturulması yolu ile desteklenmesi tek çıkar yoldur.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —