Suriye’de uzun yıllar etkin olan Arap Baasçılığı modeli ile Türkiye’deki Kadro hareketi arasındaki ideolojik benzerlikler dikkat çekicidir. Kadro hareketi üniversite, aydınlar, bürokratlar ve askerler arasında yer bulan bir ideolojik harekettir.
Türkiye siyasal tarihinde Kadrocular olarak tanınan Kadro hareketi, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Burhan Asaf Belge, İsmail Hüsrev Tökin tarafından, Kemalizm’e bilimsel bir altyapı oluşturmayı amaçlayan, Ankara’da üç yıl süreyle çıkarılan Kadro dergisi etrafındaki entelektüel harekettir. “Kadro Dergisi, Ocak 1932 senesinden, Aralık 1934’e kadar aylık yayımlanmış bir fikir dergisi olması ve kendi yayım hayatı esnasında mevcut toplumsal olayları ve etkenleri tarihsel materyalizmi temel yöntem olarak kullanarak tahliller yapması nedeniyle 30’ların Türkiye’sine dair tarihi vesika değeri taşımaktadır”(Sami Yuca, Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yıl: 1/ Cilt: 1/ Sayı: 2/ Güz 2011)
Cemal Fedai, Eski solcuların Kemalist sureti olarak tanımladığı Kadro Dergisi hakkında şu değerlendirmeyi yapmaktadır: “ Yeni kurulan devletin resmi ideolojisi ulusalcılık esası üzerine kurulmuştu. Bu bağlamda sadece sol değil liberalizm ve İslamcılık da dahil beynelminelci/ evrenselci tüm siyasal akımlar yasaklanmıştı. Bu yeni dönemde solculuktan taviz vermeyenler ülkeyi terk etti. Bir kısım solcular ise yeni rejime biat etmişler; bunun karşılığında da siyasal ve sosyal alanda üstün mevkiler edinmişlerdir. İşte kadro Dergisi, çoğunluğunu eski TKP’lilerin oluşturduğu bir grup yazar tarafından 1932 yılında çıkarılmaya başlamıştır. Yakup Kadri, Şevket Süreyya, Burhan Asaf, Vedat Nedim ve İsmail Hüsrev gibi öncü isimler yazılarıyla yeni rejime kendi biçtikleri biri ideolojiyi giydirme gayreti içinde olmuşlardır. Yoğun olarak üzerinde durdukları kavram devletçiliktir. Her alanda koyu bir devletçiliği savunmuşlardır. Fakat yeni rejim, kendisine biat etmiş olmasına rağmen, bu harekete de ancak 1935’e kadar sabredebilmiştir. Dergi sadece 36 sayı çıkabildi. Devrin güçlü adamı Recep Peker tarafından, “inkılaba bir ideoloji gerekiyorsa onu da biz yaparız” bağlamında azarlandılar…1935’te dergi kapanmış, önde gelen yazarları ise bir şekilde tasfiye edilmiştir. Örneğin Yakup Kadri orta-elçi olarak yurt dışına yollanmıştır. Zoraki Diplomat, bu maceradan doğmuş bir eserdir.” ( Cemal Fedai, Osmanlı’dan Günümüze Sol Siyaset, Kadim Yayınları, s: 12)
“Kadrocular, naif bir tutumla Muhtemelen sosyalist ögeler içeren teorik bir perspektif sunarak Kemalist rejimi etkileyebileceklerini düşünmüşlerdir.” ( Devletçilik, Hamit Emrah Beriş, Kadim yayınları, s;135) Ancak bu düşünceleri doğru çıkmamış, düşünceleri ile rejimi etkileyememiş, bir süre sonra tasfiye edilmişlerdir.
Kadrocular, yaslandıkları sol düşünceye, dönemin koşullarından dolayı, kabul edilebilir bir zemin oluşturmak için Kemalizm’e yaslanmak durumunda kalmışlardır. “Kadrocular, yapışan inkılapların ideolojik bir zemine oturtmak için mücadele vermeye çalışmışlardır. Kemalizm’e teorik bir altyapı oluşturmak ve fikir yönünden desteklemek amacında oldukları halde CHP kadrocu ekibe hep mesafeli kalmıştır. ” CHP’nin Kadrocu ekipten bu şekilde bir talebi olmadığı açıktır. Zira Yakup Kadri, derginin kuruluş amacını Parti Genel Sekreteri Recep Peker’e açıklamış ancak Peker, kimsenin kendisinden ve arkadaşlarından böyle bir talebi olmadığını ifade ederek Yakup Kadri’yi azarlamıştır. “( Editör: İlhan Bilici, Türk Fikir Hayatında Siyasi Fikir Temsilleri I, Tezkire yayınladı, s:131)
Kadroculuk, kapitalizm karşıtlığını düşüncelerinin temeline yerleştirir. Kapitalizmin neden olduğu toplumsal adaletsizlik ve eşitsizlikle mücadele etmek için, Marksist bir modeli savunurlar. ” Kadrocular Liberalizm ne açıkça karşı çıkarlar ve devlet aracılığı ile inşa edilecek ‘milli iktisadiyat’ anlayışı üzerinde dururlar. Nitekim sömürge ülkelerinin birer birer bağımsızlıklarını kazanmalarıyla iktisadi kaynakların kullanımında ve yönetilmesinde millileşmeye gitmeleri Kadro’ya göre varlığını sömürüye borçlu olan emperyalizmin sonunu getirecektir.” (Hamit Emrah Beriş, Devletçilik, Kadim yayınları, s: 136)
“Genç Cumhuriyetin politik ajandası ne olabilir sorunsalı yavaşça kendisini dönemin Türk yöneticilerinin ve elitlerinin gündemine taşımaktaydı. Özelde ise yeni devletin siyasal ajandası olan Kemalizm’e ve ona bir ideolojik/felsefi bir içerik ve topluma ve toplumlara yeni bir yol olma ideali vasfı kazandırılmaya çalışıldığı endişesi içerisinde Kadro Hareketi vücuda gelecektir. Kadro Hareketi yakın dönem Türk düşünüşündeki etkilerinden dolayı tarihsel bir realite olması, Türk siyasi yaşamında Türk Solu ve Sol-Kemalist düşünüşü üzerinde etkileri ile Türk Çağdaşlaşması içerisinde tarihsel bir olgu olmasından dolayı önemlidir. (Sami Yuca, Bingöl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Yıl: 1/ Cilt: 1/ Sayı: 2/ Güz 2011)
Kadrocular Kemalizm’i, siyasal ve ekonomik olarak dünyanın geri kalmış ülkelerine örnek olabilecek bir düşünce sistemi olarak görülür. Çünkü Kemalizm, Batı emperyalizmine karşı durabilecek bir bağımsızlık ve anti sömürgeci bir hareket olarak tanımlanır. Bu anlamda Kemalizm’e sol temelli bir entelektüel derinlik kazandırmak amacını güderler.
“Kadro hareketi, Atatürk’ün Serbest Cumhuriyet Fırkası denemesinden sonra basında fikir hareketlerinin değişik bir görünümünü gün ışığına çıkarma düşüncesinden kaynaklanıyordu. Ancak teoriden ileriye gidemeyen ve temel dayanaktan yoksun olan bu görüşler dar bir çevre dışında kabul görmedi. Atatürk’ün desteğiyle başlayan bu hareket, yine Atatürk’ün müdahalesiyle ve Yakup Kadri’nin Tiran büyükelçiliğine tayin edilmesiyle sona erdi; dergi, 1935 yılı Ocak ayında çıkardığı 35-36. sayısıyla yayın hayatına son verdi. İlk sayılardan itibaren bir dizi kitap çıkarmayı da programlamış olan dergi sadece Şevket Süreyya’nın İnkılâp ve Kadro adlı eserini yayımlayabilmiştir.”(İsmail Parlatır, TDV İslâm Ansiklopedisi. Cilt: 24, s:141)
Kadro Dergisi etrafında toplanan aydınlarla ideolojik benzerlikleri olan sol hareketler, ordu ve CHP’yi dikkate almak zorunda kalmışlardır. Ancak TİP bunun dışında bir örgütlenme yolunu denemiştir. “Böylece MDD( Milli Demokratik Devrim) orduyu ve CHP’yi dışlamayan bir söylem benimseyerek, ittifak alanını genişletebilmiştir. Aynı dönemde TİP, orduyu burjuvazinin bir aygıtı, CHP’yi de düzenin partisi olarak gördüğü için bunu yapmamış ve sadece işçi sınıfı üzerinden bir örgütlenmeyi tercih etmiştir.” ( Türk siyasal Hayatında Siyasi Fikir Temsilleri II Editör: İlhan Bilici, Tezkire yayınları, s.170)
Kemalistler din devlet ilişkileri konusunda Cumhuriyet modernleşmecilerin savunduğu laiklik anlayışına sıkı sıkı bağlıdırlar. Bu nedenle dinin toplumu yönlendiren gücünü kırmak istemişlerdir. “Kadrocuların tartışmasız bir laiklik anlayışına sahip oldukları görülmektedir. Buna göre Kadrocuların toplumu yeniden dizaynı konusunda dini fikirlerin toplum üzerinde sahip olduğu etkilerin inkılaplara ve rejime yönelik bir takım teşebbüslere yol açacağından bu ayrıcalıkların ortadan kaldırılması gerektiğinin vurgusu da yapılmaktadır. ” (Editör: İlhan Bilici, Türk Siyasal Hayatında Fikir Temsilleri I, Tezkire Yayınları, sayfa: 143)
Türkiye’deki sol hareketlerin, dünyadaki sol hareketlerin aksine, sınıf mücadelesi olarak ortaya çıkmalarının mümkün olmaması idi. Çünkü Türkiye’de dini ve tarihsel nedenlerden dolayı bir işçi sınıfı yoktu. Bu nedenle sınıf mücadelesi üzerine kurulu bir sol hareketin olması mümkün değildi. Sol hareketlerin ordu ile ilişkisi tam da bu noktada anlam kazanmaktadır. “Dolayısıyla sınıf mücadelesine uğramadan ( ki Bu anlayış Kadro Hareketine, oradan 1960’ların MDD – Milli Demokratik Devrim ve Yön hareketine uzanan yerleşik bir ideolojik çizgi konumundadır) bir Kalkınma, sanayileşme, modernleşme ve güçlenme gerçekleştirilmelidir. Bu yaklaşım ister istemez ‘o halde sınıf mücadelesi olmaksızın sosyal hizmet getirecek özne ya da özneler kimler olacak’ şeklinde bir soruyu gündeme getirmiştir.”( Fatih Ertugay, Türkiye’de İdeolojiler ve Devlet Algısı, Kadim y, s: 210)
Askeri gücü arkasına alarak darbe yoluyla BAAS tipi bir model kurmak, Türkiye solunun bir bölümünün hararetle savunduğu bir siyaset biçimidir. ( YÖN ve MDD örneği) Genel olarak Türkiye solunun 27 Mayıs’ı ve 28 Şubat’ı savunması ilkesel olarak askeri darbelere karşı olmadığını gösterir. Askeri darbenin kime karşı yapıldığı belirleyicidir. Dolayısıyla teğmenlerin asla mazur görülmeyecek davranışının arkasında devasa bir sol darbe kültürü külliyatı var.
Türkiye siyasal sistemi başlangıçta tam da tek parti öncülüğünde ve bütün yetkilerin kendinde toplandığı bir parti devleti şeklinde inşa edilmiştir. Arap ülkeleri Türkiye’nin bu modelinden de etkilenerek BAAS, modeli Tek parti diktatörlükleri kurdular. Bu sistemin felsefi alt yapısı, modernleşme teorisiyle ilgilidir. Batı dışı modernleşme süreci, halk katılımı olmadığı için, öncü bir grup tarafından yürütülmeliydi. Bu da doğal olarak orduyu öne çıkardı ve siyasal sistemde özel bir konuma oturttu. Türkiye’de sıklıkla askeri darbe olmasının nedeni ordunun sistem içindeki olağanüstü konumudur.
Türkiye, iç ve dış faktörlerin etkisiyle ve baskısıyla 1950 de demokrasiye adım attı. Ulusalcı Kemalistlerin karşı devrim olarak tanımladıkları DP iktidara gelişi Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük dönüşümüdür. Bu isimlerden biri de Mihri Belli’dir. “Ona göre ( Mihri Belli) çok partili siyasal hayatta geçiş, Cumhuriyet ile başlayan demokratik devrimi durduran bir ‘ karşı devrimdi’ , bu nedenle mevcut demokrasiye ve onun parlamentosuna güvenip bu kurumlar içinde siyaset yapılamazdı. Türkiye’de siyaset, seçim ve parlamento kanalı ile değil, toplumsal devrim yolu ile yapılmak zorundaydı ‘ ( Türk siyasal Hayatında Siyasi Fikir Temsilleri II, Editör: İlhan Bilici, s: 160)
İktidarın elinden kaydığını düşünen Ulusalcı Kemalist modernleşmeciler, 27 Mayıs darbesini yaparak, darbe anlayışını kurumsallaştırdılar. Kuşkusuz DP’nin çok sayıda hatası vardır. Ancak hiçbir hata darbeyi meşru hale getirmez. Peki, askerlerin amacı demokrasiye sahip çıkmak olarak görülebilir mi? Bu sorunun yanıtını darbe sonrası süreçte izleyebiliriz. Askerler demokrasiyi ve Atatürkçülüğün arkasına sığınarak darbe kültürünün kurumlarını oluşturdular. Cumhurbaşkanlığının yetkilerini artırdılar ve en önemlisi sivil iktidarları denetleyen asker ağırlıklı MGK kurdular. Amaçları kendi istemedikleri bir iktidar gelirse onu denetim altında tutacak bir vesayet sistemi kurmaktı. Nitekim kurdular da. Bu sistem 12 Eylül anayasası ile daha da muhkemleşti.
Vesayet sistemi son büyük girişimini 28 Şubat sürecinde ortaya koydu. 28 Şubat bize vesayet sistemini desteklemeye hazır sivil siyaset olduğunu da gösterdi. 15 Temmuz sonrası ise asker sistem üzerindeki etkisini önemli ölçüde yitirdi. Bu Türk siyasetinin en büyük devrimlerinden biridir.
28 Şubat sürecinin üniversiteler ve bazı partilerden gördüğü destek, vesayet sisteminin sadece askerle sınırlı olmadığını gösterdi. Daha derinlerdeki neden ise Türk siyasal kültürünün vesayeti onaylayacak bir tarihsel hafızaya sahip olmasıdır. Bu yüzden köklü bir zihniyet değişimine ihtiyaç vardır.
Cumhurbaşkanlığı veya başkanlık sistemi Tek parti yönetimi olan Kemalizm’in yeniden üretilmesidir. Bu yüzden bu sistemin Kemalizm’e uygunluğu kuşku götürmez. Dolayısıyla bu sistemin, yasama yürütme ve yargıyı birleştiren ve kuvvetler birliğini ömrünün sonuna dek savunan Mustafa Kemal’in siyasal anlayışına uygunluğu tartışılmaz. Bu sistem demokratik çoğulculuğa uygun değildir. Dolayısıyla başkanlık sistemine Kemalizm ve Tek parti dönemi üzerinden gidilecek etkili bir demokratik muhalefet yapılamaz.
Geçmişte olan darbeler ve onlara verilen destek, Türkiye siyasetinde Baas’cılığın hala etkin ve diri bir siyasal anlayış olduğunu gösteriyor.
Kadrocuların özelliklerini şöyle özetleyebiliriz.
1- Kemalist devletçiliği sol bir yaklaşıma oturtmak amacındadırlar.
2- Kemalizm’in nispeten zayıf olan entelektüel kökenlerini güçlendirmeye çalışırlar. Kemalizm’i emperyalizm karşıtı bir ideoloji olarak tanımlarlar.
3- Liberalizme karşı devletçiliği savunurlar.
4- Emperyalizme ve sömürüye karşıdırlar.
5- Kemalizm’i emperyalizme karşı bir noktada konumlandırırlar Onlara göre Kemalizm, İç çelişkileri büyüyen kapitalizmin sonunu getirecektir.
6- Kadro Dergisi, rejime ve inkılaplara bağlı bir harekettir.
7- Devletçilik konusunda Kadrocular, Mustafa Kemal’den farklı düşünürler. Kadrocular planlı ekonomiyi savunurlar ve Mustafa Kemal’in aksine özel sektörü kabul etmezler.
8- Kadro içinde Marksist olmayan tek isim Yakup Kadri Karaosmanoğlu’dur. Hareketin en entelektüel ismi ise Şevket Süreyya Aydemir’dir
9- Milli Kurtuluş Hareketini sosyalist bir temelden izah etmeye çalışmışlardır.
10- Kadro Hareketi, 1960’lı yıllarda ortaya çıkan YÖN hareketini etkilemiştir.
11- Siyasal anlamda elit bir aydın hareketidir. Siyasal değişim öncü bir kadro eliyle yapılmalıdır. Bu nedenle demokrasiye sıcak bakmazlar.
Kadro hareketinin siyasal tasavvuruna karşı savunmamız gereken, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı ve parlamenter demokratik sistemdir.
Kaynak: Farklı Bakış