Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Musab Aydın


TOPRAK VE İNSAN

Yazarımız Musab Aydın'ın "yeni" yazısı...


Sevgili dostum,

“Nice zamandır insanoğlunun ahvali üzerine düşünüyorum. Zihnimi meşgul eden soruların ardı arkası kesilmiyor. Temelde insanoğlunun sızlanmaları ve şikâyetlerinin sonu gelmiyor. Mutlulukları ve sevinçleri kısa sürerken, keder ev sahibi olup yüreklerine yerleşmiş. Nedense insanların derdi, kederi bitmiyor. Huzursuzluk ruhunda geziniyor, sonra gelip kalbine konuveriyor ve bir daha da ayrılmıyor.” diye yazmışsın. Sebeplere dair epeyce kafa yorduğunu anlıyorum. Biliyorum benim konu hakkında neler düşündüğümü merak ediyorsun. Ancak insanoğlu kadar kadim olan bu durumu izah etmek takdir edersin ki kolay değil. Ancak şunu unutmamak lazım “Böbürlenme insanoğlu, hamurun çamurdandır” demiş hâl ehli. O sebeple insan olabilmek için birazda toprak olmak lazım.”  derdi babaannem.

Aziz dost,

Allah, “Sizi (topraktan) yarattık; yine sizi o yere (toprağa) döndüreceğiz.” buyuruyor. (Taha suresi, 5) İlim ehli, varlığın dört ana maddesini, toprak ile başlayarak sıralamıştır. Topraktan yaratılan insanoğlunun en güçlü bağı da toprak ile olduğunu görüyoruz. Buna karşın modern hayat(!) insanı topraktan koparmayı başarmış gibi görünüyor büyük oranda. Doğrusu insanoğlunun toprak ile ilişkisi azaldıkça kendisiyle de uzaklaşmış oluyor. Köylerde insan kalmamış, akın akın şehirlere göç etmişlerdir. Yaşadığımız şehirlerde ise yer gök beton! Toprağa basmak bir yana dokunma şansını kaybettik maalesef.  Neredeyse toprakla temas olanağımız kalmadı. Bir vesileyle yerleşim alanları dışında kısa bir zaman geçirme imkânı bulduğumuzda ise yalın ayak toprağa basarak üç, beş adım yürümenin dışında bir yakınlığımız kalmadı. Artık toprağı ekip biçmek gibi önemli hasletlerimizi de çoktan kaybettik. Oysa “İnsanın hikâyesi toprakla başlar ve toprağa dönüş ile nihayete erer” demiş eskiler. Diyebileceğim bütün bu sorunların temelinde bir ayrılık acısı olduğu. Bunu, toprak ile ayrı düşmemizin hazin sonuçları olarak görmekteyim.

Kıymetli dost,

İnsan ile toprak ilişkisi üzerine çok şey söylenmiş ve yazılmış. Öncelikle vahiy, toprakla insanın serüvenine vurgu yapmış. Akabinde akademik yazılar, hikâyeler, şiirler… Şarkılar söylenmiş, ağıtlar yakılmış bir avuç toprak üzerine. Yaşam kaynağı olan toprak uğruna nice canlar alınmış ve canlar verilmiş. Bazen toprağın kendisi de ölüm olmuş insanoğlu için. Yine de insanın toprağa olan bağı zayıflamamış, aksine güçlenerek devam etmiş. “İki kapılı Han’a” benzetilen dünya, yaşam hikâyesinin topraktan oluşan mekânıdır. Bu deyimi, insanoğlunun toprakla başlayıp, ondan beslenmesi ve yeniden toprağın bağrına dönüşünün özeti olarak görüyorum. Bu sebeple geçmişte insanın toprağa verdiği ehemmiyet, ondan gelip ona gitmedeki ara zamanda yüklediği anlam ile şekillenmiştir.

Yakın zamanlara kadar insanın topraksız kalması, köksüz kalmasıyla bir tutuluyordu. “Topraksızlık birazda bahtsızlık” olarak görülüyordu. Belki de Âşık Veysel’in, “Dost dost diye nicesine sarıldım. Benim sadık yârim kara topraktır.” demesini, bu hususa bir işaret olarak görmek gerekir. Lakin insanımız şehirleri kutsayıp mesken tutunca, toprak yeni anlamlarla şekillendi zihinlerinde. Ekip biçmek yerine konutlar, iş merkezleri inşa etmek için toprağa dokunmadan sahip olma yolunu seçtiler. Bu yeni durumda insandan daha fazla kıymetlenmiş oldu toprak. Âşık “Bir çekirdek verdim dört bostan verdi. Benim sadık yârim kara topraktır,” diye söylenirken, ne kadar kanaatkâr değil mi? Oysa şimdilerde bir bostanlık toprağa kaç yüz konut yerleştiriliyor. Sayısını artırmak için nice hileli yollara tevessül ediliyor. Bu yükün toprağa ağır geleceğini bile aklımızdan geçirmiyoruz.

Kadim dost,

Eskiler “Toprak fıtri rızkın kapısıdır. Toprağı ekip biçenler, yiyip, içmek hususunda kimseye minnet etmezler. Yeryüzünün mamur olması da onların çabasıyladır” derlerdi. Şimdilerde ise rızkın kapısı topraktan ziyade makine çarklarında aranır oldu. Bunun sonucu olarak rızkın da ömrün de bereketi kalmadı. Bizim gibi orta yaş üstü insanlar için “Bir gözü toprakta” veya “Toprak çekiyor” deyimleri çokça kullanılırdı eskiden. İnsanın toprakla ilişkisi yaratılışı ile başladığını ve ona döneceklerine dair deyimler “zaman”ın yakınlığına bir vurgudur belki de. İnsanın ömür boyu toprakla yaşam sürmesine rağmen ona olan özleminin bitmemesi, belki gerçek bir vuslat olan ölüm ile ancak nihayet bulacaktır. Şimdilerde betonlaşan şehirlerimiz yüzünden hissedemediğimiz güzel bir koku vardı ya! Hani eskiden yağmurun toprakla buluştuğunda etrafa yayılan o muhteşem koku. Sanırım insanın ölüm sonucu toprakla buluşması da böyledir. Dertlerini, kederlerini ve acılarını ancak toprak alabiliyor. “Yaşamın kaynağı da topraktır, ölümün yurdu da...”

Dostum,

Toprak çölleşince yüreklerimizde çoraklaştı. Yağmurun yumuşatamadığı toprak gibi merhamettin girmediği gönüller taşıyoruz artık. Unuttuk! Yaşamın ve ölümün yurdu olan toprağı…

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR