Varlık ve varoluş sorunu çerçevesinde Hâlik-mahlûk ilişkisi aradan kalktığında ortaya çıkacak olan durum, varlığın ve elbette kucağında yaşamakta olduğumuz canlı tabiatın Tanrı’dan bağımsızlaştırılmasıdır. Evren, Tanrı’dan bağımsız yani kendinde otonom ve yasaları kendinde işleyen bir gerçeklik ise; Tanrı’nın bilgisi, iradesi ve kudretiyle varlıkla ilişkili olamaz.
Fakat bu hakikatte zihni bir faraziyeden ibarettir, şöyle ki:
Allah’a karşı varlığı bağımsızlaştırdığını zanneden insan, iyiliği ve kötülüğü, tarihi ve kaderi de bağımsızlaştırdığını, her seçim ve eylemin kendinde denetim özelliğine sahip olduğunu ya da kendi özerk seçim ve eylemi olduğunu düşünür. Kötülük Tanrı’nın bilgisi ve iradesi dışına çıkarıldığında, zahirde Tanrı’nın lehinde –hatta bir tür tenzih- gibi görünüyorsa da bu, iyiliğin de O’nun iradesi dışında olduğu fikrini tazammun eder. Kötülüğü yenmeye kudreti olmayan Tanrı’nın iyiliğe de kudreti olmaz.
Ama elbette Tanrı’nın kötülüğü istediği veya yaratılmasına izin verdiği kötü eylemin muradı, arzusu, isteği olduğu anlamına gelmez. Arada son derece ince bir çizgi var ve çoğu insan bu ince ayrımın farkında olmadığından Tanrı’nın iradesi ile muradını birbirine karıştırmaktadır.
Allah’ın her şeyi bilmesi (El Alîm) zamanı gelince vuku bulan (kaza) kötülükleri önlemesi veya anında müdahale ile önlemek zorunda olmasını gerektirmez. Zira kötülük varlıktan veya tabiattan değil, insandan, insanın iradi seçim ve bilincinde olduğu eylemlerinden kaynaklanır. İnsan eğer bu özelliğe sahip değilse, hep doğru seçim ve iyi eylem (fiil) yapmak durumunda olsa, bu ahlaki sorumlu olmaktan çıkar, düpedüz programlanmış robot olurdu. Bugün yapay zeka ile böyle robotlar artık gündelik hayatımızda arz-ı endam etmektedirler.
Kötülüğün kendisinden kaynaklandığı insan, iyi ve kötünün bilincine vardığında, Allah’ın El-Furkan isminden miktarınca pay alır ve kötülük yapmayı bırakıp iyi insan imkanını elde edebilir. Sokrat, bunu anlatmaya çalışıyordu: Eğer kişi kötülüğün ne olduğunu bilirse, kötülük yapmaz.
Ama öyle olmuyor, insanı kötülüğe sevk eden asıl amil, bildiği halde tutkularının onu aklının, bilgisinin önüne geçip kötü eylemin ona verdiği iç tatmin, bedensel veya manevi hazdır. Sigara paketinin üzerinde “sağlığa zararlıdır” yazılı olduğu halde, tiryaki sigara içmeye devam eder.
İşlenen her kötülük cezasız kalmaz, bu dünyada cezasız kalsa da, ahirette kalmayacak. Öyle de olsa, kötülük insana hareket edebileceği, seçim yapabileceği alan açılması için yaratılmış, var kılınmıştır: “De ki: Sabahın Rabbine sığınırım. Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfüren-kadınların şerrinden ve haset ettiği zaman, hasetçinin şerrinden.” (113/Felak, 1-5.)
Şu halde kötülük (şer) dahi Tanrı’dan bağımsız varlık değildir, aksini düşünmek mutlaklık vasfını yok saymak anlamına gelir. Şer nedir ki, Tanrı’dan bağımsız ve O’na rağmen var olabilsin? Hayır gibi şer de O’nun iradesi dahilindedir ama O şerri değil, hayrı murad etmektedir.
Kaynak: turkishpost.net