“Biliyor musun Sebastian, bazen Tanrıyı hiç anlamıyorum.
- Tanrı mı efendim? Hangi Tanrı?
- O ne demek öyle Sebastian? Kaç tane Tanrı var ki?
- Bilmiyorum efendim. Sizce kaç tane var?
- Elbette bir tane var Sebastian. O da bildiğimiz Tanrı. Hani şu adaleti sağlayan.
- Adalet mi efendim? Hangi adalet?
- Yeryüzündeki ve öteki dünyadaki adalet elbette Sebastian.
- Efendim, beni affedin ama ben yeryüzünde adalet göremiyorum.
- Saçmalama Sebastian. Elbette yeryüzünde adalet var.
- Bence yok efendim.
- Neden böyle düşünüyorsun Sebastian?
- Çünkü eğer yeryüzünde adalet olsaydı efendim, fakir bir köylünün tek oğlu savaşta ölmezdi ve kralın oğulları da bugün hayatta olmazlardı. Çünkü o tek oğul, kralın oğulları rahat yaşantılarına devam etsinler diye öldü.
- Saçmalama Sebastian! O fakirin oğlu, ülkemiz için öldü ve şehit oldu. Şehitlik, bir insanın ulaşabileceği en üst rütbedir. Krallıktan bile daha üstündür şehitlik rütbesi.
- O zaman herhalde kral hazretleri oğullarını ve hatta kendisini hiç sevmiyor olsa gerek efendim.
- Neden böyle söyledin Sebastian?
- Çünkü şehitlik gibi üst bir rütbe dururken, sadece krallıkla yetinmeyi seçiyor da ondan efendim.
- Seni anlamıyorum Sebastian. Ne söylemeye çalışıyorsun?
- Sadece gerçekleri efendim.
- Sen delirmiş olmalısın Sebastian. Tanrı sana akıl versin.
- Hangi Tanrı efendim? Adalet dağıtan mı? Yoksa bunca adaletsizlik karşısında kılını bile kıpırdatmayan mı?
- Ne saçmalıyorsun sen? Sadece bir tane tanrı var. Tanımıyor musun onu?
- Ne yazık ki, tanıdıklarımın içinde hiç tanrı yok efendim. Zaten fazla bir tanıdığım da yok. Yan köşkün uşağı olan meslektaşım Filip, bizim köyün nalburu Moris ve bir de savaşta tek oğlu ölen şu zavallı köylüyü tanıyorum efendim. Ama hiç tanrı tanımıyorum. Siz tanıyor musunuz? “
(Pis Moruğun Notları - Charles Bukowski)
***
Yukarıda kitabında alıntıladığım Charles Bukowski 1900’lü yıllarda yaşamış Polonya asıllı göçmen bir Yahudi.
Onun gibi, atası diğer Yahudiler de hayatları hep göçlerle dışlanmalarla kovulmalarla lanetlenmelerle dolu bir geçmişe sahipti.
Onlar ilk şoku MÖ. 597 yılında Babil sürgünü zamanı yaşadıkları topraklar istila edilerek kutsal tapınakları “Süleyman Mabedi” yakıp yıkıldığında yaşadılar.
Babil kralı Nebukednazar tarafından kutsal mabetleri yakılıp esir alındıklarında ve tapınaktaki kutsal ahit sandığı kaybolduğunda büyük şok yaşamışlardı.
Tanrıları Yehova onları terk etmiş öldürülmelerine, yok edilmelerine, esaret altına alınmalarına göz yummuştu.
Yenilgilerine ve sürgüne gönderilmelerine Yehova’nın bu kayıtsız kalışına çok şaşırmış ve çok sonraları bunu güneş tutulmasına atıfla “tanrı tutulması” olarak adlandırmışlardı.
Tanrılarının, çektikleri acılar ölümler ve sürgünler karşısında yardım etmeyişi, sessiz kalışı onlara aynı güneşin bazı zamanlar ortadan kaybolarak gözükmeyip bir süre sonra tekrar yeryüzünü aydınlatışı gibi bir tutulma halini anımsatmıştı.
Sonraları, bu yaşadıkları hengâmeyi durup düşünecek çok zamanları oldu.
Tanrının tulumasını kendi günah ve isyanlarına bağladı çoğusu...
Gerektiği gibi ibadet yapmamış, kurbanlarını kesmemiş, günahlardan kaçınmamış, itaatsizlikte aşırıya kaçmışlardı...
Dualar ettiler, sürgün gecelerini ibadetle geçirerek, Yehova’ya tekrar geri dönmesi için günlerce yakardılar...
Yehova, bu yakarışlara kayıtsız değildi...
Babil sürgününden yüzyıl sonra, tekrar topraklarına döndüklerinde, tanrıları Yehova’nın yardımları ile ikinci mabedi inşa ederek hayatlarına kaldıkları yerden tekrar başlamışlardı...
***
O günden bu güne çok sular aktı...
Sürgün yıllarını çok gerilerde bırakarak tüm dünyada nüfuz sahibi artık onlar...
Bir avuç ta olsalar başta ABD ve İngiltere olmak üzere tüm batı dünyası onların tahakkümü altında artık...
Dünyanın diğer tüm kıtalarında görünürde yokmuş gibi olsalar da her yerde onların minyatür kukla yöneticileri var ve onlar yönetiyorlar...
Arzı istila ettiler...
Ve Yehova’nın önderliğinde tüm dünyayı talan edip duruyorlar...
Biz mi?
Biz Müslümanlar mı?
Günahlarımızın, çaresizliğimizin, yoldan çıkmışlığımızın şafağındayız...
Yenilgi yenilgi gelen yokoluşların kıyısında, ufuklara bakıp yeni bir “tanrı tutulması” niyazları eşliğinde bekleyip durmaktayız...
Selam ve dua ile…