Yazı yazmanın ve gündemle ilgili konuşma yapmanın en önemli zorluklarından birisi gündemle ilgili olup olmamadır.
Şu an mesela bütün Türkiye birinci öncelik olarak depremle ilgileniyor. İkinci olarak da seçimlere kilitlenmiş durumda.
İşte tam da herkesin bunlarla ilgilendiği noktada, bir başka konuyu gündeme getirdiğiniz vakit maalesef ilgi azalıyor.
Ama bazen de öyle olaylar meydana geliyor ki siz o gün “Bu birinci gündem değil” diye bunu ıskaladığınız veya üzerine gitmediğiniz vakit, ilerleyen zaman içerisinde tarihi süreç içerisinde nasıl bir yanlışlık veya eksiklik içinde olduğunuzu görüyorsunuz.
Bugün de benim anlatmak istediğim Türkiye’nin Suriye meselesiyle ilgili Rusya‘da yürüttüğü görüşmeler.
Tabii bir kez daha söylemiş olayım. Bu harala gürene, bu büyük curcuna içerisinde kimse dönüp de “Bu görüşmelerde ne oluyor, ne konuşuyor, ne olacak? Beşar Esad ne diyor? Putin ne diyor? İran ne diyor? Kürt meselesi, yeni Suriye nasıl olacak?” dönüp bakmıyor.
E tabii ki haklı yani aslında. Hani çok meşhur bir laf var. Diyor ki “İnsanın neresi ağrıyorsa canı oradadır.”
Yani bugün dişiniz ağrıyorsa sizin en önemli organınız diştir. Yani kalp, böbrek, ciğer, dalak… Bunlar geri planda kalıyor; yani önemsiz oldukları için değil, kalp daha önemli olduğu için.
Onun için de şu an işte Türkiye’nin hem deprem hem de seçim gündemi çok daha can alıcı noktada.
Ama geleceğimiz açısından bu görüşmeler; yeni Suriye, göçmenler, Suriye’deki İslamcı muhalefetin geleceği ve Suriye’deki Kürtlerin statüsü de hayati derecede önemli.
Biz tabii çok şey bilmiyoruz.
Neler konuşuluyor? Hangi güzergah üzerinde gidiliyor?
Ne yapmak isteniyor? Bir yol haritası var mı, yok mu?
Bunların hiçbirini bilmiyoruz
Sadece bildiğimiz bir şey var: Türkiye, Suriye’deki Baas Partisi’yle; Beşşar Esad rejimiyle görüşmek istiyor.
Yani bundan sonraki süreci Rusya ve Esad ekseninde; Baas Partisi ekseninde götürmek istiyor.
Ama onun ötesinde ne var? Bir bilgi sahibi değiliz.
Beşar Esad ise daha net konuşuyor.
Diyor ki; “Bu aşamada benim Türkiye’yle konuşacak bir şeyim yok.”
Peki, ne zaman konuşurum?
Bütün askerlerini, güçlerini, Suriye topraklarından çekecek.
Türkiye, Suriye’den çekilecek.
Ondan sonra da oradaki İslami örgütleri, yapıları desteklemekten vazgeçecek.
Ben ondan sonra masaya otururum.
Tabii aynı şekilde Amerika da Fırat’ın doğusundan, Kürt bölgesinden çekilecek.
E peki şimdi böyle bir ortamda, diyaloglar ne durumda?
Yani eğer istekler bu kadar net, bu kadar açık ve şartta bağlıysa bu iş, sahne gerisinde neler konuşuluyor?
E siyasetçilere sorarsanız “Bu işler devlet işidir. Önce böyle olur. İşte bir diyaloglar olur…”
E tamam olur, doğru da…
Ama siz kendi yol haritanızı, beklentilerinizi, karşı taleplerini ve stratejisini şeffaf bir şekilde halkınıza anlatmazsanız, orada da başka bir enfeksiyon doğar.
İşte zaten başımıza ne geldiyse bu kapalı kapılar arkasındaki diyaloglardan geldi.
Kore’ye asker göndermekten, NATO’ya girişten tutun, ondan sonraki CENTO’dan ve Bağdat Paktı’na kadar bir sürü olaylar oldu…
Şu anda da eğer Türkiye bu konuda temel stratejisini halkıyla paylaşmazsa bu da ayrı bir sorun.
Yoksa siz kapalı kapılar arkasında magazin olarak ne konuştunuz; işte detayın detayı, şunlar bunla.
Yani bunlar tamam, bunlarla ilgilenmiyoruz.
Ama ana strateji, ana politikanın halkla paylaşılması lazım.
Yani öyle anlaşılıyor ki seçimlere kadar bu iş hem gizli yürütülecek hem de zaten halkın da bilgisi yok; ancak belki seçimlerden sonra biraz daha işin aslını astarını öğrenmiş olacağız.
Şunu söylüyoruz: Şeffaflık, şeffaflık, şeffaflık…
Kaynak: Farklı Bakış