Aziz DARICI

Tarih: 17.01.2022 16:12

SÖZÜN GÜCÜ

Facebook Twitter Linked-in

Kitabi bir ümmetin, kitap'sızmış gibi hareket etmesi, kendi bilgi hazinesinin varlığına yabancılaşmasından başka bir şey değildir. İrade ve hikmete açılan kapının eşiğinde oturan bir toplumun bir türlü bu eşikten içeriye girmek istememesinin sonucunda; bundan "bir şey olmaz" halinin tekrara düşen okunmasıdır. O hal ki "oku" emrinin muhatabı olmasına karşın; okumayı kendinden beri bırakmışlığın yarattığı toplumsallıkta yaşayan insanların karşılarına çıkacağı sorunlara vereceği cevap merak konusu olsa da;  toplumun geldiği noktaya bakarsak bunca okunmuşluğa-okumuşumuza rağmen sükut etmek sanırım daha hayırlı olacaktır.

Burada sükut atıl olmaktan ziyade bir tefekkür bilinci ve yeniden okumayı, yeniden yorumlamayı ve çözümlemeyi barındırmaktadır.  Aynı zamanda yeniden dirilmenin mümkünlüğüne olan inancın aktifleşmesi için tepkisellik halidir. Bu hal ki" Yahudi peygamberlerden İlya da, olumluya gidişatı güç ve şiddette aradığı bir katliamın ardından, edimlerinin sonuçlarından korkarak kaçıp da bir mağaraya sığındığında, Allah ona seslenir: “Çık ve dağda Rabbin önünde dur... Ve işte Rab geçiyordu, ve büyük kuvvetli yel dağları yarıyordu, ve Rabbin önünde dağları parçalıyordu, fakat Rab yelde değildi. Ve yelden sonra zelzele, fakat Rab zelzelede değildi. Ve zelzeleden sonra ateş, fakat Rab ateşte de değildi. Ve ateşten sonra sakin, yumuşak bir ses. Ve İlya bunu duyunca abasıyla yüzünü kapadı ve saklandığı mağarasından dışarı çıktı." O işte, şiddetin, yıkımların gücünde değil, sakin ve yumuşak bir seste tezahür eden, Rabbin sesidir; haşmetin sükûneti, bilgeliğin zarafetidir. Toplumları değiştiren, onların üzerinde bir mucize etkisi yaratan, işte bu ses, daha doğrusu bu seste dile gelen sözün gücüdür."(1)

Tutkulardan, zaafiyetlerden, aşırılıktan, çürümüşlükten, güç ve iktidar alanlarından azade yeniden dirilmenin verdiği heyecanı zamana taşıyan, bilgeliği hikmetsel bir bilinçle tekrardan okuyan, özgürlüğü ve adaleti sarsılmaz bir duruşla mümkün kılan bir halin ifadesidir. Bu hal ki en etkili söz söyleme sanatıdır. Hallerden zuhur eden en büyük söz...

İnsanlığın kurtuluşunu güce dayandıran araçlardan ziyade toplumları ihya eden erdemlerde-kadim değerlerde bulan ve o tezahürü sabırla bekleyen bir bilinç inşasıdır. Maddi gücün bir imkan olduğunu ancak manevi gücün sürdürülebilir hayat için zorunluluk olduğunun idrakidir. Onun için kitaba dayanmayan bir dirilişin ve aynı zamanda bir yükselişin içinde muhakkak bir yanılsama içerebileceğinin farkındalığıdır.

Öyle bir yanılsama ki kendi mimarisi olan gökdelenlerin içinde kaybolan insan kendi çağına kutsiyet atfederek meşrulaştırmak istemektedir. Gücünü makamdan, mevkiden, çokluktan, algıdan, medyadan devşirmektedir. Derinliği olmayan bir okuma biçimini-bilgisini pazarda satmaya çalışırken; kendince değerini bulan her şeye fiyat biçmektedir. O yüzden ahlakın, adaletin, özgürlüğün az bir pahaya satıldığı dönemleri yaşamaktayız. Onur ve haysiyet denilince aklımızda bu günümüzde ne anlama gelmektedir sorusu içimizi acıtmaya devam edeceğe benziyor. Eksiden söze kefilin yerini şimdikilerdeki onca yazılı kefiller bile dolduramamaktadır. "Söz uçar yazı kalır" devlet düsturu toplumsal alana yayılması belki önemli bir gelişme diye okuyabilirdik ama sözün  gücü eğer yok olmasaydı...

Yalanla gelen yazılı-sözlü beyanatların elbette sözün gücüne olan darbesi hissedilecekti. Güvenin kaybolduğu ortamların yarattığı gerilimden fikirlerin özgürce dolaşması beklenmezdi zaten. Kurumsallaşmış bazı yargıların da farklılıkları  baskılayacağı aşikardır. Gücün sözü, sözün gücüne olan muhalefetini iktidar gücüyle perçinleştirirken; söze sadık olduklarını söyleyenlerin dillerinin nasıl başkalaştıklarını şahit olunca; hala sözün gücüne inananların "sükut ve tefekkür " hali biraz daha sürecek gibi...

Sözün ve dilin gücü öldükçe bu toplumu diriltici soluğu kesilmektedir. Sorunların içinden sağlıklı çıkabilme, onları değerlendirebilme, farklı değerlendirmeleri okuyabilme, farklı çözümleri uygulayabilme, farklı olana tahammül edebilme vb... Hepsi sözün gücüne olan inancın zayıflığından kaynaklanmaktadır.

Oysa Hakikat, söze ve dile olan saygınlıktadır. Söz ve dil o saygınlığını doğrulukta bulur. Doğru ve hakiki sözün önünde hiç bir güç durmayacağına inananlardanız.  Doğru ve hakiki söz güneş gibi ısıtıcı ve aydınlatıcı, su gibi serinletici, toprak gibi bereketlidir. Öyle ki rahmet ve bereketiyle huzur ve mutluluk kaynağıdır.

Bizim yeniden dirilişimiz söz'dedir. Sözün en güzeli vahiyledir. Vahyin en güzeli tekrar tekrar okunan Kur'an'dadır. Doğru sözden ayrılmayalım. Sözün kıymetini bilelim Efendim...


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —