13.05.2023
Günümüz toplumsal yaşam forumları ulus devletler düzleminde siyasal şekillenişlere tekabül eder. Devlet ve toplum arasındaki ilişkilerin tarihsel deneyimlerden günümüze uzanan serüveninde, yönetim şekillerinin temel hak ve özgürlükleri güvence altına alınması, eşitlik ve sosyal paylaşım, adalet vb. değer ve ilkelerin yaşamsallaştırılmasında ulus devlet organizasyonu, demokrasi diye oldukça geniş bir tanım aralığına sahip yönetim modellerini en gelişmiş ve istenilen hedeflere hizmet eden bir sistem olarak en iyi tercih olarak kahir ekseriyet tarafından görülür.
Demokrasi uygulamaları kendi içinde de sürekli gelişim gösteren süreçleri barındırır. Temsili ve çoğunlukçu demokrasiden, katılımcı ve çoğulcu demokrasiye doğru bir gelişim yönünden bahsedilebilir. Temel değerleri seçme ve seçilme, kuvvetler ayrılığı ve en önemlisi bunların oturacağı temel zemin olarak düşünce, inanç ve ifade özgürlüğünün en üst düzeyde korunmuşluğu demokratik uygulamaların sahiciliğini, insan ve toplum merkezli temel hak ve özgürlüklere duyarlılığını gösterir.
Gelişmiş demokratik kültürleri tehdit eden ve gerileten temel neden, seçilmiş süreçlerle iktidara gelmiş bile olunsa iktidarın gücü üzerinden otoriterleşme ile erozyona uğratılan farklılıkların baskılanması, eleştirel aklın dışlanması, ifade ve düşünce özürlülüklerinin oluşan otoriter iklimde retorikler üzerinden radikal polarizasyonlara mahkum kılınarak birer tehlike ve düşman konseptine dönüştürülmesidir.
Otoriterleşmenin panzehri, toplumsal farklılıkları tolere edebilen sosyopolitik ortak paydaları gürleştirmek, eleştirel aklı özneleştirmekten geçer. Bunun gerçekleştirilmesi ancak eğitim düzeyinin yükseltilmesi ile mümkün olabilir. Eğitim düzeyleri yüksek bireylerin, evrensel hak ve özgürlükler, temel erdemler düzleminde güçlendirilmiş duruşlarının yaygın ve belirleyici olduğu toplumlarda demokratik kültürün derinleştiği söylenebilir.
Günümüz demokrasilerinin gelişmişlik skalasına bakıldığında batıdan doğuya gidildikçe demokratik toplum gücünün, niteliğinin zayıfladığı, demokrasinin otoriter iktidarlar üreten sığlaştırılmış uygulamalara dönüştüğü görülür. Söylem ve uygulamalar arasındaki makas yenilen helvadan putların sayısı arttıkça açılır ve bir uçuruma dönüşür. Her sözüm ona seçilmiş iktidar gücünü pekiştirdiği oranda otoriterleşerek ağır bir partizanlık üzerinden kör bir ittiat ile yargılamayan, eleştiremeyen sadece korku ve bazı ucuz çıkarlar sarkacında satın alınmış veya sindirilmiş niceliklere dönüşür seçmen kitleleri. En küçük itirazları, vatan hainliği, teröristlik, işbirlikçilik, dış güçlerin uşaklığı, dinine ve milletine ihanet eden bir siyasi blokajla karşılanır. Her bir siyasal partinin karşısındakini benzer şablonlarla mahkum ederek kendi partizan kitlesini konsolide etmeye çalıştığı trajik bir tiyatroya döner sözüm ona demokratik sistemin uygulamaları.
İslam medeniyetinin kadim coğrafyalarından biri olan Türkiye’de, bir asrı aşkın demokratik kültür üzerinden yaşanan deneyimler analiz edildiğinde demokrasinin olmaz ise olmazları bağlamında uygulamaların toplumsal sosyopolitik ortak paydaları çoğaltma becerisinden hala çok uzak olduğu, üretilen radikal polarizasyonların, otoriter partizanlık gölgesinden kurtulamayan siyasal parti örgütlenme kültürünün, statüko karşısında toplumsal kesimleri her dönemde birilerini ötekilerine karşı ötekileştirerek, düşmanlaştırarak iktidar ve güç ilişkilerini şekillendirdiği görülür.
İslam dinin vahiy merkezli evrensel değerlerinin merkezinde insan topluluklarının birbirinin, fıtri ve beşeri hukukunu tanıma ve bir ardada yaşayabilme becerisini vurgulayarak bu süreci olgunlaştırmanın ölçüsünü takva olarak tanımlar. Aziz peygamberin veda hutbesi ve diğer tüm uygulama ve söylemlerinin merkezinde bu evrensel duyarlılığın olduğu görülür. Aziz peygamberin davet ve rehberlik, güzel örneklikle sınırlı ölçülü duruşu, kişilerin kutsallaştırılmamalarının en güzel örnekliğini tarihe not düşer. Biat, istişareye dayalı kuramsallaşmaya karışlık gelen şura gibi temel değerlerin çağdaş demokrasilerin evrensel hedeflerine ilk kaynaklıkları olarak okunabilir.
İslami yapı ve oluşumların evrenselden yerel doğru bir öncelik hiyerarşisi ile misyonlarını yeniden inşa etmeleri gerekir. Bugün tersyüz olmuş, kendi çıkar adacıkları, korku ve endişelerine sıkışmış, günü kurtarmaya odaklanmış fayda-zarar kıskacından kurtularak evrensel değerler ikliminde toplumsal öncülük ve rehberliklerine yönelik sarsıcı bir farkındalık üretmelerine ihtiyaç olduğu görülür.
İdeal anlamda bir toplumsal sözleşme sonucu oluşan devlet yapısının iktidar üzerinde yönetimini elinde bulunduranların, tüm farklılıkları bir zenginliğe ve bir arada yaşam becerisine dönüştüren, adalet, hak ve özgürlükleri koruyan ve yaşatan, düşünce, inanç ve ifade özgürlüklerini bir tehdit değil güçlendiren bir dinamik gören, kişi merkezli değil ortak akılı özneleştiren, kurumsal yapıları, ilke ve kuralları herkes için koruyan, kişi ve zümre üstü gören, ehliyet, liyakat merkezli bir yapısallığa odaklanan bir yönetim anlayışı ile şekillenmesi hedeflenmelidir.
Yönetimsel süreçlerde devlet iktidar ve toplum ilişkileri sadece belli periyotlarla seçimlerde oy vermeye indirgenmemelidir. Özellikle İslami yapı ve oluşumların günceli aşan, toplumsal sorumluluk ve şahitlikleri önceleyen duruşları, siyasal süreçlerin sığı pazarlıklarının ikliminden kurtarılarak, evrensel değer ve ilkeleri sahiplenen duruşlarının yön verdiği öncülük ve rehberliklerine odaklanmalıdır. İslami bilinç ve duruşun bu varoluşsal kimliği ancak eleştirel akılın özneleşmesi, istişare merkezli toplumsal buluşma ve sorumlulukların ifasını, siyasal ilişki pazarlıklarına kurban etmeyen yeni duruşlara yönelmenin kaçınılmazlığı görülmelidir.