Halil ÇİFTÇİ

Tarih: 04.12.2023 13:02

Siyonizm’in Tarihsel arka planı: Yahudi Seçilmişliği

Facebook Twitter Linked-in

 

Yahudilikte kuşkusuz en önemli inançlardan biri de “seçilmişlik” kavramıdır. İbranice’de “Am Hasagula” kavramıyla ifade edilen inanç, Yahudilerin diğer ırklardan farklılığını ve üstünlüğünü ifade etmektedir. Özellikle Ortodoks Yahudiler açısından bu inancın önemi büyüktür. Ortodoks ibadet kitabında (Siddur) yer alan dualarda sıkça buna vurgu yapılmaktadır. Yahudilere göre tanrı; ataları İbrahim, İshak ve Yakup’la bir ahit yapmış ve onların soyunu kendisi için özel bir millet olarak seçmiştir.

      Tanrının kutsal bir kavmi olarak seçilmişlik Yahudi ve Hristiyan geleneklerinde merkezi bir yere sahiptir. Seçilmişlik doktrini Tevrat’ta İsrail’in seçilmişlik tarihi şeklinde okumak mümkündür.

     “Çünkü siz Rabbiniz olan tanrıya mukaddes bir kavimsiniz; Rabbiniz Tanrı, yeryüzünün deki bütün kavimlerden kendine has kavim olarak sizi seçti” (Tesniye 7:6)

     Yahudi ve Hristiyanlığa damga vuran seçilmişlik ve kurtuluş kavramları İslam dininde şu ayetle tevhid inancı altında zikredilir.

     “Deki Ey kitap ehli sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin Allah’tan başkasına tapmayalım Ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın” (Ali İmran 3/64)

     Kuran’da bir diğer yerde şöyle geçer

     “Rabbin dilediğini yaratır ve seçer.” (el-Kasas 28/68)

     Allah yarattıkları üzerinde mutlak irade, otorite ve tasarruf sahibi olarak tasvir eden Kur’an’da ilahi seçme fiili genellikle elçilik ve peygamberlik bağlamında insanlardan (ve meleklerden) bazılarını ilahi tebliğle görevlendirilmeleri veya velilik kapsamında bir takım salih kulların Allah’a yakınlaştırılmaları biçiminde ortaya konulmaktadır. Peygamberlik söz konusu olduğunda Kur’an’da Allah elçiliği kime vereceğini çok iyi bilir ifadesi yer alır.

      “Rabbin dilediğini yaratır ve seçer.” (el-Kasas 28/68) ayetinden hareketle Fahreddin Razi  iki farklı görüşe atıf yapmaktadır. Bunlardan birincisi nefisler ve ruhlar birbirine eşit ve denk olduklarından (veya öyle yaratıldıklarından) nübüvvet ve Risalet makamı Allah’ın bir şereflendirmesi ve ihsanı neticesinde ortaya çıkmaktadır. İkinci görüş “insan ruhlarla aydınlanmış, yüce ve hayırlı iken diğer bir kısmı bedeni şeylere meyleden adi ve karışık bir tabiata sahiptir. Dolayısıyla bir insanın ruhu, birinci kısımdan olmadığı sürece vahyi ve risaleti kabule elverişli değildir.

      Yahudiliğin milli bir din, buna bağlı olarak dinsel manada değerli olmayı ifade eden dinsel seçilmişliğin de etnik bir seçilmişlik olarak algılanması süreci Babil sürgünü sonrasında ortaya çıkmaya başlamış gözükmektedir. Yahudiler İkinci mabet döneminde içe kapanmaya ve ulusalcı bir çizgiyi benimsemeye, dolayısıyla daha önce dinsel anlamda bir seçilmişliği ifade eden seçilmişliği de etnik bir seçilmişlik gibi algılamaya başlamıştır. Yahudi geleneğinde seçilmişlik bir yorum değil, başlangıcından günümüze kadar Yahudi dininin ve kimliğinin merkezinden yer alan bir doktrin olmuştur. 

     Seçilmişlik fikri, Yahudileri tarih boyunca daima diğer milletlerden farklı kılmıştır. Yahudiler, her türlü baskı ve zorlama karşısında milli ve dini kimliklerini bu fikir sayesinde koruyabilmişler ve ideallerini canlı tutmuşlardır. Bu sayede onlar, yaklaşık iki bin yıllık sürgün hayatından sonra, 1948’de kutsal topraklarda bağımsız bir Yahudi devleti kurmayı başarmışlardır.

     Yahudiler tanrı tarafından seçilmekle kendilerini ilahi hakikati insanlığa taşıma konusunda tarihi bir misyon verildiğine inanmaktadır. Onlara göre Tanrı’nın kendilerini seçmesi sayısız sorumlulukları beraberinde getirir. İsrail Tanrı’nın nizamın korumak ve yasalarını ifa etmekle/yerine getirmekle yükümlüdür. Bunu yaparken onlar tek bir evrensel Tanrı olduğu konusunda Yahudi olmayanları ikna edebilmeye çalışmalıdırlar. Görüldüğü üzere bu izahta seçilmişlik Yahudilere diğer milletlere karşı otomatik bir üstünlük değil, Tanrıyı diğer milletlere de tanıtma sorumluluğu yüklemektedir. Buna göre Yahudilerin seçilmişliği bu sorumluluğu yerine getirmeye bağlıdır. Bu yönüyle seçilmişlik bir imtiyaz ve ayrıcalık sağlarken bir diğer yönü ile de sorumluluk ve külfet yüklenmeyi de beraberinde getirmektedir.

     Yahudi olamayanların dışardan bir gözle Seçilmişlik fikrine her ne kadar üstünlük ve ayrıcalık gibi görseler de, Bilakis İsrailoğulları'nın özel bir sorumluluk yüklendiklerini ve örnek bir yaşantı sürmeleri gerektiğini göz ardı etmektedir. Yahudi olmayanların bu deyimi bir “üstünlük” kisvesi altında incelemelerine karşın tüm Yahudi din âlimleri konuyu “sorumluluk” olgusu ile bağdaştırmaktadır.

Kur’an tarafından Yahudilere nispet edilen, “Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz”, “Biz nasıl olsa bağışlanacağız”, “Bizden başkası cennete giremeyecek” şeklinde iddialar Yahudi kutsal kitap literatüründe yerini alan inanç ve ifadelerdir. Söz konusu ifadeler, Kur’an tarafından, İsrailoğulları’nın bir dönem kendi zamanlarının toplumlarından daha üstün ve seçkin bir konumda yer almaları şeklindeki dini-tarihi bir vakanın bir nevi kayıtsız şartsız Yahudi seçilmişliği ve üstünlüğüne dönüştürülmüş olduğuna işaret olarak anlaşılmıştır.

Bugün Filistin topraklarında kurulan Siyonist devletin temellerini tarihte yaşanan sürgünler ve zorluklar üzerinden yeniden yorumlayan bir avuç Yahudi yapmıştır. Theodore Hertz tarafından yazılı hale getirilen ve ilan edilen Siyonist hareket 1948 yılı itibari ile zirveye ulaşmıştır. Özellikle Tevrat’ın birçok bölümünün çok eskilerden beri Siyonist düşüncenin temellerinin atılması adına bir rehber şekline dönüştürüldüğünü söylemek mümkündür. Tevrat’a zamanla yerleştirilen pasajların varlığı ile birlikte Yahudi ırkının ön planda tutulduğunu görmekteyiz. Bunun en önemli yansıması Siyonizm’i her daim canlı tutup adeta bir Kızılelma ülküsüne dönüştürülerek işgaller ve zulmün kapısı aralanmaktadır. 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —