Genel bir söylem haline gelmiş gibi söylenir: Siyaset kirletiyor!
Gerçekten böyle mi?
Benim bildiğim, öncelikle kirlenmek isteyen kirlenir, sonra kirlenen kişileri yaren edinen, meyvenin meyveyi çürütmesi misali kirlenir, ayrıca önemsiz gibi görünen bazı yanlışlara düşenler zamanla kendilerini kirlenmenin içinde bulur veya temiz başlanan bir yolculukta zamanla kurulan kirli tezgâhlara kapılma, ortak olma yoluyla kirlenmeler oluşur.
Kirlenmeyi besleyen asıl saik kontrolsüz iştah, eşyanın Tanrısı olma isteği diyebileceğimiz; o da benim olsun, şu da benim olsun, şurayı da ben kontrol etmeliyim, burayı da ben elime almalıyım tezahürüdür. Eşyanın Tanrısı olma isteği biraz da “ölümsüzlük ihtirasından” beslenir diyebiliriz. Göz koyduğu her şeyi, kurallı, kuralsız, helal-haram demeden ele geçirince kişi unutulmayacağını, ölümsüzleşeceğini sanabilir. Oysa en ünlü zenginden/yöneticisinden en sıradanına herkes zamanla unutulur. Belki bir kısmı kendisinden sonrasına çokça mal/mülk/para bırakır ki o da bıraktığı neslin iç kavgasıyla geriye dönük bedduaya dönüşebiliyor. Eşyanın Tanrısı olamayacaklarını anlayabildiklerinde iş işten geçmiş oluyor.
Helal ve normal ticaret, üretim yoluyla kazanç elde etmek varken, zorbalıkla, oyunlarla, çökme yoluyla edinimlere vasıl olmak isteyenler bütün ömürleri süresince kirlenip duruyor ve geriye kirli bir birikim bırakmış oluyor. Kendileri eşyanın Tanrısı olmak isterken aslında eşyaya kul oluyorlar ve eşya onların Tanrısı haline geliyor.
Bu insanların bir kısmı elbette siyasi yolları da kullanmak istiyor veya kullanıyor. Süreç içinde ortaya çıkan sonuçlar sanırım “siyaset kirletiyor abi” cümlesini kurduruyor ve söyletiyor. Mesele elbette siyaset-ahlak ilişkisi kapsamında da değerlendirilmelidir. Ahlak yaratılış güzelliğini görünür kılmak yani amel/icraat ile ortaya çıkar, teorik değildir ve yaptığımız her iş, işi yapma tarzı ahlakımızı yansıtır. Mesela aldatmak, yalan söylemek, hileye başvurmak siyaset ve ötesi için birer ameldir, kirlidir ve kirletir. Mesela örtülü ve hileli ortaklıklar kurmak, buralardan gayrı nizami ve gayrı ahlaki kazanımlar edinmek kirlidir ve kirletir. Bunları yapanların bir kısmının kendini inançsız, bir kısmının kendini dindar diye tanımlaması ve amel denildiğinde bir takım şekli/ritüel ibadetleri anlaması bu gerçeği değiştirmez. Mesela namaz normalde kişinin ahlakını besler fakat giderek artan ameli/icrai kirlilik ahlaken bir çöküşü ve ibadetler yönüyle bir aldatış ve aldanışı gösterir. Bu ahval üzere olanlardan bir kısmının siyasi alanı işgal etmeleri ise direk siyasetin bunu getirdiğine dair yorumlamalara sebep olur. Yine bu kirlenmenin bir boyutunda sahayı kontrol etmek adına ötekinin gizli görüntülerine ulaşmak veya karşılıklı olarak birbirlerinin kirliliklerini kaydedip kullanmak vardır. Karşılıklı tecessüs ortaya daha çok kirlenme getirir ve bu da sahada siyasetin ruhuna mal edilir ki yanlıştır.
Siyasette “kirli eller” ifadesi geçmişte Sartre ve Walzer tarafından da farklı yaklaşımlarla gündeme getirilmiştir. Orada daha çok kamunun yararı veya devletin faydası diyebileceğimiz alanlarda kullanılabilecek bir vasattan, mübahlıktan bahsedilir. Bu durum Platon’un Devlet’inde de yer alır. Onların yaklaşımı ayrıca ele alınmalıdır. Oysa güncel olarak dile getirilen siyaset-kirlilik ilişkisi şahsi bir kirlenmeyi ifade etmektedir. Kamu yararına değil şahsi ihtiraslar uğruna içine girilen kirli ilişkileri anlatmaktadır. Burada açık bir şekilde siyasi alanı “özel kirlenme” için kullanmaktan bahsedilmektedir yani siyaseti bireysel kirlenme için kullanma halinden bahsedilmekte ve yakınılmaktadır. Vatandaş arasında yakınma konusu olan kişiye özel veya kirli ilişkiler ağı ile kişilere özel kirlenmedir.
Kirlenme hayatın her alanını ilgilendiren bir haldir aslında… Sanat, edebiyat, ticaret, üretim, siyaset… Din üzerine konuşanların, siyaset sahasında yer alanların, ticaret ve üretim alanında bulunanların, yönetici veya yönetilenlerin hepsinde kirlenme oluşabilir. Bizim konumuz “siyaset kirletir mi” sorusu olduğu için bu alan üzerinden kirlenmeyi ele almış olduk.
Bir yaklaşım olarak “siyaset kirletir” cümlesinin kurulması doğru mudur? Zannımca değildir. Siyaset alanına şehri veya ülkeyi doğru yönetmek adına girilmelidir. Eğer vatandaşın konuştuklarının, yakınmalarının bir gerçekliği varsa bu durumda şu sonuç ortaya çıkmış olur: Bazı kişiler daha sorunsuz gördüklerinden, kendi kirli beklentilerini gerçekleştirmek için siyaset alanını kullanmak istemektedir. Vatandaşın buna dair yakınmalarına delil bulunabilir mi? Bu delili vatandaş bulsa da ispatlayamaz ve mesele hukuku ilgilendirir. Ve bu farklı bir durumdur zira kişi kirlenmeye karar vermişse, önce kendisini bunun bir kirlenme olmadığına ikna eder ve en kutsal alanları bile kullanmaktan çekinmez.
Yani…
Kişi kirlenmeyi kafaya koymuşsa, önce kendi kendisini bunun bir kirlenme olmadığına ikna eder, sonra da en kutsal alanlar ve siyaset dâhil her alanı bunun için kullanmaktan çekinmez. Bu hal üzere olan kişiler varsa onlar üzerinde durulmalı ve bu kişilerin siyasetten veya kirlenmek için kullandıkları her alanlardan el çekmesi konuşulmalıdır.
Kaynak; farklı bakış