Dünyanın Tek Tipleştirilmesi: Tek Tip Hastalık Tedavi Hastalık Değil Hasta Vardır
Modern tıp ve modern dünyanın sağlık sistemiyle dünyanın tek tipleşmesi arasında bir irtibat vardır. Modern zamanlar tek biçimciliğin çağıdır. Modern tıp da, birliğe karşı tek tip ve tek biçimci tıp anlayışını yeryüzüne egemen kılmaktadır. Bu yaradılışın kanununa aykırıdır. Çünkü yukarıda teklik aşağıda yani yaradılış evreninde çokluk ve çoğulluk vardır. Bir ve tek olan Allah’tır. Zuhurat ise, çoktur çoğuldur. İnsanlar tek tip varsayıldığındaysa, aynı tedaviyi herkese uygulanmakta, herkese aynı ilaç verilmektedir. Herkese tek tip ilacı vermek, tek tip hastalığı varsaymak, bireyselliği de, yerelliği de tanımamaktır. Bu tıp anlayışı modernitenin bu tek tipleşme paradigmasına ve cereyanına paraleldir. Ve bu çokluğu ve çoğulluğu dikkate almamaktır. Sorun da budur.
Aynı zamanda sürekli olarak doktorlara en son “bilimsel, tıbbi gelişmeler, teşhis ve tedavi usulleri tavsiye telkin ve emir edilmektedir. Bu şekilde doktorlar ve tedavi süreçleri yönlendirilmekte ve belirlenmektedir. Bu tek tipleşmenin güncellenmesidir. Güncelleme neticesinde bütün dünyada doktorlar, kendi bireysellikleri, hastanın bireysellikleri hemen hiç hesaba katılmadan tek tip tedavi usulü uygulamaktadırlar. Bu tür sempozyumlar toplantılar ile tebliğ edilen ve empoze edilen tedaviler, tedaviden ziyade, ortaya hasta çıkarma ve sanki insanları hasta etme amacına dönük gibidirler. Tıp ve ilaç piyasasını yönlendiren tröstler, modern kapitalizmin ana omurgasını oluşturan ailelerdir. Bunlar için ise para kazanma ikinci dereceden bir meseledir. Esasa mesele-hedef hasta bir toplum ortaya çık(arıl)masıdır.
Oysa ülkelerin kendi bölgelerinden elde edilen otantik ve o bölgeye has ilaçlar da, o insanlara en fazla şifalı ilaçlardır. Tüm insanların tek tip tedavi yöntemi ile tedavi edilmesi de dünyanın tek tip-uniform bir hal almasının alametlerindendir. Dünyanın tek tipleşmesi süreci, buna uygun bir tıp paradigması inşa edilmesinin zemini ve sebebi olmaktadır. Böyle olunca da insanları, hastalıkları tek tip varsayılmaktadır. Tek tip beslenme, tek tip tedavi önerilmektedir. Buna paralel olarak bir sürü yerel orijinal otantik tıp ekollerini yok sayılmakta ve yok edilmektedir. Onlar tıptan sayılmamakta, çoğu durumda batıl itikat ve tatbikat olarak kabul edilmektedir. Akupunkturun kabul edilmesinin sebebi, akupunkturun kendisini deneysel olarak ispatlamış olmasıdır. Yoksa o da modern tıbbın kolay kolay kabul edebileceği bir tedavi usulü değildir.
Bir Hastalık İdeolojisinin Ortaya Çıkarılması ve Hasta Edilen İnsanlık
Modern dünyanın Komplolar dünyasıdır. Bunun başlıca sebebi ise modern dünyanın hem teke tek bireyler üzerinde hem küresel düzeyde insanlığın asli doğasından, fıtratından bir sapma olmasıdır. Bunun olabilmesi için maniple eden icab-ı halde de icbar eden bir iradenin olması gerekir. Çünkü modern zamanlarda olağan olmayan bu hadiselerin, tüm bu yaşananların yönlendirici bir irade olmadan olabilmesi mümkün değildir. Tabii mecradan, insan fıtratından sapma söz konusu olduğu için, normlara uygun olmayan yani, anormal müdahaleler gerçekleş(ebil)mektedir. İşte komploların ortaya çıkmasının ve komplolarla işlerin yürümesinin mantıki ve tarihi nedeni ve izahı burada yatmaktadır. Bundan sebeple iklim silahları teknolojisi olan harp ortaya çıkmakta ve iklim bozulmaktadır. Biyolojik silahlar ortaya çıkmakta ve hastalıklar ortaya saçılabilmektedir.
Modern dünyada, özellikle 20.’ inci asırda bir tür hastalık ideolojisinin ortaya çıktığı da söylenebilir. Bu ideoloji neticesinde de insanların neredeyse kahir ekseriyetinin mütemadiyen hasta telakki edildiği ve hastalandığı da açıkça gözlemlenebilir bir olgudur. Esasen bedenî ve psikolojik hastalıkların önemli bir bölümü, eski telakkiye göre hastalık değildir. Hastalık olmayan haller durumlar uzun zamandır hastalık olarak kabul edilmektedir. Burada, kişilerin gerçekten bir sağlık problemi olma durumunun dışında, bir durum görülmektedir.
Bunun üç sebebi vardır: Birincisi; Modern dünyada gıdalar, doğrudan modernitenin yapısı ile irtibatlı olarak bozulmaktadır. Bu ise modernitenin normları ifsad eden uygarlık olma durumu ile irtibatlıdır. Bu insan fıtratının bozulmasının hem sebebi, hem sonucudur. Buna bağlı olarak, gıdaların bozulması da insan sağlığını bozan, en başta gelen sebeplerden biridir. Endüstriyel toplumda kadın yoğun bir şekilde kamusal alana ve iş hayatına dâhil olur. Evdeki rolü azalır. Ev ve mahalle ekonomisi yok olur. Dolayısıyla gıda da endüstriyel bir hal alır. Bu durumda gıdanın besleyici değil de, neredeyse zehir halini aldığı söylenebilir.
İkincisi; gıdalar kasdî olarak bozulmaktadır. Burada kasıttan maksat gıdaların insan sağlığının bozulması maksadı ile kasden bozulduğudur. Bu sebepten de insan psikolojisi ile beden sağlığı bozulmaktadır.
Üçüncüsü; 20.yy’da insanların, toplumların beslenme alışkanlıklarıyla, ciddi şekilde oynanmıştır. Çünkü modern dünya doğanın insanın ve toplumun kodlarıyla oynamaktadır. Bunun neticesinde de, bir nevi sûni bir uygarlık ortaya çıkmaktadır. Ve insan sağlığı bu sûni ortamda bozulmaktır.
Buna bağlı olarak insanların beslenme alışkanlıkları ile oynanmaktadır. Bu insanların bir nevi çürük hale gelmesine neden olmuştur. Uzun yıllar yumurtanın yağın vs. zararlı olduğunu söylenmektedir. Senelerden beri, Dünya sağlık sistemini yönlendiren merkez birimlerin tebliğ ve yönlendirmesiyle yumurtanın, zeytinyağının, tereyağının, tuzun zararlı olduğunu Türkiye toplumuna empoze etmektedirler. Bu doktorların mutlaka izah etmeleri gereken bir hadisedir. Şu anda da benzer bir şekilde tuzun ve şekerin abartılı olarak sağlığa zararlı olduğunu empoze edilip edilmediğini bilmemiz gerekmektedir. Mevcut şeker bir tarafa doğal kaya tuzunun, aşırı olamamak kaydıyla, sağlığa zararlı olması çok makul gözükmemektedir. Minerallerden arındırılmış tuz zararlı olabilir. Ancak ölçülü ve yerinde kullanıldığı takdirde, kişinin hastalığı da yoksa doğal kaya tuzunun insanlara nasıl zararlı olduğunun izahı gerekmektedir. Bunlar insanlığı hasta eden sebepler arasında olabilir.
Yani modern dünyada insanlar hasta edilmektedir. Modern insan sağlıklı olmaktan çıkarılıp, hasta(lıklı) hale getirilmiştir. Hasta ola durumu ikincil ve arızî olmaktan çık(arıl)mış baskın ve yaygın bir hal almıştır. Burada meselenin can alıcı noktasına gelinmektedir. Esas itibari ile son asırlarda modern zamanlarda insanların bu derece hastalanması bir hedeftir. Bu modern kapitalist uygarlığın özü, mahiyeti ile de irtibatlı ve paraleldir.Aristo’nun oluş, bozuluş evreni olarak adlandırdığı dünyamız, şu an bozuluş- fesat dönemini yaşamaktadır. Bu manada ve bağlamda da insan toplumunun ve bireylerin kişilerin fesada uğraması ve hastalanması gerekmektedir. Bunu içinse bir hastalık ideolojisi geliş(tiril)miştir. İnsanlığın neredeyse cem-i cümlesinin hasta olduğu deklare ve ilan edilmiştir. Sürekli sağlık taramaları chek-up’lar biraz da bunun içindir. İşte bu, bir tür hastalık ideolojisidir. Neredeyse sağlıklı olmak arızi bir durum hasta olmak esas haline gelmiştir. İnsanlar hastanelere ve doktorlara taşınmaktan kendini alamamaktadır.
Beri yandan doğanın ve toplumun tabii mecrandan sapmış olması durumu, hakikaten insanları hasta etmektedir. Bununla sanki bu tıp paradigması bunun temel postulatları ve önermeleri doğrulanmak istenmektedir.
Hemen her şey bozulduğu ve sûnileştiği ve gıda fesada uğratıldığı için insan sağlığı bozulmaktadır. Diğer yandan bazen tıbbın kendisi, insan sağlığını bir takım müdahalelerle bozmaktadır. Burada modern toplumun eğitim, matbuat ve medya gibi kurumlarının da yardımı vardır. Hastanelere taşınan bu insanlarda bir tür kobay haline gelmiştir.
Distopyalar: Modern Tıp ve Organ Nakli Klonlama ve Ölümsüzlük Arayışı
İnsanın yeryüzünde Allah’ın halifesi olma durumunu benimsediği vakit, âlemin hal ve gidişatını harekât ve sekenâtını sevk ve idare ile kendisini mesul ve memur addeder. Bu durumda, insanlık âleminin fabrika ayarları ile oynanmadığı, hal ve gidişatı ifsad edilmediği için, yeryüzünde şimdi görüldüğü şiddet te bir kaos ortaya çıkmayacaktır. Aksi durumdaysa insan tanrılık taslar. Âlemin hal ve gidişatı ve harekât ve sekenâtını belirleyen yasalarla oynamaya başlar. Bu ortaya çıkan kaosu tetikleyen amir sebeptir
Ütopyalarla yola çıkan modern dünya distopyalara ulaşmıştır. Çünkü ütopyalar yeryüzü cenneti hedefine yöneliktir. Oysa burada deizmin yönlendirdiği zihniyetler hakiki bir metafizik inançtan ve kavrayıştan yoksundur. Tanrı’yı bir yere hapsedip- Nietzsche’nin tanrıyı öldürmek dediği gibi – sonra yeryüzü cenneti peşinde koşmak bunun neticesidir. Bugün, bu çok yönlü bozulmanın neticesinde, distopya filmlerinde anlatılan negatif ütopyalar giderek daha fazla gerçeklik halini almaktadır. Hollywood’un distopya filmlerini dikkatli izlemek ve okumak gerekir. Beri yandan tıbbın ve genetik biliminin bazı çalışmalarıyla tamamen suni ortamda döllenme ile insanların bir nevi üretilmesi için uğraşıldığını düşünmemiz mümkündür. Çünkü klonlama çalışmaları da bu bağlamdadır. Buysa birçok distopya filmini -bu arada bunların ilk örneklerinden biri olan Logan’ın Kaçışı filmini- akla getirmektedir..
Kendini varlığını maddi formu-mertebesi ile sınırlandıran modern dünya, maddi dünya dışındaki ve ötesindeki âlemi tanımamaktadır. Çünkü buna bağlı olarak kişi, neredeyse bütünüyle bu dünyaya bağlanmaktadır. Bu, ölümsüzlük arayışının esas sebebidir. Burada modern tıbbın bazı uğraşları, genetik bilimi-teknolojisindeki gelişmeler, hayvan ve insan klonlamanın esasen fizik biyolojik dünyada ölümsüzlük arayışının bir alt başlığı olduğunu tespit etmek yerinde olacaktır. Organ naklinin tek gayesi de, sadece insan sağlığı ve insan hayatını kurtarmak olmayabilir. Burada, dünya insanlığına çarpıtılmış bilgi verildiği de düşünülebilir. Organ nakli de bir yönüyle bu ölümsüzlük arayışına ve çalışmalarına hizmet edebilir ve ölümsüzlük arayışının bir alt başlığı olabilir. Ölümsüzlük arayışı modern dünyanın felsefi arka- planının metafiziğinin deizm olmasıyla da irtibatlıdır.
Teşhisten Sayısal Verilere: Tabipten Doktora
Modern tıp paradigmasının ve tatbikatının en önemli hususiyetlerinden ikisi, her konuda detaylara inilmesi ve niteliğin niceliğe feda edilmesidir.
Her meselede detaya inilmesinin bir parçası olarak hastalara birçok tahlil yapılmakta, film çekilmekte, teknik-maddi inceleme gerçekleştirilmektedir. Doktorlar hastaları çoğunlukla hiç muayene etmeden doğrudan laboratuvara yönlendirmektedir. Bu şekilde hastalık ve hasta sayısal birimlere indirgenmektedir. Ve bu şekilde hasta sanki insan olarak değil, sayısal veriler toplamı olarak telakki edilmektedir. Ayrıca sürekli makinelere yönlendirilen insanlar buralardan ciddi düzeyde radyasyon yüklemesine maruz kalmaktadırlar bu da iyileşmek için doktora giden insanların daha fazla hastalanmalarına zemin hazırlamaktadır. Modern tıbbın bu hususiyeti ve tatbikatı, yani her şeyi sayısal birimlere indirgeme eğiliminin ayrıca, modern dünyanın her şeyi niceliğe indirgeme eğilimi ve prensibi ile irtibatı mevcuttur.
Doktor eski tabiplerden farklı olarak bir insan olarak hastayı muhatap almamaktadır. Sadece önündeki kâğıtlara, filmlere, sonuçlara bakarak bir neticeye ulaşmaktadır. Doktor artık hasta ile değil hasta hakkında derlenen sayısal veriler ile ilişki kurmaktadır. Buralardan hareket ile bir teşhise ulaşmaktadır. Tedaviye de yine buralardan hareket ile başlamakta ve tedavi usullerini belirlemektedir. Ayrıca sayısal verilere dayalı ilişki kurmanın en önemli neticelerinden biri, hekim-hasta ilişkisinin nitelik itibariyle bir fakirleşmeye maruz kalmasıdır. Bu modern dünyanın alametlerinden biri olan bereketin tedrici olarak yeryüzünden çekilmesinin tıp alanındaki tezahürü olarak görülmelidir. Modern doktor ile eski hekim arasındaki alaka ve irtibatın giderek zayıfladığı görülmektedir.
Neticede aradaki insani ilişkiyi önemli ölçüde törpülenmektedir. Dolayısıyla hastanın hususi halleri büyük ölçüde dikkate alınmamaktadır. Oysa belki hastası ile doğrudan ilişki kurabilse daha bütünsel neticelere ulaşması ve daha isabetli teşhislerde bulunması daha kolay ve mümkün hale gelebilecektir. Ancak Modern Tıp paradigması ve onun uygulamalarında doktor tabip olmadığı için bundan giderek uzaklaşmıştır.
Oysa kadim tıp insanı olan hekim bilge bir kişidir, bu bilgelik “insan” üzerinedir. Hekim, hasta olan kişi ile onun bir “kişi” olduğunu dikkate alarak onunla doğrudan ilişki, irtibat kurar. Önce ortada bir kişi, sonra onun sağlık sorunları vardır. En önemlisi genel olarak hastalıktan ziyade, hasta olan insanın hastalığı vardır. Mevcut birikimi, tecrübesi ile ondaki sorunu önce teşhis sonra tedavi yoluna gider.
Çoğu zaman da doktorluk özel, bir nevi tanrısal bir meslek olarak kabul edilir. Daha doğrusu eski devirlerde her meslek zümresinin inisiyatik bir özelliği de vardır: İslam toplumunda her meslek loncasının piri olması gibidir. Bu, diğer toplumlar için de geçerlidir. Doktorlar için de bu durum aynıdır. Modern toplumda bu hal ve keyfiyet, diğer meslek grupları için ortadan kalktığı gibi, hekimlik için de ortadan kalkmıştır. Modern tıbbın sorunlarının kaynağı önemli bir sebebi de budur.
Modern Dünya Tüketim Toplumu Neticesi Hastalıklar
Tüketim toplumu kavramı, modern kapitalist dünyanın bilim adamı kılığındaki bir takım ideologları tarafından sistematik bir şekilde ifade ve empoze edilmektedir. Sanki insanlık her şeyin nihayete gittiğinin belli belirsiz farkında-bilincindedir. Ve bu sebeple her şeye saldırma eğilimindedir. Bu sebepten de çok şey yaşandığı, yenildiği, içildiği, konuşulduğu, gezildiği halde arzu edilen doyum gerçekleşmemektedir ve doyum hissi insanda oluşmamaktadır. Bu durum, tüketim çılgınlığı yaşanmasının asıl sebebidir. Modern kapitalist ideologların bunu teorisize etmeleri değildir.
Bu sürat- hız çağında her şeye koşulmakta, her şeyin üzerine atlanılmakta, her şeye yetişilmeye çalışılmaktadır. Nihayetinde insanlık belki sonuna doğru koşarken ne yiyebilecekse ne içebilecekse, nereye gidebilecekse, ne yapabilecekse hepsini yapmaya çalışmaktadır ve bunun neticelerinden biri olarak da obezite, diyabet gibi bir takım yeme-içmeye bağlı hastalıklar insanlığın sağlık alanındaki başat sorunları olmaktadır. Bu durumun yeryüzünden bereketin tedrici olarak çekilmesiyle de irtibatı vardır.
Birinci Bölümün Sonu…