Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Abdulbaki ÇAĞATAY


Şeytanî Akıl ve Helak Serencamı

Yazarımız Abdülbaki Çağatay''ın, Özgün İrade Dergisi dergisi 2020 Nisan-Mayıs (192-193.) saysında ve aynı zamanda ozgunirade.com'da yayımlanan yazısı...


Dünden bugüne hangi kavim, hangi sistem, hangi anlayış ve hangi azgın zalim kendisini “ilâh” olarak görmüş, mutlak otorite olarak kabul etmişse ilâhi azaba duçar olmuş ve helak olmuştur. Nemrut’tan Firavun’a… Fil ordusundan Ebu Cehil ordusuna ve diğer tağutlara varıncaya kadar… Evet, nerede tuğyan olmuşsa sonunda orada tufan oluşmuştur.

“Hayvanlardan tanrılara”  dediler. Hatta bu hususta kitaplar, makaleler yazdılar. “Eraktüslerden Sapienslere” dediler. Hatta bunun üzerinde politikalar ve felsefi bakış açıları geliştirdiler. Kendi konumlarını, durumlarını, insan olarak yaratılmayı beğenmediler. Ulûhiyet ve rububiyet makamına göz diktiler. Allah’ın hakkına göz koydular… Onun için şimdi “Homo Zeus ve homo Deus” diyorlar. Dün dedikleri gibi… Yani şunu diyorlar: “Maymunduk insan olduk, insanız tanrı olacağız, ilah olacağız.”

Modern Sapiensler bütün kavgalarını ve bütün vizyonlarını hatta bütün bütçelerini “Zeus” olmaya yani “tanrıların tanrılar” olmaya ayırıyorlar. İnsanların başına bela olan esas virüs budur… Esas melun salgın budur… Ancak bu patolojik zihniyet açısından her zaman unutulan bir şey var o da şudur: “İnsanoğlu kendisini bu makamda gördüğü an biter, yok olur, helak olur.” Zira Allah Teâlâ buna müsaade etmeyecektir.“Biz onları bilemeyecekleri bir yerden yavaş yavaş helake götüreceğiz” (Araf:182) buyuruyor Yüce Rabbimiz!

Diğer homo türlerini imha edip yeryüzünün iktidarını ele geçiren homo sapiens, anlaşılan o ki yeryüzünün iktidarını beğenmemiş, yeryüzünün “Zeus’u” yani “ilahı” olmayı hedeflemiştir.(!) İşte gerçek salgın bu kirli zihniyettir.

Şu anda dünya halklarına zulmedenler, bazı bölgelerin demografik yapısını değiştirmeye çalışanlar hatta başka gezegenlerde bile hayat aramaya çalışanlar bu sapık ve safsata zihniyetin uzantılarıdır. Doğrusu bu zihniyet tarih boyunca yeryüzü halklarına ve hatta gezegenimize tuzak, komplo kurup operasyon çekmiştir. Günümüzde biyolojik saldırılarla yine operasyonlarına hız vermişlerdir.

Son zamanlarda beşer dahlinin olduğu corona virüsünün şeytani bir akıl tarafından piyasaya sürülen biyolojik bir saldırı olduğu ortadadır.    Kendisini dünyanın esas sahibi gören “küresel şeytanî akıl” oluşturduğu korku ve panik ile eğitim öğretim merkezlerinin, mabetlerin hatta Kâbe’nin ve daha nice kutsal alanın boşaltılmasıyla “bakın bu dünyanın sahibi biziz” imajını oluşturuyor. “Bizim dediğimiz olur” diyorlar. Tabi ki bunun arkasındaki asıl hamleleri ve hedefleri daha da tehlikeli boyuttadır. “Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür.” (Ali İmran:118)

Bu biyolojik savaşın sosyolojik, kültürel ve ekonomik manada ciddi neticeleri olabilir ve köklü değişimlere zemin hazırlayabilir. Ancak tarihin şahitliği ile sünnetullahtan anladığımız şey şudur: Kur’an’ı kerimin “keyd”  olarak ifade ettiği bu “komplo, tuzak, hile ve kirli oyun” yine “tadlil” aşamasına gelmiştir. “Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?” (Fil:2) ayetinin yeniden yorumlanma zamanı gelmiştir. Yeni fil orduları ve yeni ebabil kuşlarının dönemi gelmiştir. Onların hesabı ve hedefleri başka fakat Allah’ın hesabı başkadır. Kendisine üst akıl diyen bu şeytanî aklın başlattığı bu biyolojik savaş onların ellerinde patlayan bir bombaya dönüşebilir. Zira ayet-i kerimede yer alan “tadlil” ifadesi “hedefin ve amacın bozulması, boşa çıkarılması, aleyhe dönmesi ve yolunu kaybedip şaşırması gibi anlamlara gelir.”  Böylece “Onlar bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmettiler”  (Bakara:57)  İlahi buyruğu onların da helak olmalarının arkasından okunacaktır. Onlar da “kendi yurtlarında diz üstü çöken kimseler”(Araf:78) olacaklardır.

Ancak Müslümanlar olarak bizim hem bu salgına karşı hem de bu salgının arkasında gerçekleştirilmeye çalışılan gizli emperyalist amaç hakkında teyakkuzda olmamız vaciptir. Yani Firavun’un denizde boğulabilmesi için asamızı denize biz vuracağız.

Geçmişte Nemrut o kadar gelişti ki elindeki güç, imkân, teknoloji ve iktidar kendisini azdırdı ve artık kendini dünyanın sahibi ve mutlak mutasarrıfı olarak görmeye başladı. Mülk benim elimdedir dedi.  Adım adım helake ve ibretlik olmaya doğru yürüyordu.“Ben de dilediğimi yaşatır, dilediğimi öldürürüm”(Bakara:258) demeye başladı.“Bu dünyada hayat da memat da benim mülkümdedir” diyecek kadar ileri gitmişti. Azmıştı, şımarmıştı, yeryüzünü yaşanamaz ve güvenilemez bir hale getirmişti. Bir korku imparatorluğu kurmuştu. Benim istediklerim yaşar, istemediklerim nefes bile alamaz diyordu. Mazlum ve mustazaf halkların imdadına İbrahim kavuşmuştu. Münazaralarda ve diyaloglarda yenilen Nemrut zalimliğini daha da arttırmıştı. Bu durum onun sonu oldu. Sadece “bir mikrop mu diyelim yoksa bir virüs mü veyahut bir sinek mi diyelim, neticede Allah’ın küçük bir askeri” onu helak etti. Zira ulûhiyet makamına göz dikmişti… Haddini aşmıştı…

Tıpkı bugünün “Küresel üst akıl” olarak tarif edilen bu çağın zalim ve işgalcileri gibi… Zira bu çağdaş Nemrutlar da gezegenimize ve üzerindeki insanlara zulmediyorlar ve her şeylerini ellerinden alıp sömürüyorlar. Her türlü silah ve salgını mazlumların üzerinde deniyorlar. Biyolojik saldırılardan, kimyasal silahlara, atom bombalarına varıncaya kadar… Mazlum ve savunmasız insanlar üzerinde deniyorlar… “İstediklerimiz yaşayabilir, istemediklerimiz yaşayamaz” diyorlar… Dünyanın nüfusunu azaltacağız ve geri kalanları da “KİT”           lerle takip altına alacağız diyorlar… Dünyanın sosyolojisini değiştireceğiz diyorlar… Tıpkı ataları Nemrut gibi…

Tıpkı “Ben sizin en yüce rabbinizim”(Naziat: 24)“Sizin benden başka bir ilahınız yok”(Kasas:38) diyen ataları Firavun gibi… Tıpkı “Ben size izin vermeden ona iman ettiniz ha!” (Araf:123) diyerek iman etmeyi, Müslüman olmayı kendi iznine ve rızasına bağlı gören şımarık Firavun Ramses gibi… O,“Andolsun, ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi asacağım” (Şuara:49 diyerek operasyonların ardı arkası kesilmeyecek tehdidinde de bulunmuştu… Sonuç: Mazlumların kanının bir bedeli olarak kızıl denizde boğuldu, helak oldu…

İblis’in çocukları Âdem’in çocuklarından intikam almanın peşindedirler. Şeytan Allah’tan intikam almanın peşinde(!)… İşte bu tam da onun sonu olacaktır. “Şeytan dedi ki: (Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.”(Araf:16)“Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükredenlerden bulamayacaksın.”(Araf:17)

Bu topraklar nicelerini gördü, hepsi helak olup gittiler. Yüce Allah her birini anlattıktan sonra bizlere şöyle bir soru soruyor: “Şimdi sen onlardan herhangi bir kalıntı görüyor musun?”(Hakka:8) Onların varisleri olan “Küresel akılcılar” da onlar gibi miatlarını doldurmuşlardır. Yeryüzünü adeta cehenneme çeviren bu “şeytanî üst akıl” nesli bozdu, arzı ifsat etti, oyun kurdu, öldürdü, öldürdü, öldürdü.

İnsanın insan ile bağını koparmak, kulun Allah ile alakasını kesmek, aile aidiyetini ve mefhumunu imha etmek suretiyle insanları robotlaştırmak, değersizleştirmek, maymunlaştırmak ve kolay güdülen bir sürü haline getirmek isteyen bu akıl daha korkunç amaçlar peşindedir. Onların amacı ne ise tersini yapmak oyunu bozmaktır.

Sözün özü; Küresel şeytanî akıl, dilediğini yaşatmak, dileğini öldürmek istiyor. Bunun için de düğmeye basmış durumdadır. Ancak unuttukları şeyi kendilerine hatırlatmakta fayda vardır: “Nûh kavminin veya Hûd kavminin yahut Salih kavminin başına gelenin benzeri gibi bir felaketi sakın sizin de başınıza getirmesin. (Ve unutmayın ki)Lût kavmi sizden uzak değildir.”(Hud:89)

Bütün bunların karşısında bizim pozisyonumuz, korkuya paniğe kapılmadan mücadele etmektir. Onların oyunlarını dün bozduğumuz gibi bugün de bozabilmemiz için azmimizi ve irademizi güçlü bir şekilde ortaya koyacağız ve eyleme geçeceğiz. Mensubu olduğumuz medeniyet “Korkma! Üzülme!” medeniyetidir.  Nitekim;

1-Yüce Allah Hz. Nuh’a (as): “Üzülme, tasa etme!” (Hud:36) demiştir.

2-Hz. Yusuf (as) kardeşine “Üzülme, tasa etme!” (Yusuf:69) demiştir.

3-Hz. Muhammed (as) mağara arkadaşına “Üzülme!” (Tevbe:40)demiştir.

4-Cebrail (as) Hz. Meryem’e (as): “Üzülme!” (Meryem:24)demiştir.

5-Yüce Allah Hz. Musa’nın (as) annesine: “Üzülme!” (Kasas:7)demiştir.

6-Melekler Hz. Lut’a (as): “Korkma, üzülme!” (Ankebut: 33)demişler.

7-Hz. Şuayb (as) Hz. Musa’ya (as): “Korkma!” (Kasas:25)demiştir.

8-Melekler Hz. İbrahim’e (as): “Korkma!” (Zariyat: 28) demişler.

9-Yüce Allah Hz. Musa’ya (as): “Korkma! Çünkü sen güvendesin” (Kasas:31) demiştir.

10-Melekler Hz. Davud’a (as): “Korkma!” (Sad: 22) demişler.

Bu şuuru kuşanan Mehmet Akif ise bu millete: “Korkma!” demiştir. Yüce Rabbim bizleri tekrar huzura kabul edip melekleri “Korkmayın, üzülmeyin” (Fussilet:30) telkinlerine mazhar kılsın.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR