Davut GÜLER

Tarih: 30.07.2019 13:04

Şeriat Devleti...

Facebook Twitter Linked-in


Yediğim kavurmanın tadı hâlâ damağımda. Pilavı, şırası, tatlısı... Ve
en önemlisi havası... İnsanın gönlüne huzur veren müthiş bir atmosfer
vardı o gece. Belki bir aydan fazla bir süre geçti fakat bende
bıraktığı etkisi geçmedi.

Davete icabet ettiğim merasim bir zengin düğünü, fakat ortada zengin
yok. Öyle samimi bir hava oluşmuş ki, zengin fakir birbirine karışmış.
Uzun zamandır birbirini görmediği anlaşılan kadim dostlar daha uzaktan
kollarını açmış birbirini kucaklıyor. Geceyi aydınlatan çehrelerden
etrafa tebessüm yayılıyor.

Yemek arası verenler ya abdest kuyruğuna girmiş sıra bekliyor ya da
yirmi otuz kişilik gruplar halinde saf tutmuş akşam namazını kılıyor.
Yirmiüç yaşındaki damat onbeş dakikalık eşini hanımlar tarafına
bırakmış o da mescidde. Hamdolsun böyle güzel bir damada imamlık
yapmak da bana nasip oluyor.

Bilmiyorum, var bu işte bir keramet ama ne?.. Belki de düğün sahibinin
niyet ve samimiyetiyle alakalıdır. Böyle zenginlere anca gıpta edilir;
maşallah barekallah!.. Allah sayılarını artırsın.

Fıtratım icabı genelde düğünlerden bir an önce kaçmanın yollarını
ararım fakat bu kural bu düğünde duvara tosluyor. Erzincanlı gençler
kendilerini kaptırmış halay çekerken biz de dostlarla başbaşa vermiş
hasbihal ediyoruz.

Bir ara bulutlara duman takviyesi yapmak için soteye çekilip düğün
cemiyetine şöyle uzaktan baktığımda sokaktaki vatandaşımız geldi
gözlerimin önüne; sanki onlar buradaki insanlardan çok mu farklı?
Hayır!..

Kadın erkek yediden yetmişe bu memlekette kime selam verseniz mutlaka
karşılığını alırsınız. Uzattığınız el hiçbir zaman havada kalmaz.
Komşuya gönderdiğiniz tabak geri boş dönmez.

Semt pazarında namaza giden esnafın malını komşu tezgahın sahibi
satar. Döndüğünde "Buyur arkadaş!" der müşteriden aldığı parayı
arkadaşının avucuna koyar. Kardeşlik duyguları taptazedir;
acıktıklarında açarlar tahtaların üzerine sofralarını, yemeklerini
birlikte yerler.

Etik ile ahlak arasındaki farkı bilmez, ama o ahlakı benimser.
Adaletten taviz vermez. Ortada bir haksızlık varsa tarafını belli
eder; hiç tereddüt etmeden mağdur ve mazlumun yanında yer alır.

Güzel hasletleri saymakla bitmez bizim insanımızın. Bakmayın siz
medyada çıkan iç karartıcı haberlere. Onların vazifesi bu; pireyi
deve, istisnayı abartı, kardeşi kardeşe düşman göstermek.

Biz giyim kuşam ve tiplere aldanıyoruz; kendi insanımızı yabancı
görüyoruz. Bakın isterseniz Cuma vakti camiye gelenlere... Dışarıda
görseniz belki bir çoğuna selam vermezsiniz.

Burun kıvırıp dışladığımız bu insanların birkaç göbek ötesi ya hacı
hocadır, ya da Osmanlı´nın son dönemi varoluş mücadelesinde
cephelerden birinde verdiğimiz şehidlerimizden.

Elbette ayyaşımız da olacak sarhoşumuz da. Hırsız da olacak namussuz
da. Densiz de olacak ahlaksız da. Peygamber s.a.v. zamanında yok muydu
sanki... Olmaz olur mu... Belki arada birazcık oran farkı vardır o
kadar. Her şeye rağmen bize medeni diye yutturulan Batı´daki
rezilliğin binde birini bile göremezsiniz İslam toplumlarında.

Üzerine oturduğumuz hazinenin farkında değiliz biz. Rasulullah s.a.v.
kendisi itiraf ediyor: "Kardeşlerimi özlüyorum" diyor. Yanında oturan
sahabiler "Ya Rasulullah biz senin kardeşlerin değil miyiz?"
dediklerinde "Hayır, siz benim ashabımsınız. Benim kardeşlerim, ahir
zamanda beni görmedikleri halde bana inanacak olanlardır" buyuruyor.

Avrupalı kafirlerin şaşkınlığı boşuna değildi o gün. Sahip olduğumuz
mayanın dışa yansımasıydı Onbeş Temmuz.

Uzaktan verdiğimiz her selam karşılık buluyor, basit bir göz kırpması
bile inadına cahil bırakılan sokaktaki vatandaşı harekete geçiriyorsa,
hiç şüpheniz olmasın birazcık üflesek bu milletten Şeriat Devleti bile
çıkar. Tabi önce dışlamanın cazibesinden kurtulup merhamet ve
hoşgörüyle kucaklamak gerek. Sonrası zaten kendiliğinden gelir.
/resimler/2019-7/30/1309081750855.jpg
 

Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —