“…pazarın bu değişim ve dönüşümünün nihayetinde düşünce, sanat veya vicdani değerler de dahil, bütün insani değerler ticari değerler haline gelmiştir.”- 1
Değerler olmak zorundadır. Değerlerin olmaması, herhangi bir konuda doğrunun ve doğruların bulunmaması demektir. Değerler ve doğru aynı orantı üzerinde durmaktadırlar. Değerler kaldırıldığında doğrudan, doğru olmadığında değerlerden bahsedilemez. Birçok konuda yanlış yapmak, sahtecilikte bulunmak ve ihanet mümkündür. İnsan ve hayat gerçeği bunu mümkün kılmış, mümkün olduğunu göstermiştir. Ama hayatta değerlerle oynama, değerlerin dejenerasyonu kadar insanlığa zarar veren, temel doğrultudan inhiraf etmesini sonuçlandıran daha önemli bir şey yoktur. Bu bir trenin rayından çıkması gibidir. Yolcular için, bir trenin rayından çıkmasından daha kötü bir şey olabilir mi?
Cahiliye 2 ; insanın arzularına uyması demek olan hevasına uymasıyla oluşur. Cahiliye hayattan zevk almak adına ne gerekiyorsa onu gerçekleştirmekten çekinmez. Temel belirleyici dürtü hevasına (arzularına) uymaktır. Hayat bir bütünlük arzettiğinden, cahiliye hayatın bir boyutunda değil, tüm alanlarında etkili ve hâkim olmaya gider. Hedeflerin araçları meşru kılması anlayışına sahip olması da her türlü hile ve yolu denemesini mümkün kılar. Girmeyeceği şekil, almayacağı renk, kullanmayacağı yol ve yöntem yoktur. Bu nedenle de cahiliye’ye karşı bir mücadele zorlu ve çetindir. Yeryüzünü ıslah görüntüsü altında ifsat edenlerle 3 çatışma her duyarlı insan için bir zorunlulukken, bu çatışmada yeterli bir bilinç (iman), basiret ve sabır gereklidir. Cahiliye ifsat (yıkma ve bozgunculuk) yapmakta, Müslümanlar ise ıslah (düzeltme, tamir ve yeniden yapma) işiyle uğraşırlar, Yıkmak kolayken, yapmak ise bir hayli zordur. Ama hiçbir şekilde cahiliyenin pervasız saldırılarına lakayt ve seyirci kalınmamalıdır. İnsaniyet hayatın en büyük temel değeridir. Kim ki bu temel değeri ifsada yeltenirse, insaniyetini kaybetmemiş her insanın bunun karşısında durması, buna karşı bir direniş içinde olması yine insaniyetinin gereğidir.
Cahiliye materyalist inanç tarzıdır. Her şey paraya ve çıkara endekslidir. Hiçbir şey paradan daha değerli ve belirleyici değildir. Para tanrısının kulluğuna inananlar, çıkarları temelinde paraya ibadet-tapınma içindedirler. Bu inancın anlaşılmayacak bir tarafı da yoktur. Anlaşılmaz görünen, paranın insani değerler karşısında baskın gelebilmesidir. Paranın temel değer-belirleyici alındığı yerde sömürü, haksızlık ve zulüm vardır. Bu yerlerde insanın insana kulluğu kaçınılmazdır. Doğruluk ve hakka dayalı hayat hakkı tanınmaz. Zevklere tabi oluş anlamına gelen hayvani yaşayış tarzı benimsenmektedir. Paranın egemenliği ve etkinliği için tüketici yaşam tarzı olabildiğince dayatılır. Bunun için gerekli modern ve teknik araçlar, olabilecek etkinliklerde kullanılır. İnsanlar sürüler gibi güdülür ve sürekli bir şekilde yönlendirilir. Moda tanrıları ortama tamamıyla hakim durumdadırlar.
Tüketim esas olunca, bu düzenin altındaki insanlar da tüketmek zorundadırlar. Tüketimin bir sınırı ve çerçevesi de olmaz. Aksine, böylesi belirlemeler sertçe yıkılır. Tüketimi engelleyen ve frenleyen her şey merduttur. Tüketimin en iyi şekilde gerçekleştirilmesi, kontrolün en yüksek seviyeden yapılmasına bağlıdır. O halde tüketim ve kontrol otomatik olarak birbiriyle birlikte işlemeli ve birbirini geliştirmelidirler. Tüketimdeki her problem otomatik olarak kontrole yansımalı ve gereği hemen yerine getirilmelidir.
Cahiliye kendi tabiatının gereğini yaparken, insaniyet ne durumda!
Bu iki karşıt değer ortak bir noktada, orta bir yolda buluşamayacakları, uzlaşamayacaklarına göre, cahiliyeye karşı insaniyet ne yapıyor, ne yapmalı? Bir Hadiste “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” denilmekte… Haksızlık karşısındaki suskunluk ‘şeytan’ olma nitelemesini, kötülük sıfatını intaç ettirmekte…
İnsaniyet cahiliye karşısında, en az onlar kadar cesur ve inançlarına bağlı hareket etmelidir. Cahiliye, insani değerleri satın alma girişimindedir. Entelektüeline, âlimine, köşe yazarına ve akademik kariyerine bakıldığında, ne yazık ki bu konuda cahiliyenin bir hayli başarılı olduğu gözlenebilmektedir. Para ve paraya dayalı statüler (maalesef) çok etili olabilmiştir.4 Hakikati bilip gördükleri halde, bu insanların inançlarını, insaniyeti pazarlayabilmiş olmalarını anlamak son derece güçtür. Cahiliye bir yolunu bulup insani değerleri bir emtiaya dönüştürebilmiştir. Çok yönlü çalışmalarla, nihayetinde, Allah’ın ayetleri ucuz yoldan elden çıkartılmıştır. Buna aracı olan, bunda rol alan sözüm ona âlimlere (!) (din adamlarına) yazıklar olsun. İçinde bulundukları toplumun cahiliye lehine cahilleştirilme görevlerini utanmadan, arlanmadan (bu değerleri satmış olabildiklerinden) (bihakkın) yapabilmekteler.
Her türlü kötü mesleğin bir icra edicisi vardır. Ama yerine göre bu kötü amel sahipleri bile dürüst davranabilmekte, hatta zulme ayak diretebilmekteler. Ama hani şu insaniyeti bile bile pazarlayanlar yok mu? Bunlar düpedüz ihanetçi, bunlar düpedüz insaniyete (vicdana) ihanettedirler.
İnsaniyetini hala koruyabilmişler, bu ihanetçilere illa bir gün hesap sorma sorumluluğuyla beklemededirler.
1- Çöküşün Öncüsü ABD, Roger Garaudy, Nehir Yay. Sh.32
2- … yaygın inanış ve anlayışa göre cahiliye “ilimsizlik” anlamında cehalet ve karanlığın kol gezdiği bir çağdır. İslâmiyet ise ilim ve aydınlık çağıdır, dolayısıyla cahiliyenin karşıtıdır. Hâlbuki cahiliye ilimsizlikten öte hilimsizliği ifade eden bir kavramdır. Çünkü “ilm” kelimesinin asıl karşılığı hilmdir. Muallâka şairlerinden Amr b. Külsûm’ün bir kasidesinde geçen elâ lâ yechelenne ehadun aleynâ fe-nechele fevka cehli’l-câhilînâ (Bakın, hiç kimse bize kibir-kurum satmaya, hamiyet taslamaya kalkmasın; yoksa biz kibir-kurum satmanın dik âlâsını yaparız) ifadesinde olduğu gibi, cehl-cehâlet kelimesi kibir, gurur, küstahlık, mutaassıplık, zorbalık, haddini bilmezlik, ihtiyatsızlık gibi anlamlar içerir. Hilm ise te’enni, ağırbaşlılık, itidallilik ve ihtiyatlılık gibi manalara gelir.
… «Cahiliyye'nin kendini bilmezliği» (hamiyyet el-Cahiliyye) diye tercüme ettiğim şey, aşiret mensubunun, o tahammül sınırını aşan aldırmazlığına, putperest Arapların âdeta simgesi durumundaki akıl almaz kibire, en hafif derecede de olsa gururlarına gelecek bir halelin, yahut geleneksel yaşayış biçimlerinin zevaline dair izler taşıyan her şeye karşı gösterdikleri inat dolu direnişe atıftır. Bu, aklı baştan alan inatçı ruhun, «göklerden» müminlerin üzerine indirilen ruh sükûneti ile, mü'minlerin kritik durumlarda nefslerini kontrol etmeyi sürdürmeleri ve bu arada tutkularını zaptetme ve din namına sakin ve sebatkâr kalabilme eğilimleri ile keskin bir zıdlık içinde gösterildiğini belirtmeliyim. İslâm'ın görüşü acısından, Cahiliyye; «iyi ile kötüyü birbirinden ayırdetmeyi bilmeyen, yaptıkları fena işler için asla af dilemeyen, hayra sağır, gerçeğe dilsiz, ilâhi rehberliğe de kör olan»ları tanımlayan, öylesine kör ve şiddetli bir saplantı idi. İslâm-öncesi Arap tarihinde, sonu gelmez kan davalarını ilham eden ve sayısız sefalet ve felâkete sebebiyet veren de, işte bu koyu, kör saplantı idi. (Toshohiko İzutsu, Kuranda Dini ve Ahlaki Kavramlar)
3- Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler. 2/11-12
4- Kuran, Kasas; 28/57