Kevser Huzziyas

Tarih: 28.10.2021 13:27

SABIR VE ŞÜKÜR

Facebook Twitter Linked-in

Sabır, tahammülü zor ve nefse ağır gelen şeylere katlanmak olarak tarif edilse de sabrın sonunda edilecek şükür bu zorlukları bir imtihan olarak verip sabretmeyi biz kullara öğreten rabbimize bir hamd nidasıdır aslında. Sevgili Peygamberizin (s.a.v) ‘in : İman iki çeşit parçadır, yarısı sabır , yarısı şükürdür buyurduğu hadisine binaen bu iki kavramın zincirleme olarak birbirini takip eden birer neden sonuç ilişkisi olduğu kanaatindeyim.

Şükrün tam karşıtının küfür olmasıda aslında konunun ehemmiyetine dikkat çekmektedir. Nitekim hadisi şerifte "Müminin durumu hayret vericidir. Her hali kendisi için hayırlıdır. Müminden başkası için böyle bir şey yoktur. Sevindirici bir durumda olduğu zaman, şükreder. Bu, onun için hayırlı olur. Sıkıntılı bir durumda olduğu zaman, sabreder. Bu da onun için hayırlı olur".

Buna göre insanlar, genelde şükreden veya küfredenler olmak üzere iki grupta toplanırlar. Allah ve Resulü, küfürden uzak durup şükür üzere bulunmayı istemişlerdir. Bunu tercih eden imân ehli, dünya ve ahirette kârlı çıkmaktadır. Hadiste göze çarpan diğer bir husus da, şükür ile sabrın içiçe olmasıdır. Günümüze bakıldığında temel problemlerin başında hep bir şükürsüzlük ve tatminsizlik bulunmaktadır. Hep daha fazlasını istediğimiz bu dünyadan  ne yazık ki çoğu zaman hırslarımıza yenik düşürek sabır ve şükür noktalarından saparak uç noktalara varabiliyoruz.

 Acabâ kaç kişi altı evlâdını kendi elleriyle toprağa vermiştir? Kaç kişinin kucağında küçük yavruları ve torunları nefes almakta zorlanmış ve rûhunu teslîm etmiştir? Hiç amcasının nahif bedeni parçalanıp ciğeri dişlenen bir kimse var mıdır? Hâsılı Resûlullâh, gibi her türlü acının en dehşetlisiyle imtihân edilen ve her birinde de sabır ve rızâ numûnesi olan başka biri var mıdır? Çoğu zaman sınırlarını bilmeyen bizler en küçük bir imtihanda yere serilip , mücadele ruhumuzu kaybediyoruz.

Bizlere  peygamberimizden sonra verilecek en güzel örnek şüphesiz  sabır denince hemen hatırlanan ve ilahi dinlerin ortak atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim’in (a.s) soyundan gelen  Hz. Eyüp’tür . .Hz. Eyüp (a.s), Yüce Allah’ın kendisine çokça mal verdiği bir kimseydi. Malından dolayı asla kibre kapılmadı ve serveti onu şımartmadı. Yüce Allah’a olan kulluğundan ödün vermedi, peygamberlik görevini hakkıyla yapmaya çalıştı, mallarını, sağlığını kaybetmesine rağmen onu korkutan tek şey Yüce Allah’a kulluk görevini yapamamanın korkusu ve telaşı oldu.  Ellerini açıp şöyle dua etti: “…(Ey Rabb’im) başıma bir dert geldi, (sana sığındım), sen merhamet edenlerin en merhametlisisin…Allah onun bu duasını kabul etti, eski sağlığını ve zenginliğini tekrar kendisine nasip etti. Bu güzel son Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Bizden bir rahmet ve akıl sahipleri için de bir ders olsun diye, ona hem ailesini hem de onlarla beraber bir benzerini (kaybettiklerini fazlasıyla) verdik. Bu imtihanlara sabır gösterip şükreden önderlerimizi hatırlar ve onların duruşunu hafızalara kazır isek ,bu sarsıntılı dünyanın içinde kendimize bir sığınacak kapı bulmuş olacağız biiznillah.

 Ne demiş üstad Necip fazıl Kısakürek:

Sabrın sonu selâmet,

Sabır hayra alâmet.

Belâ sana kahretsin;

Sen belâya selâm et!

 

Sözün sonu şu ki: gerçekten biz mi sabrediyoruz yoksa rabbimiz mi bize sabrediyor ? bence  rabbimiz yaptığımız bütün kötülüklere ve  kaskatı kesilmiş kalplerimize rağmen merhametiyle muamele ettiği biz kullarına sabrediyor diye düşünüyorum. Her ne kadar onlar peygamberdi (!) biz onlar gibi olamayız demeye devam etsekte , rabbimizin kimseye haddinden fazla taşıyamayacağı bir yükü yüklemeyeceğinin bilincinde olup, O’nların ahlaklarından ,sabır ve şükür noktasındaki duruşlarından bir nebze edinebilmeyi biz aciz kullarına nasip eylesin…

 

vesselam


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —