Suriye'de iktidara geldiği günden itibaren, hayatı Suriye halkına zindan eden ve yüzbinlerce insanın ölümüne, milyonlarca insanın felaketine yol açan Baas Partisi iktidarı, 61 yıl süren bir zulüm döneminin ardından sona erdi.
Bugün, en çok tartışılan konuların başında yeni Suriye'nin nasıl şekilleneceği geliyor.
Özellikle Türkiye'deki ulusalcı, Kemalist, milliyetçi ve şoven çevrelerde sürekli pompalanan bir tedirginlik var.
"Suriye, Afganistan gibi olacak" söylemi bile başlı başına büyük bir hata.
Çünkü Suriye, Afganistan değil... Ortadoğu'yu tanımadıkları gibi, Suriye'yi de tanımıyorlar.
Suriye'de, birçok İslam ülkesinde bulunmayan veya az bulunan ciddi bir orta sınıf var.
Ayrıca, büyük bir şehirli nüfusun yanı sıra, Sünni çoğunluğun yanında Nusayriler, Hristiyanlar, Ezidiler, Kürtler ve Türkler gibi farklı etnik gruplar da var.
Böyle bir Suriye'nin Afganistan olması mümkün değil.
Eğer tarihi bir yanlışlıkla Suriye'yi Afganistan'a benzetmek isteyenler olursa, bu durum 3 aydan fazla sürmez.
Peki, ne yapılmalı?
Öncelikle, yeni Suriye'nin doğru, eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir yapıya kavuşabilmesi için herkesin elinden geleni yapması gerekiyor.
Bu dönemde sahada en fazla görülecek aktörler Amerika ve Türkiye olacak.
İsrail ise perde arkasında gelişmeleri takip ederek, kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışacak.
Rusya, İran ve Baas Partisi kaybetti.
Mutlaka Kürtlerin Suriye'de hakları ve bir siyasi statüleri olacak
Burada, en büyük sorunlardan biri de Suriye'deki Kürtlerin geleceği.
Baas Partisi döneminde, Suriye'deki Kürtler en fazla zulme uğrayan unsurlardan biriydi.
Birçoklarının kimlik kartı ve mülk edinme hakları bile yoktu.
Yeni Suriye'de, bu eski dönemin aynen devam etmesi mümkün değil.
Mutlaka Kürtlerin Suriye'de hakları ve bir siyasi statüleri olacak.
Kürtlerin önünde tek bir yol var
En büyük tartışma ise bu siyasi statünün nasıl şekilleneceği, ne isim verileceği ve kendini nasıl tanımlayacağı üzerine.
Fikirlerimi yakından takip edenler, yıllardır aynı şeyi söylediğimi bilirler; Türkiye'deki, Suriye'deki ve Irak'taki Kürtlerin önünde iki yol var:
Birincisi, Türkiye ile savaşarak ve çatışarak, sırtlarını İsrail'e, Amerika'ya, Rusya'ya, İran'a, İngiltere'ye dayayarak bir yerlere varmak. Bu yolun yol olmadığını yıllardır söylüyorum. Bunun tarihi, ekonomik, sosyal, siyasi ve İslami birçok nedeni var ve bunları daha önce uzun uzun anlattım.
Kürtlerin önünde tek bir yol var: Türkiye Cumhuriyeti'ni demokratik bir cumhuriyet haline getirme mücadelesi.
Bu mücadelenin içinde, Türkiye'deki Kürtlerin insani, İslami, vicdani, demokratik haklarını elde etme mücadelesi yer alıyor.
Kürtleri, Baas Partisi ve PKK'nin kucağına ittiler
Aynı şekilde, dış Kürtler dediğimiz Suriye ve Irak Kürtleri için de durum aynı.
Peki, son dönemde neler oldu?
PKK, Baas Partisi'nin bu örgütlere karşı uyguladığı muhalif İslamcılar yerine, bölgeyi PKK'ya teslim etmesiyle ve İran ile Rusya'nın bunu desteklemesiyle, Amerika ve İsrail'in daha uzun vadeli hesapları doğrultusunda bu yeni durumu desteklemesi sağlandı.
Bu yol da yol değil.
Tabii, bu yol da yol değil derken, başka bir yol var mıydı?
Maalesef, o dönemdeki Türkiye'nin idarecileri bu yolu kendi elleriyle kapattılar.
Yani Suriye Kürtlerine, Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri, Suriye muhalefetine verdikleri destek gibi bir gelecek vadedeceklerine, garantör olacaklarına, Kürtlerin farklı siyasi görüşlerini Suriye muhalefeti içinde kendi kimlikleriyle ve beklentileriyle temsil etmeye çalışacaklarına, tabiri caizse, bunları Baas Partisi'nin ve PKK'nin kucağına ittiler.
Bu ortamı, o dönemdeki Türkiye'nin yanlış politikaları hazırladı.
Peki bugün durum ne?
Olan oldu. Geçmiş üzerine fazla konuşmanın faydası yok.
Bugün yapılması gereken, ne yapılabilir, nasıl olmalı, bunun etüdünü, projesini, çalışmalarını ve gayretini ortaya koymak.
Yıllardır söylediklerime, maalesef kendilerini aydın, entelektüel, büyük Kürt siyasetçileri ve akil adamlar olarak tanımlayanlar ısrarla karşı durdular.
Hatırlarsınız, Suriye'de PKK'nın bölgeyi ele geçirdiği zaman, Baas rejimi bu bölgeyi onlara teslim ettiğinde Türkiye'de ciddi tartışmalar olmuştu.
Türkiye, bu güçlerin Fırat'ın batısına geçmelerine izin vermeyeceğini, bunun kırmızı çizgisi olduğunu söylemişti.
İşte o dönemde, HDP'nin eş genel başkanları Selahattin Demirtaş, PYD ve YPG güçlerinin Fırat'ın batısına, Münbiç'e geçtiklerinde nasıl geçtiklerini açıklamışlardı.
"Geçerler, sen de mal mal seyredersin" diye konuşmalar yaptı.
Figen Yüksek de yine aynı şekilde, "Biz sırtımızı YPG'ye, YPJ'ye vermişiz" dedi.
Aynı partide milletvekili olan ben de o tarihte çıktım ve şunu söyledim
"Biz sırtımızı YPG'ye, YPJ'ye değil; YPG ve YPJ sırtını bize vermeli.
Ne demek bu?
Türkiye'deki demokratik Kürt siyaseti güçlü olursa, etkili olursa, işte o zaman oradaki Kürt siyasal partilerine, Kürtler için hak mücadelesi veren örgütlere bir destek sunabiliriz.
Onlar Türkiye'deki Kürtlere değil, YPG ve YPJ sırtını bize dayamalı.
O tarihte de, "fındık akıllı" diyebileceğimiz, fındık kadar aklı bile olmayan bir sürü sözde zevat, binlerce, on binlerce tetikçilerini, medyadaki fake hesaplardaki alçakları harekete geçirerek dünyanın küfrünü ve hakaretini ettiler.
Ve yine hendek olaylarına karşı çıktığım vakitte de aynı şeyleri yaptılar.
Tabii her şeyin farkında olan akılları fındıktan büyük, belki ceviz kadar olan bazı siyasi çakallar ise çift taraflı oynayarak, tilkilik yaparak sözde kendi geleceklerini kurtardılar.
Bunların büyük bir kısmı şimdi büyük siyaset adamı, akil adam diye Kürtlerin önünde geziyor.
Arkadaşlar, değerlerinize kıymet verin.
Akılsız başın cezasını ayaklar çeker.
Bugün, Türkiye ile çatışarak, savaşarak, sırtını dış güçlere dayayarak bir yere varmak mümkün değil.
Peki, ne yapılmalı?
Hani Türkiye doğru düzgün bir siyaset ortaya koymuyor? Böyle bir ortamda, peki ne yapmak lazım?
Yapılacak olan birinci şey şudur:
YPG'nin, PKK'nin bugün Rojava'yı bu şekliyle kontrol etmesi ve sürdürmesi mümkün değil, bunu da yıllardır söylüyorum.
Şu an, Amerika'nın etkili olduğu Fırat'ın doğusunda yaklaşık 5 milyon nüfus var. Yaklaşık diyorum, çünkü bir sayım veya tespit yok. Kim gitti, kim geldi, ne kadar kaldı, belli değil...
Bu 5 milyon nüfusun yüzde 70'i Araplardan, yüzde 5'i Hristiyanlardan oluşuyor. Kürt nüfus ise yüzde 25 civarında.
Yüzde 95'i Arap olan Deyrizor'u, en az yüzde 80'i Arap olan Rakka, bazılarına göre yüzde 85'i Arapolan Rakka'yı, siz yönetemezsiniz, kontrol edemezsiniz.
Bir şekli vardır bunun: diktayla, zorla, silahla, parayla bir egemenlik kurmak. Ki yeni dönemde bu da artık mümkün değil.
Onun için yapılacak olan, Kürtlerin elde edebilecekleri, kontrol edebilecekleri, esas Kürt yoğunluğunun çok yüksek olduğu El Cezire bölgesi, yani merkezi Kamışlı olan, bugünkü Mardin ve Urfa'nın güneyindeki bölgedeki 40 kilometrelik hat içerisindeki Kürtlerin haklarını garanti altına almak ve bir yeni yönetim ortaya koymaktır.
Bunun ötesine giderseniz, mümkün değil. Bu da Türkiye ile çatışarak mümkün değil.
Bugünkü kuvvetler dengesinde, bugünkü demografik dengede, bugünkü ekonomik dengelerde bu da mümkün değil.
İlk olarak yapılması gereken, bu saydığım bölge içerisindeki bütün Kürt örgüt ve partilerinin birliğini sağlamaktır.
YPG, PKK bunların tamamını yasakladı. Şu an sadece Irak-Kürdistan bölgesinde 250-300 bine yakın Rojavalı göçmen var.
Peki, gerçekten demokratik bir yapı vardıysa Rojava'da, YPG'nin, PKK'nin bu 250-300 bin insan niye gitti?
Veya gitti de niye yıllardır dönmüyorlar?
Yapılması gereken birinci şey, tekrar bütün Kürt örgütlerinin -yani PKK yanlısı olanlarda, Barzani-Talabani çizgisinde olanlarda, İslamcı çizgide olanlar kim varsa, yüzde yarım, yüzde bir, yüzde üç, yüzde beş demeden- bunların tamamını bir siyasal proje etrafında birleştirmek, bir Kürt Demokratik İttifakı oluşturmak ve bunları Şam'da, Ankara'da veya Washington'da kurulacak masaya birlikte oturtmaktır.
Eğer YPG, PKK, "Hayır, ben bunu yapmam, yine İran-Rusya çizgisinde ve son dönemde de Amerika'ya güvenerek bu tek partiye dayalı diktatörlüğümü devam ettirmek istiyorum" derse, varabileceği bir yer yok.
Derse ve yaparsa ne olur?
İşte buyursun, yapsın, devam etsin. Bunun bedelini de Kürt halkı öder.
Onun için artık olan oldu, giden gitti. Bugünü kurtarmak en önemli görevimiz.
Yeni masada Kürtlerin bir bütün olarak, bütün renkleriyle, bütün sesleriyle oturmaları ve oradaki bir otonomi, özerklik, neyse siyasal haklarını Türkiye ile çatışmadan, savaşmadan (çatışmadan kastım bu), Arapların husumetini üzerlerine çekmeden, Türk ve Arap baskısı altında kalmadan, meşru haklar çizgisinde bütün dünyada ve bölgede birlikte savunmaları lazım.
Savunmamız lazım.
Bizlerin, hepimizin savunmamız lazım.
Bu yolun dışında bir yol, maalesef çözüm değil.
Tabii, eğer hala küfredebilme utanmazlığı varsa, yine çıksın o troller, bize küfür etsin.
Kaynak: İndependent Türkçe