Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


F. Yılmaz ALTUNÖZ


RESMİ VE KÜRESEL İDEOLOJİ EKSENİNDE NASRALLAH OKUMALARI

F. Yılmaz ALTUNÖZ'ün yeni yazısı;


Bu makalenin yazarı Ehli Sünnet inancına mensuptur. İnançta İmam Maturidi ve amelde ise İmam Ebu Hanife mezhebine tabidir. Ehlisünnet geleneği ve müktesebatının, usul ve yöntem anlayışının tüm sorunları çözeceğini kabul eder. Ayrıca küresel “Vicdan Ayaklanmanın” bir üyesidir. Ahlak, adalet ve merhamet önceler. 

Sosyolog yazar Ali Şeriati’nin dediği gibi insanın zindanı vardır. Şeraiti insanın 4 zindanı var der ve şöyle söyler “Benim seçici özgür irademi kendi içinde baskı altında tutan, sınırlayan ve kayıt altına alan ve benim yerime seçim yapan bu dört illet zindan, şunlardan oluşmaktadır: 1. Tabiatın belirleyiciliği, 2. Tarihin belirleyiciliği, 3. Toplumun belirleyiciliği, 4. Kendi belirleyiciliği.” 

Ve 21. Yy. da insan Doğudan Batıya, Güneyden Kuzeye hiç olmadığı kadar tarihi süreç içerisinde zindan/zindanı içerisinde yaşıyor. Sözde postmodernizm insana sınırsız özgürlük alanı açmıştı. İnsan kendini hiç olmadığı kadar özgür sanıyor. Öyle ki ilk olarak tanrıyı reddederek kölelik zincirini kırıyor. Dinler, peygamberler, kitaplar, kültürler ve tüm kutsalları reddederek özgürleştiğini; kendisi olduğunu zannediyor. Kabul ediyor. Tanrının karşısında da ben ve sen diyebiliyor. Aslında dedirttiriliyor. 

Tarım toplumunda insan kendisiydi. Tohumu ve ağacı kendisi üretir, suyu kuyu yönetimi ile çıkarır ve akışını düzenler, toprağı eker ve ürünü biçer, un ve ekmeğini kendi yapar, et ve süt ihtiyacını beslediği hayvanlardan elde eder, yolculuğunu kendi ayakları veya hayvanlarla yapar, hava şartlarını kendi tecrübeleri ile Meteorolojiye ihtiyaç duymadan tahmin eder, meskenleri temelden çatısına kadar her şeyi ile tırnaklarıyla kazıyarak yapar, sosyolojisini kendisi oluşturur, eğitim ve kültür anlayışını kendisi oluşturur, giyim kuşam modeli kendisine aittir, inanç ve tarih kodlarını kendisi oluşturur ve Tanrıyla ilişkisini kendi kuruyordu. 

Tarım toplumunda insan özgürdü ve çevre ile ilişkilerini kendisi belirliyordu. Sanayi toplumunda insan özgürlüğü kısmi ve göreceleşti. Postmodernizm ve sonrası bilgi toplumunda ise güç merkezlerinin komutasında bedensel hareketlerini yapan ve yaşam tarzı oluşturan mankurt (Mankurt, Türk, Altay ve Kırgız efsanelerinde bahsedilen bilinçsiz köledir) ama kendini özgür zanneden bir varlık haline dönüştü. 

Sanayi ötesi toplumda 2 yaşına gelen çocuklar ellerindeki internet oyuncaklarıyla, okul öncesi eğitimleriyle, ilköğretim ve lise müfredatıyla, üniversite öğrenim metoduyla; çarşı pazar anlayışıyla, mimari ve mekânsal kurgu şehir yapılanmasıyla, ahlak ve hukuk dayatması, ekonomik yönelişler hepsinden öte anayasa ve kanunlar ile uluslararası sözleşmeler insan iradesini sınırlamaktadır. Seçici özgür iradesini baskı altına almakta ve sınırlamaktadır. Beslenmesini gıda merkezleri ve diyetisyenlere havale edip onlara göre damak tadı oluşturan ve beslenen, nasıl giyineceğini moda merkezlerine göre şekillendiren, sağlık sistemini ilaç teröristlerine ihale eden, harcamalarını kredi kartı/bankaya mecbur bırakılan, aile kurumunu onların belirlediği şekilde konumlandıran; bu insan tipi özgür kendi kendine karar verebilen biri olamayacaktır.

 Ancak tüm bunlardan öte ne/nasıl düşüneceğini, ne/neye inanacağını ve ne/neden nefret edeceği kendisine öğretilen insan postmodern insan ve bilgi toplumu üyesi insandır. Küresel anlamda ve ulusal boyutta bireyler kendilerine dayatılan resmi/egemen ideolojiler tarafından beslenirler. Kurgulanırlar. Bakış açısı oluştururlar. İnsan, toplum ve tarih anlayışını şekillendirirler. Dost ve düşman oluştururlar. Türkiye örneğinden hareketle başta anayasa olmak üzere, yasalar, yönergeler, görünen ve görünmeyen erkler, milli eğitim, kültür, turizm, tarih dayatması, kahramanlar ve hainler üretimi; bir insan ve toplum inşa eder. İnşa edilen bu tip toplumlar yerel ve küresel anlamda asla özgür değillerdir ve olamayacaklardır. Çünkü bedenlerinden başka her şey başkalarının üretimidir.

İnsan iradesinin ve seçiciliğinin nasıl kontrol altına alındığına Nasrallah üzerinden bakalım. Yerel ve küresel egemenler Nasrallah’ı Türkiye toplumuna şöyle sunacaklardır. Hasan Nasrallah Şii mezhebine mensup. Müslüman bile olamaz. Hizbullah partisinin lideri ve terörist. Lübnan’da ve Suriye’de Sünni Müslümanları öldürdü. Korkunç işkenceler yaptı. İran’la beraber Şii hilali oluşturmaya çalıştı. O bir Şii, Şiiler tarih boyunca Sünnilere düşman oldu ve savaştılar. Onlara asla merhamet edilemez. İyi gözle bakılamaz. Arap dünyasında yerleşen bu inanç ve algı Şiiler Siyonist Yahudilerden daha tehlikelidir. Önce Şiileri öldür sonra Yahudilere bak düşüncesi egemendir.

Ehlisünnet itikadı Şii/on iki imam/Caferi mezhep anlayışını İslam camiasından kabul eder. Zeydileri kendisine daha da yakın kabul eder. Ama yerel ve küresel egemenler düşünce planında Sünni Müslümanların zihinlerini ipotek altına almayı başarmıştır. Ayrıca Şia geleneğinde Sünnilerin yeri daha da korkunç ve kabul edilemez olduğunu belirtilmelidir. 

1979 İran İslam devrimiyle birlikte Sünni dünyada Şiiler aleyhine ciddi yayınlar yapıldı. Kitaplar yazıldı. Rusya (Sovyetler) Afganistan’ı işgal etti. Tarih hortlatıldı. Şia ne menem düşmanmış anlatıldı. Arap İran savaşı başlatıldı. Türkiye İran savaşa zorlandı. Amerika, İngiltere, Yunan hatta İsrail ile dost olunabilirdi ama Şiilerle asla. Hâlbuki Şii ile Sünnilerin karşı karşıya geldiği en ciddi savaş Çaldıran savaşıdır. Çaldıran Muharebesi, Osmanlı padişahı I. Selim ile Safevi hükümdarı Şah İsmail arasında gerçekleşmiştir. Şah İsmail bir Türk hükümdardır ama Şii’dir.

Türklerin ya da Sünnilerin birbirleriyle yaptıkları savaş ve verdikleri zarar Müslüman olmayan uluslardan/inançlardan daha çoktur. Karahanlılar, Harzemşahlar, Karahitaylar. Ankara savaşı (1402) Timur ile Osmanlı arasında yapılan savaş. Timur Türk ve Sünni bir komutan. Yıldırım Bayezid esir düşmüştür. Savaşın sonunda Osmanlı Devleti'nde birlik bozulmuş, Yıldırım Bayezid’in oğulları arasında taht kavgaları başlamış, Osmanlı tarihlerinde “Fetret Devri” denilen, 11 yıllık bir iktidar boşluğu yaşanmıştır. Anadolu’da Türk ve Sünni olan beylikler arasında yapılan savaşlar. Özellikle Yıldırım Bayezid zamanında (1389-1402) Karaman, Germiyan, Hamîd, Menteşe, Aydın, Saruhan ve Candaroğulları beylikleri ortadan kaldırılmıştır. 

Kitapta ve sünnette meşru kabul edilmeyen saltanat uğruna evlat ve kardeş öldürmeleri. Fatih Sultan Mehmet tahta çıktığında ilk iş olarak 2 yaşındaki kardeşi Ahmet'i ve Hasan'ı öldürttü. Fatih Kanunnamesini çıkardı. Bu kanunun meşhur maddesine göre, "Nizam-ı alem için şehzadeler öldürülebilirdi” Osmanlı sarayında onlarca kardeş ve evlat öldürüldü. Sahabelerin Cemel ve Sıffin savaşları, Emevi ve Abbasilerin savaşları, Selçuklu taht kavgaları, Endülüs İslam Devleti iç karışıklıklar ve emirlik savaşları… 

Siyonist Yahudilerin ve müttefiklerinin Türkiye’ye verdiği zarar yanında; Şiilerin Sünnilere verdiği zarar çok hafif kalır. Ama Şiiler İsrail’den daha tehlikelidir. İsrail arzu-mevud ideali çerçevesinde Anadolu’ya kadar büyük İsrail hedefini gerçekleştirmek için önünde engel gördüğü Hizbullah’a saldırır, öldürür, işgal eder ama Sünni dünya bu işgale ve katliama sessiz kalır. Neden çünkü Nasrallah ve Hizbullah Şii’dir. Ürdün Sünni’dir! Mısır Sünni’dir! Arabistan Sünni’dir! Sudan ve Libya Sünni’dir! 

Postmodernist ve bilgi toplumunun üyeleri yerel ve küresel egemenlerin/ideolojilerin bakış açısından kurtulmaları gereklidir. Bir örnekle bitirelim; Filistin (Hamas) İsrail savaşında Mısır, Arabistan, Ürdün vd. Hamas’tan yana tavır almadıkları için hain olarak ilan edildiler. Peki Azerbaycan! Azerbaycan neden hiç gündemde değil. Üstelik Azerbaycan Şii mezhebine bağlı. Azerbaycan’da Filistin lehine bir toplantı ve miting yapıldı mı? Aliyev’den bir kınama mesajı duyuldu mu? Azerbaycan ve İsrail arasındaki güvenlik, askeri, sağlık, eğitim, ticaret, teknoloji, turizm, ulaşım ve haberleşme, tarım ve hayvancılık gibi alanlarda sıkı işbirliği 2023-2028 yılını içeren anlaşmalar. Türkiye’de istisnalar kaideyi bozmaz ama İslamcı kesimin Azerbaycan İsrail ilişkileri hakkında bir duruşları yok. Yerel ve küresel olaylar karşısında kuşatıcı sağlıklı bir duruşları söz konusu değil. Bir kimlik zafiyeti içerisindeler. Seçici iradeleri kontrol altındadır. 

Dünkü güneş ile bu günün çamaşırı kurutulmaz. Devletlerarası ilişkiler çıkar odaklı ve siyasidir. Tarih boyunca din siyasete kurban verilmiştir. Din tarih boyunca siyasi çıkarlar için stepne olarak tutulmuştur. İran Şiiliği milli/ulus bir din olmaktan çıkarmalıdır. Sünni dünya Şiiliğe bakışını gözden geçirmelidir. Sorunlar ahlak ve adalet ekseninde çözülmeli ve düşmanlara karşı yardımlaşılmalıdır. 

Bu makale, aynı zamanda Şia mezhebine bağlı olan bilge insanlara hitap eden bir makale olması ümidini taşımaktadır. Başta Suriye olmak üzere farklı bölgelerde Sünnilere olan duruşlarını gözden geçirmelilerdir. Sünni düşmanlığından vazgeçilmelidir. Ehlisünnet düşmanlığı size de bize de karanlık günler ve üzerinde karakargaların öttüğü harabeler dışında bir şey getirmeyecektir. Şiilerden beklenen Kur’an ve Sünnet eksenli Müslümanlar kardeştir ilkesine bağlılıktır. İyi komşuluk ilişkilerinde bulunup, geri dönüşü olmayan tarihi dehşet ve trajedileri bir kenara bırakmaktır. Aksi halde Siyonist haçlı sürülerinin mahremimize el uzatmaları kaçınılmazdır. 

“Dört illet zindan 1. Tabiatın belirleyiciliği, 2. Tarihin belirleyiciliği, 3. Toplumun belirleyiciliği, 4. Kendi belirleyiciliği

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR