"Biz birbirimizin düşmanıyız, bunu söylediğimden üzüntülüyüm. Birbirimizden nefret ediyoruz, birbirimizi kandırıyoruz. Bir diğerimizin derdine gizlice seviniyoruz ve birbirimize tuzak kuruyoruz. Bizim zeki kurumlarımız, düşmanlarımızın yerine bir diğerimize karşı kuyu kazıyor. Biz birbirimizin düşmanıyız.
Bütün bir Arap liderliği henüz infaz edilmişken, biz burada sıralarda oturuyoruz. Neden? Belki sizden biri, bir sonraki asılan olacak?"
2008 yılındaki Arap Birliği´nin Şam toplantısında yaptığı bu konuşmadan 3 yıl sonra bir NATO operasyonu desteğindeki yerli mankurtlarca linç edilen Kaddafi, Amerikan liderliğindeki eşkiya düzeninin son kurbanı olamayacaktı elbette...
"Yeni Dünya Düzeni"ne itirazı olan kim sesini azıcık yükselttiyse bir şekilde tasfiye edildi. Yıllarca "müttefik" ya da "uşak" olarak hizmet edenler, sırtlarından indirmeye kalktıkları gün ayağı kırık at muamelesi gördüler; bir kurşun, yağlı bir urganla ödüllendirildiler efendileri tarafından. Kurulu düzenin tekerine çomak sokmak isteyen, ya da "çiftlikteki hayvanları" uyandırmak isteyen kim varsa "BÜYÜK ABİ"ler tarafından kalemi kırıldı.
Abdulhamid, Menderes, Ali Fuat Başgil, Özal, Erbakan, Yazıcıoğlu (2 adet), Musaddık, İdi Amin, Faysal, Malcolm X, Ziyaülhak, Bin Ladin, Saddam, Kaddafi, Mursi, Noriaga, Chavez, Lula da Silva, Maduro, Navaz Şerif, Barzani... ve hatta Kennedy...
BM kürsüsünde gözlerinin içine baka baka BM anayasasını suratlarına fırlatıp atan Kaddafi, Arap Birliği toplantısında "hepimizi asacaklar" dedikten 3 yıl sonra linç edildi. Aynı kürsüden dünyanın beşten büyük olduğunu söyleyen Erdoğan´ın kalemi ise Davos´ta İsrail Cumhurbaşkanını ´one minute´le morarttığı zaman kırılmıştı.
İç ve dış kaynaklı birçok hamle yapıldı. AK Parti´yi kapatma blöfü, MİT tırları operasyonu, Selam-Tevhid kumpası, Hakan Fidan´ı tutuklama girişimi, Erdoğan´a ameliyat masasında suikast teşebbüsü, 17-25 Aralık tuzağı... Ve en son 15 temmuz işgal girişimi de püskürtülünce, yarım kalan "hukuk darbesi" Amerikan mahkemesine tevdi edildi.
Bütün terör örgütlerini bizzat kuran, finanse eden, son olarak PKK´ya bir ordu donatacak binlerce tırlık askeri araç-gereç hibe eden ve uzmanlarıyla eğitim veren Amerika´nın DEAŞ´ın da patronu olduğu dedikoduları Rakka´da (hem de BBC kameramanlarıyla) belgelenmişken, (o muhabirlerin ve program yapımcılarının başlarına ne gelecek yakında ortaya çıkar) aynı Amerika Türkiye´yi ´teröre testek veren ülke´ listesine alarak cezalandırmak istiyordu. FETÖ eliyle gerçekleşen MİT tırları operasyonu ve o görüntülerin en son Cumhuriyet gazetesi kanalıyla dünyaya ihbar edilmesinin etkileri ´mayalanmaya bırakılmış vaziyette´ bir kenarda bekletiliyor şimdilik.
İran´a uygulanan Amerikan ambargosunu Rıza Zarrab eliyle Halkbank üzerinden delme suçunu işleyen Türkiye´ye son darbe Amerikan yargısıyla vurulmak isteniyor. Hangi akılla Amerika´ya gittikleri/gitmelerine müsaade edildiği bilinmeyen Zerrab ve Halkbank Müdür yardımcısı M. Hakan Atilla uzun zamandır tutuklular. 27 Kasım´da ilk kez mahkemeye çıkacaklar, kendilerini kurtarma karşılığında kimi/kimleri kurban edecekler merak ediliyor.
Günlerdir herkes konuşuyor, yazıyor; ortak kanaat, "HEDEF TÜRKİYEE"...
Herkes ağzındaki baklayı geveleyip duruyor ama kimse kralın çıplak olduğunu söyleme cesaretini gösteremiyor. Hadi, ben ilk koyun olarak uçurumdan kendimi atıyor ve masum bir çocuk aklıyla minarenin yamuk olduğunu açıklıyorum. Hedef; Türkiye´nin başı, reisi ERDOĞAN´dır ve 27 Kasım´da tutuklama kararı çıkarsa hiç kimse şaşırmayacaktır.
Kafasına silah dayanmış, başına ödül konulmuş, "müttefik" NATO tatbikatında hedef tahtasına yerleştirilmiş bir Erdoğan kansız bir operasyonla; hakkında tutuklama kararı olan, yurt dışına adım atamaz bir Başkan konumuna düşürüldükten sonra, ikinci hamle içeriden gelecektir kuşkusuz.
Ardından; Yabancı Sermaye, Borsa, Döviz, Derecelendirme Notu marifetiyle ekonomik baskılar eşliğinde koro halinde "İSTİFA" baskısına maruz bırakılacak olan REİS´in kulağına, ülkeye daha fazla yük olmaması yönünde telkinlerde bulunan "dostlar" devreye girecek.
Ak Parti´nin kapatılma sürecinde denenen Abdüllatif Şener formülü daha bir donanımla bu kez Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Bülent Arınç devreye sokulup yumuşak bir geçişle hem AK Parti, hem Türkiye hasarsız bir devir-teslimle sisteme yeniden entegre edilecek.
Plan buysa, Erdoğan ve ekibinin buna karşı bir B Planı var mıdır; yoksa, Hz. Hasan´ın Muaviye, Abdülhamid´in Hareket Ordusu karşısındaki teslimiyeti gibi "ülkeye daha fazla zarar vermeden" ceketini alıp kenara çekilmeye razı mı olacaktır?..
Ha, efendilerin amacı da "tutuklamak" değil "devre dışı bırakmak" olduğuna göre interpol tarafından aranan eski bir "diktatör" yakalanmasa da olur, yeter ki Türkiye sistemle barışsın, iddialarından vazgeçsin.
Zarrab mı; "Şah" mat edildikten sonra piyonla kim ilgilenir ki; Ladin gibi, ister okyanusa atarsın, ister Yusuf misali kuyuya...