Mahmut Olgun

Tarih: 13.03.2025 13:06

Ramazanın Hayrı ve Bereketi Türklerle Kürtlerin Birlikteliği Üzerine Olsun

Facebook Twitter Linked-in

Ramazan’ın hayrı ve bereketi, Türkler ile Kürtlerin birlikteliği üzerine olsun. 

Tarih boyunca bu iki halk, aynı kaderi paylaşmış, aynı coğrafyada yaşamış ve birbirlerinin kültürüne, diline ve inancına sirayet etmiş kardeş topluluklardır. Türk, Kürt’tür; Kürt, Türk’tür. Bu bağ, yalnızca bir söylem değil, tarihsel bir hakikattir. Ancak bu kardeşliği bölmek isteyenler, zaman zaman fitne ve fesadı yayarak birlik ruhunu zedelemeye çalışmışlardır. Oysa bizleri birleştiren tarih, kültür ve inanç, bu tür oyunlardan çok daha güçlüdür. Kardeşlik hukuku fesadçılığa geçit vermeyecektir.

Türkler ve Kürtler arasındaki birlik, yüzeysel bir ittifak değil, asırlar boyunca süregelen derin bir kader ortaklığıdır. Selçuklular döneminden itibaren Kürt beylikleri, Anadolu’nun İslamlaşmasında ve Türklerle iç içe geçmiş bir düzenin kurulmasında etkin rol oynamıştır. Osmanlı döneminde ise Kürtler ve Türkler, devletin önemli yapılarında birlikte yer almış, savaşlarda omuz omuza mücadele etmiştir. Yavuz Sultan Selim döneminde İdris-i Bitlisi’nin desteğiyle Kürt beyleri Osmanlı’ya katılmış, böylece doğu sınırları güvence altına alınmış ve Osmanlı’nın en uzun soluklu ittifaklarından biri kurulmuştur.

Daha yakın tarihte, Milli Mücadele yıllarında Türkler ve Kürtler aynı safta yer almış, Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da birlikte savaşmışlardır. 1920’de toplanan Misak-ı Milli kararlarında, Kürt ve Türk halklarının ayrılmaz bir bütün olduğunun ilan edilmesi; Türklerle Kürtlerin bu memleketin asli kurucuları olduklarının deklere edilmesi ve bu birlikteliğin korunmasını bir devlet politikası haline getirilmeye çalışılması, daha sonraki dönemlerde emperyalist güçlerin kışkırtmaları, ideolojik yaklaşım ve hatalı politikalar nedeniyle bu kardeşlik duygusu zedelenmeye başlanmıştır. Ancak tarih bize göstermektedir ki, ayrılıkçılıktan medet uman hiçbir hareket, uzun vadede başarıya ulaşamamıştır.

Toplumların yükselişi, birlik ve beraberliği ne kadar koruyabildikleriyle doğrudan ilişkilidir. Türkler ve Kürtler, tarih boyunca kültürel, ekonomik ve siyasi alanlarda birbirlerini tamamlamış, büyük medeniyetlerin inşasında ortak rol oynamışlardır. Kültürel etkileşim öylesine derindir ki, bugün Türkçeye geçmiş yüzlerce Kürtçe kelime olduğu gibi, Kürtçede de sayısız Türkçe kelime yer almaktadır. Müzik, edebiyat ve halk hikâyeleri bile birbirine benzer. Bu sosyolojik gerçek, bizlere şunu göstermektedir: Ayrımcılık yapmaya çalışan her girişim, toplumu parçalamaktan başka bir sonuç doğurmaz.

Bölgesel istikrarın korunması, ancak bu kardeşlik ruhunun devam ettirilmesiyle mümkündür. Birlikte üretmek, birlikte yönetmek ve ortak bir gelecek inşa etmek, Türkler ve Kürtler için sadece bir seçenek değil, tarihsel ve sosyolojik bir zorunluluktur.

Terörün sona ermesi, bir halkın sırtındaki ağır yükün kalkması demektir. Şiddet ve kaos ortamı, Türkleri de Kürtleri de güçsüz bırakır. Küresel güçlerin Orta Doğu üzerindeki stratejik planları, böl ve yönet politikasına dayanmaktadır. Ancak Türkler ve Kürtler, bu oyuna gelmemeli; kendi geleceklerini ortak bir iradeyle inşa etmelidir.

Ekonomik kalkınma, eğitimde fırsat eşitliği, ortak siyasi irade ve kültürel entegrasyon, bu coğrafyanın geleceğini şekillendiren temel taşlar olmalıdır. Birlikteliği savunan herkes, gerçek anlamda bu toprakların selameti için çalışmalıdır. Ancak Kürtler adına farklı hesaplar yapan, ayrımcılığı körükleyen ve şiddeti teşvik eden herkes, bu birliği bozan birer fitne unsuru olarak değerlendirilmelidir.

Türk demek Kürt demektir. Evet, öyledir. Çünkü Türkler ve Kürtler, aynı bedenin uzuvları gibidir; biri olmadan diğeri eksik kalır. Bu tarihsel, sosyolojik ve stratejik gerçeklik göz ardı edilmemeli, geçmişin mirası üzerine sağlam bir gelecek inşa edilmelidir. Geleceğe sağlam ve emin adımlarla hep birlikte yürüyelim.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —