Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Sait ALİOĞLU


Pogrom; “kendini devletin yerine koyan“ yığınlardan, mağdurlara…

Bu güne kadar adı pek konulmamış olsa da, birkaç yıldır şahit olduğumuz pogromlar; öldürme, yakıp, yıkma, talan etme/yağmada bulunma vb. hadiseler vücut bulmuştu.


Hemen herkesin bildiği üzere, kendini “yeniden” tahkim etmek isteyen küresel kapitalist sistem, dünyayı tek hizada tutma, ele geçirme ve elde tutma düşüncesine bağlı olarak tek kutuplu bir yapı oluşturmaya yönelik olarak, Suriye’yi de vb. tüm değerleriyle (aslında var olan değerlerini hiçe sayarak) teslim alma adına sözde bir bahar havası(Arap Baharı) estirmeye çalışmıştı.

Bu hava, öyle bir karşılık bulmuştu ki, ta Tunus’tan Suriye’ye kadar koca bir coğrafyada etkilemediği insan ve çevre bırakmamıştı.

Bu bahara methiye düzenlerden, o (yanıltıcı) havaya bakıp meydanları dolduran haklı, ama çaresiz kitlelerin derdine “sözde” derman olsun diye, meydan, kaleme alınan “Arap baharı” temalı telif ve tercüme eserlerden geçilmez olmuştu.

Bu havanın, o da. konjönktüre ve bir temelsizliğe binaen ortadan kalması ile meydanlar boşalmış ve devrimler akim kalmıştı.

Devrimin akim kaldığı bu yerlerden birisi de Suriye idi. Bu durumun birbirine bağlı birçok sebebi vardı; kavmi, mezhebi, ekonomik, ideolojik vs.

Akabinde orada çıkan ve halen yer yer devam eden iç savaş sebebiyle halkın önemli bir bölümü çevre ülkelerle birlikte Türkiye’ye de göç etmek zorunda kalmıştı.

Bu duruma zorunlu göç mü denir, yoksa muhacirlik mi, ya da başka bir şey mi denir; gerek AK Parti iktidarının, gerek onun var olan kitlesinin, gerek onların varlığından rahatsız olan ulusalcı çevrelerin ve gerekse de, “onlar geldi, refah seviyemiz geriledi” diyen halk tabakasında yer işgal etmiş bulunan çevrelerin birbirine yakın, birbirine uzak olan, ama sonuçta o gelen insanlara karşı oluşan olumsuz havalar, zaman zaman nizalara, karşı çıkışlara sebep olmuştu.

Bu sebepleri doğuran, onları öne çıkaran ve bizim ülkemize gelen mağdur kitleleri, olan bitenin müsebbibi gösteren hava giderek yoğunlaşmakta, karanlığa, zifiri karanlığa dönüşmektedir.

Bu tür sebeplerden dolayı, bu güne kadar adı pek konulmamış olsa da, birkaç yıldır şahit olduğumuz pogromlar; öldürme, yakıp, yıkma, talan etme/yağmada bulunma vb. hadiseler vücut bulmuştu.

Evet, “adı pek konulmamıştı” ama birkaç gün önce Kayseri’de meydana gelen hadiselerden anlıyoruz ki, bu tür karşı çıkışlar giderek pogroma dönüşecek gibi…

Bu ülkenin insanı olarak başta “kendilerini devlet olarak gören” birçok idari yapının; ya hiçbir şekilde temsil etmek istemediği, ya da varlıklarına rağmen yok sayıp görmezden geldikleri toplusal gruplara karşı gerçekleştirdikleri soykırım suçlarının yanında, bir de, o da ırkçı, şoven ve milliyetçi histeriyle, “güya” devletin yapamadığı savlanan kendilerinden farklı özelliklere sahip toplulukları tedip etme işini uhdesine alan çapulcuların yapıp ettiği her zorbalık pogrom olarak bilinmelidir. 

Bu zorbalık, kendilerine “birileri tarafından görev verilen” –çoğu da  çapulcu, yağmacı, uyuşturucu müptelası kişilerden oluşan- kalabalıkların, nefsinde oluşan ırkçı, şoven, milliyetçi vb. duygularla birlikte, çoğu kez de -6/7 Eylülde olduğu üzere- ekonomik alanda hak edilmedik emtiaya sahip olma dürtüsü ile bugünde kendisini –maalesef ki, talihsiz ve asla istenmeyecek bir olay üzerinden- göstermiş oluyordu.

6-7Eylül’den başlamak üzere, -hatta cumhuriyetin ilk yıllarından desek daha anlaşılır olur- salt insani değerlerin önüne geçen, onları bastıran ırkçı vb. söylem ve duygularla birlikte, o da “hak edilmeden” Müslim olsun, gayr-i Müslim olsun(çoğu da Ermeni, Rum, Yahudi vb.) insanların malına, mülküne, parasına, puluna konma, mala çökme bedbahtlığından tutunda, farklı siyasi görüşü bulunan siyasetçilere (Ör. Kemal Kılıçdaroğlu, Aziz Yeniay)seçim döneminde saldırmak, ona tevessül etmek, maalesef bu ülkede halen devam emektedir. 

6-7 Eylül olayları ile yetmişlerde Alevi kitleye karşı yapılan pogromlar “artık bundan sonra son bulmuş olur ve bir daha hiçbir kesime karşı icra edilmez” diye düşünürken,  dönemin derin, daha doğrusu “gizli güçleri tarafından” ortaya konan Sivas olayları ile olan bitenden habersiz bir şekilde yaşayan Başbağlar köyü katliamı da tertip edilmiş bir pogrom olarak orta yerde durmaktadır.

Belli ki, ikisini de aynı güç ve güçler yaptı.

Birçok konuda olduğu gibi, Sivas ve Başbağlar katliamları; kendilerini hangi tarafa nispet ediyor iseler, insanlar, birini katliam olarak görüyor, diğerini ise nedense görmüyor.

Kel, fodul bir şey!

 

Pogrom nedir?

Wikipedia’ya göre “Pogrom kelimesinin aslı Rusçadır (погром), fakat Rusçadaki anlamı daha geneldir. Rusçada her türlü toplu şiddet olaylarına pogrom denir. Kelime büyük ihtimalle bir Yahudi dili olan  Yidiş yoluyla Batı dillerine ve Türkçeye girmiştir.” (1)

Pogrom veyahut kıyın; dinsel, etnik veya siyasi nedenlerle bir gruba karşı yapılan şiddet hareketleridir. Bu şiddet hareketleri genellikle evleri, iş yerlerini veya ibadet yerlerini tahrip etmek, insanları dövmek, yaralamak, tecavüz etmek veya öldürmekten oluşur.  Bu deyim ilk olarak tarihin çeşitli dönemlerinde  Yahudilere karşı yapılan şiddet hareketlerini tanımlamak için kullanılmış, sonra da anlamı diğer gruplara karşı yapılan benzer şiddet olaylarını kapsayacak şekilde genişletilmiştir.(2)

Tarihte Yahudilere yönelik olarak gerçekleştirilen ve ondan dolayı Yahudilere yapılanlarla özdeş kılınan pogrom olgusu, bugün tam tersinden “mağdurluktan saldırganlığa” sıçrayan Siyonistlerce Gazze’de Filistinlilere karşı yapılmaktadır.

Bu durum aynı zamanda içerideki Yahudilere pek bir şey söylemeyecek olsa da, dışarıda bulunan Yahudiler için farklı anlamlar içermektedir. O da; “Kolonyal politikaların aşırı sağ askeri politikalarla yoğurduğu bir İsrail ile nasıl bir ilişki/ilişkisizliğin Yahudi kimliğinin devamlılığına nasıl bağlantı olacağı üzerine tartışmalar süredursun, öte yandan yükselen ırkçı dalgalarla boğuşan İsrail dışı Yahudilerin içlerini ürperten antisemit gelişmeler devam ediyor.. Silahlı erkekler yeniden tarih sahnesinin orta yerinde, kılıçlarından yansıyan ateşle kitleleri dehşete düşürmek için büyük bir çaba içindeler. Ancak “hapishanede” yaşayan Yahudilerin bu gelişmelerden haberdar olmaları, mahpusluk koşulları gereği çok zor.” (3) ifadeleriyle dışta bulunan Yahudilerin karşılaşabilecekleri tehlikeli durumları işaret etmesi açsından önem arz etmektedir.

Bir millet olarak Yahudilerin, tarih boyunca maruz kaldıkları durumların “elbette” bir kısmının, birçok milletlin hayatında görüleceği üzere “kendi elleriyle yapıp ettikleri” (Kur’an; Rum; 30/41)ile bir bağlantısı olmakla birlikte modern dönemde –özellikle de Avrupa’da- onlara yönelik olumsuz atıfların bir kısmının pek bir gerçeklik payı yok gibi…

Örnek vermek gerekirse; çeşitli alanlarda bilim dünyasına katkı sunan birçok sosyal bilimcinin yanında, teknik alanlarda da epey civarında Yahudi bilim insanının bulunuşu bir tehdit olarak okunabilmektedir.

Hatta kendi yanında Yahudi kimliğine, kendi ideolojik kimliğinden hareketle esaslı eleştiri getiren Karl Marx ve birçok Marksist/sosyalist Yahudi devrimciye yönelik “Judeo-Bolşevik”(4) suçlaması da aynı minvalde okunabilir; “Yahudilerin varlığı, Judeo-Bolşevik komplo teorisini Avrupa çapında yaygınlaştırılan bir propagandaya dönüşerek, devrim karşıtı söylemlerin temel argümanlarından biri haline getirdi. Bu temel, Holokost öncesi Almanya’da, Holokost’tan sonra da özellikle Polonya’da yaygın bir şekilde kullanıldı. Başta Winston Churchill olmak üzere İkinci Dünya Savaşı’nın “antikomünist” liderleri bu söylemin Batı Avrupa’da yaygınlaşmasını sağladılar. Judeo-Bolşevizm fikri ateşini, daha sonra Nazi hareketinin önemli ideologlarından olacak olan Alfred Rosenberg ve modern antisemitizmin babalarından İngiliz gazeteci Robert Wilton attılar. Bu noktada, Avrupa toplumlarının antisemit görüş ve inançlarının bu komplo teorisinin yaygınlaşması için temel manivela işlevi gördüğü göz ardı edilemez.”… Doğu Avrupa’nın çoğunluk halkları, Bolşevizm’in bir Yahudi komplosu olduğuna dair üretilen anti-kızıl söylemlerin etkisiyle antisemit refleksleri gereği pogromlara giriştiler. Bu pogromlar özellikle Beyaz Rusya ve Ukrayna’da boy gösterdi. Holokost’tan önceki en büyük Yahudi kıyımları da bu olaylar sırasında yaşandı.” (5)

 

Pogromun bizdeki yüzü…

Yukarıda bir yerde; “6-7 Eylül olayları ile yetmişlerde Alevi kitleye karşı yapılan pogromlar “artık bundan sonra son bulmuş olur ve bir daha hiçbir kesime karşı icra edilmez” diye düşünürken..” diye bir ifadeyle bizde vaki olmuş bulunan pogromlara ve bırakmış olduğu etkiye dikkat çekmiştik.

Yine, yukarıda, pogromla birebir benzerlik göstermeyecek olsa da, seçim dönemlerinde –hangi siyasi partiden olursa olsun- siyasilere yönelik çeşitli şekillerde vücut bulan saldırıların da önü alınmayacak olsa, onların içerik olarak pogroma dönüşmeyeceğini kimse kestiremez ve öngöremez. Zira merminin belli bir adresi olmayacağı gibi, şiddetinde aktifliği ve pasifliği söz konusu olamazdı.

 

“6-7 Eylül Olayları…

 İstanbul'da yaşayan Rum azınlığa karşı 6-7 Eylül 1955'te gerçekleşen organize toplu bir saldırı olarak bilinmektedir.. Gladio'nun Türk kolu olan Seferberlik Taktik Kurulu'nun yanı sıra Kontrgerilla tarafından planlanarak desteklendi. Bu konuda, MİT'in selefi olduğu bilinen Milli Emniyet Hizmetleri'nin de olayların planlanmasında etkisi ve 'katkısı' olduğu birçok belgede geçmektedir. En başta, bu saldırıda hedef noktası İstanbul Rumlarının özel mülkleri, Ortodoks kiliseleri ve mezarlıklar olunca, ister istemez, saldırganlarda, kendini olayların akışına kaptırıp Rum azınlıktan aslında ne olduğu belli olmayan bir intikam alınmak istendiğini içeren vahşi bir ruh halini görebilirdik.”(6)

 

İstanbul Pogromu, 6 Eylul 1955

“Bu tartışma bağlamında Türkiye’den örnek vermek gerekirse 6-7 Eylül olayları pogrom olmanın tüm özelliklerine taşıyan, her ne kadar gayrimüslim kim varsa zarar vermiş ama temelde Yahudileri değil, Rum-Hristiyan halkı hedef alan saldırılar olarak bu tanıma tam olarak uyuyor. 6-7 Eylül’de İstanbul’da gerçekleşen “olaylar” sırasında dini azınlıkların evleri, ibadethaneleri ve işyerleri yağmalanmıştı. Fiziksel ve cinsel saldırılar bu mala olan şiddete eklemlenmişti. Çevreden merkez’e gelmiş/getirilmiş kalabalıklar (saldırganların ne kadarının İstanbul dışından geldiği belirsiz olsa da) çoğunluk olmanın dayanılmaz keyfini ceza korkusu olmadan, kolluk kuvvetlerinin birdenbire sokaklardan silindiği İstanbul’da doyasıya yaşamışlardı.” (7)

Adını pogrom koymakta bir beis görmeyeceğimiz bu işin, pogroma soyunan sefil kalabalığın yapıp ettiklerinin yanında, dünde olduğu üzere bugünde devlet ve yerel idari katmanlarda görevi bulunan epeyce kişinin, ya şahsi acizliğinden, ya da bu pogromlar üzerinden –çok katmanlı çıkar elde etmeye yönelik; ırkî, milli, ekonomik vb.-sebeplerden dolayı; bu işi yapanlara karşı bir sözü ve müdahalesi söz konusu olmuyorsa, burada durup düşünmek gerekir.

Geçmişte, 6-7 Eylül olaylarının “milli kahramanlık” olarak okuyan dönemin İçişleri Bakan sıfatıyla Namık Gedik ile "Yeter söz milletindir!" şiarıyla iktidara gelen DP iktidarının Başbakanı Adnan Menderes’in “hem de her alanda deruhte etmeye çalıştığı liberal politikalarına rağmen” pogromculara boyun eğmesi ile 93 Sivas katliamı sırasında Başbakan Yardımcılığı görevini ifa eden “sosyal demokrat” Erdal İnönü^ün anlamsız tavırları ve şimdilerde de Kayseri’de pogromculara yönelik, sözde onları teskin amaçlı olarak kullandığı varsayılan“mağdurda Türk değilmiş” türü bir ifade pek de hayrımıza ve geleceğimize yönelik bir şeyler söyleyememekte…

Tamam, geçmişin katı ideolojik ortamında, bugünde olsa” söylenmemesi gereken sözler ve yapılmaması gereken hareketler” söz konusu olmuştu, ama “AK Parti döneminde bu tür şeylerin icra edilmesi nasıl izah edilebilir?” diye bir cümle kuracak olsak da, sistemden ziyade insan unsurunun ağır bastığı rasyonel değil, irrasyonel ortamlarda maalesef “olumlu anlamda” geleceğe atıf yapmak pek de makul görünmüyor.

Gerçi, mevcut iktidarın, pogromculara, hainlere pabuç bırakmayacak kadar dirayetli ve toplumsal birliği “yeniden” tesis edecek kadar güçlü ve kararlı olduğu; yapılan icraatlardan ve sarf edilen sözlerden belli oluyor.

 

Dipnotlar:

1) https://tr.wikipedia.org/wiki/Pogrom

2) https://tr.wikipedia.org/wiki/Pogrom

3)https://www.avleremoz.com/2024/06/28(pogrom-nedir-ne-degildir-avi-haligua/

4) https://tr.wikipedia.org/wiki/Yahudi_Bolsevizmi

5)https://www.avleremoz.com/2024/06/28(pogrom-nedir-ne-degildir-avi-haligua/

6)https://www.haberdurus.com/kose-yazilari/eylul olaylari-3075.html

7)https://www.avleremoz.com/2024/06/28(pogrom-nedir-ne-degildir-avi-haligua/

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR