Kıymetli dostlar cümlemizin nasibine tüm dünyanın küresel bir köye dönüştüğü bir zaman diliminde ömür sürmek düştü. Bugüne kadar genellikle olumlu olarak zikredilen küreselleşmenin sebep olduğu bir çok ahlaki dejenerasyon, dünyanın tek tipleştirilmesi, insanların her türlü akrabalık ve dayanışma bağlarından kopartılıp bireyselleştirme çabasından dolayı çok da memnun değildik zaten. Bir de nasibimize Çin’in Wuahan Kentinden çıktığı iddia edilen bir virüs salgınının etkilerini de yaşayınca bu globalizasyon işinden hepten soğuduğumuzu kendi adıma itiraf etmek isterim.
Babam “Balı parmağı uzun olan değil kısmeti olan yer.” derdi. Bizler de çoğunlukla istediklerimizle değil kısmetimizle karın doyurmaya alışmış olan insanlarız. Madem Rabbimiz bizi tarihin bu döneminde ve bu coğrafyada halk etti. Bize de düşen yaşadığımız zaman ve mekânda imtihanımızı hakkıyla verebilmektir. Naçizane olarak bununda ilk şartı başımıza gelen ve gelmesi muhtemel durumlara karşı önce doğru bir okuma yapabilmek sonrasında doğru bir duruş ve irade ortaya koyabilmekten geçer.
İlk vahiy “İkra/oku” diye seslenir el Emin olana. Okuyabilmenin bir farziyet olduğunu belirtir. Okuma eylemi mutlaka insanların içinde insanlarla ilişkilerimizde ortaya çıkacak bir eylemdir. İlk kelime bizlere şehre dönmemizi/insan içre olmamızı buyruk verir. Devamında okumanın tek başına yeterli olmadığını aslolanın doğru okuyabilmek olduğunu; bununda meseleleri “Yaratan Rabbinin adıyla” okumakla yani meselelere Allah’ın gösterdiği yerden bakmakla, O’nun istediği şekilde okuyabilmekle mümkün olduğunu anlıyoruz.
Derdimiz odur ki; bizlerde bu yaşadığımız günlerde başımızda olan Pandemi (küresel salgın) sürecini mütefekkir okuyucularımızla birlikte doğru okuyabilmek isteriz. Müsaadeyle kıssası olan bir kısa hikâye ile okuma eylemine girişelim istiyoruz:
Bu global köyde köylünün birisi sabah tarlasına gideceği zaman toprak yolda izler görür. Gördüğü izleri doğru okuması köylü için hayati derecede önemlidir. Çünkü ayı izini tilki izi diye okursa yanlış tedbirler alır ve aldığı tedbirler kendisini bir ayı saldırısından koruyamaz. İz kurt izi ise ona göre bir geyik izi ise ona göre hazırlıklı bulunmalıdır ki akşam evine hem beden hem de ruh bütünlüğü zarar görmeden dönebilmiş olsun. Bir köylü için o toprak yoldaki izleri doğru okuyabilmek o işaretlerin bir kriz mi yoksa bir fırsat mı olduğunu anlayabilmesi için önemlidir. Hele de mesele tüm köylü için bir tehdit ise işaretlerin ne kadar gerçek ve tutarlı, ne kadar yanıltmaya yönelik olduğunu bilebilmek bir toplumsal hal olmaktadır. İhtimal belki de köyün ağasının tezgâhına geliyoruz. Beklide basit bir tehlikeyi çok abartıp köyün ağası köyün muhtarı ile bir olup bize istediklerini yaptırmaya çalışıyorlar. Olamaz mı?
Doğru okumak için çaba sarf edip doğru sorular sorabilmek lazım.
Kıymetli Dostlar, Hayatının anlamını çoğu zaman diğer insanlarla kurduğumuz ilişkiler üzerine bina ederiz. Ahlak da, marifet de, suç da, ceza da toplumsal ilişkilerin sonucudur. Yine insan(lar)ın yaşam konforuna sahip olabilmesi topluluğun ilişkilerinde ve üretimde görev paylaşımı yapmak ve birlikte en yüksek toplumsal fayda üretilmesi ile gerçekleşir.
Dostlar; Son bir kaç aydır tüm dünya ile beraber ülkemiz de Corona (covit-19) virüsünün yol açtığı küresel bir salgınla uğraşmaktadır. İnsanlığın yeni olan bu virüs türüne yönelik henüz kalıcı bir çözüm üretememiş olmasından dolayı; salgınla mücadelede önleyici tedbirlerin çok daha fazla önemsenmekte ve uygulanmaktadır. Bu çabaların neticesi olarak daha önce hiç kullanmadığımız “sosyal mesafe” ve “sosyal izolasyon” gibi kavramlar popülerleşmekte. Bu kavramlarla insan insan temasının ortadan kaldırılması, zorunlu hallerde en aza indirilmesi, ortak mekan kullanımının minimalize edilmesi gibi yaklaşımlara dikkat çekilmektedir.
Zor zamanlardan geçiyoruz. “Her insan mikrop yuvası” anlayışının davranışa dönüştürülmeye çalışılan bir süreç. Hastalık sebebi olan virüsün biyolojik silah olup olmadığını bilebilecek düzeyde değiliz. Bildiğimiz dünya ölçeğinde gücü olanların her krizi daha da güçlenmek için fırsata dönüştürme istek ve hırslarının olduğudur.
Süreç içindeki insan davranışlarındaki değişiklikler ve bunların küresel düzeydeki karşılıklarının neler olabileceği konusu ciddi inceleme ve araştırmaların konusu olmalıdır. Toplumsallık iddiası taşıyan her fikir ve toplumsal hareketin de hazır evlerimizde sakince kalıyorken bunlar üzerinde düşünmeleri, öngörüler geliştirmeleri, ihtimallere bağlı olarak anlayış, davranış, çözümlemelerde bulunmaları çok önemlidir.
Bizler gücü nispetinde iyi insan olmak, iyiliklerde bulunmak, boyumuzu aşan sorunlarla ilgili olarak da imkan ve güç birliği yapma azminde olan insanlarız. Doğu toplumları olarak da bizler maalesef çoğu zaman başımıza gelenleri konuşmaktan başımıza gelebilecek olanları düşünmeye pek fırsat bulamamaktayız. Bugün asrın şahidi olarak bizler tefekkür iklimi oluşturmaz, en azında farz-ı kifaye olarak mütefekkirlerimizi çoğaltamaz isek; geleceği şekillendirebilme, toplumu takva ekseninde dönüştürebilme, yeryüzünü imar ve nesli ıslah edebilme gibi iddialarınız niyet olarak hep içimizde taşıdığımız ama uygulaması hep ötelenen, ertelenen projeler olur…
Elimizde hazır cevaplarımız yok. Sürecin dinamik bir süreç olması, halen üzerinde her türlü çalışmanın yapılıyor olması da bugünün cevaplarının yarı için eskiyeceğinin bir delilidir. Cevaplarını eskimesi sık ve sürekli yanşan bir gerçekliktir. Ama doğru sorular eskimez. Bizde kendimiz ve arkadaşlarımız için süreci doğru okuyabilmek ve sürecin içindeyken uyanık kalıp bu yaşadıklarımızı birey aile toplum ve devlet olarak doğru yönetilmesine katkı sağlama çabasında olmamız gereklidir. Herkesin mütevatir olarak dile getirdiği “Dünya eski dünya olmayacak, insan ilişkileri çok değişecek özelikle üretim ve tüketim ilişkilerin de kalıcı değişikliklerin olması kaçınılmaz. Hizmet sektörü mecburen yeniden yapılanacak…” tespitleri yapılırken bizim öncelikle kendimize sormamız gereken en öncelikli ve birinci soru bizler nasıl bir dünyada yaşmak istiyoruz. Bu dünya için birlikte neler yapmalıyız? Sorusunu süreci yönetebilmek için gündemimizde tutmalıyız.
Bu bağlamda başımıza gelenin ne olduğunu anlayabilmek ve yaşadığımız süreci geleceğimiz açısından anlamlandırabilmek için cevabını aradığımız soruları katkılarınıza açık olarak paylaşmak isteriz.
* Öncelikle insanın davranışlarını belirleyen duygu akıl ikileminde duygular ne kadar belirleyicidir. İnsan davranışlarını belirleyen duygular içerisinde hangi duygular ne düzeyde belirleyicidir. Bu konuda belirleyici olan duygular (korku, umut, sevgi) durumlara bağlı olarak ne oranda etkinleşmektedir?
* Pandemi ile ilgili olarak çok ciddi kişi ve kurumlar tarafından bile virüsün biyolojik silah olduğuna dair iddialar bulunmaktadır. Ülkemizin böyle bir iddiayı doğrulayacak veya yalanlayacak laboratuar veya bilim imkânlarımız var mı? Yoksa bu konuda tamamen dışa bağımlı bir durumda mıyız?
* Laboratuvarda üretildiğine yönelik iddiaların ABD genelkurmayı da dahil bir şekilde sıkça ve en üst düzeyde ret edilmesini de nasıl okumalıyız. ABD tarafından virüsün kaynağının sürekli ÇİN olarak söylenmesi -Bir iddia olarak ifade edilen- tazminat savaşlarına işaret olabilir mi?
* Salgın sürecinde görüldü ki, Dünya Sağlık Örgütü’nün olası olağanüstü durumlar için hiçbir hazırlığı, öngörüsü, senaryosu yokmuş Dünya virüsün gündemiyle meşgul iken DSÖ Başkanı “evde spor yapın” türü öneriler ve “salgın büyüyecek, daha da büyüyecek,…” türü kriz ve gerilimi artırıcı konuşmalarda bulundu.
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ (DSÖ) Kuruluş ve bugüne kadarki varlığını da düşünecek olursak Şu anki işlevi açısından neler söylenebilir?
Virüs karşısında Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa Birliği gibi uluslar üstü kurumların işlevleri, içerikleri, bütçeleri sorgulanabilir mi? Bu sorgulamadan sonuç çıkar mı?
* Corona sürecinde olayın ne olduğu nasıl anlaşılmıştır. Doğru değerlendirildiğini düşünüyor musunuz? Üretilen endişeler eksik mi fazla mı?
Pandemi sürecinde virüsün tehlikesi ile etkisinin nesnel karşılığı (toplumda ki davranış değişikliği/bozukluk karşılığı) arasında uyum durumu nedir? Örneğin gecen yılın aynı ayın içindeki ölüm oranları ile anlamlı fark var mıdır? Verilere ne kadar güvenebiliriz?
* Dünyada yetersiz beslenme ve temizlik eksikliğinden dolayı çok daha acı ve utanç verici ölüm sebeplerini görmekteyiz. Çok daha ekonomik yatırımlarla çözülebilecek bu ölüm olaylarının çözülemiyor olmasını dikkate aldığımızda; Covit-19 virüsü özelinde verili durum sosyal-politik amaç için kullanılabiliş olabilir mi?
* İnsanların alıştıkları yaşam biçimini kitleler halinde değiştirmek/dönüştürmek zorunda kaldıkları, değişen yaşam biçimine bağlı olarak bazı beceri ve iş yapma tarzlarının ekonomik karşılığının azalacak olması sonucu artacak işsizlik ve güvensizlik ne gibi toplumsal dönüşümler doğurabilir?
Bu bağlamda bireyci ve dayanışma ruhunun minimum olduğu toplumlarda bu süreç güvenlik ve anarşi riski barındırır mı?
* Değişen ihtiyaç tanımı ve alışveriş davranışları sektörel olarak hangi sektörlerin ve alanların önünü açar, hangi alanlarda daralmalar meydana gelebilir?
* Spor, turizm, hizmet sektörlerinde ve hareketliliklerinde ne gibi değişiklikler beklemeliyiz? Oluşabilecek farklılaşma nasıl yönetilebilir? AVM kültürü bu süreçte nasıl etkilenebilir, etkilerin kalıcılık düzeyi?
* İnsan tehdit altındayken daha fazla hırçınlaşabiliyor. Avrupa da yükselen milliyetçi dalgayı da göz önüne aldığımızda dünyada artabilecek bir mülteci düşmanlığı riski ne düzeydedir. Bunun toplumsal sonuçları neler olabilir?
* Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün, öngörülerinde Covid-19 virüsü nedeniyle üretimin aksayacağı, azalacağı ülkelerin tarımsal ürünlerin ticaretinde arzın azalmasıyla kısıtlamalara gideceği, ürünlerin nakliyesinin aksayacağı, kıtlık olmasa da ihtiyacımız olan tarımsal ürünlerin ithalatında sıkıntıların yaşanacağı düşünülmektedir. (14.04.2020 yeniakit.com./Osman Atalay)
Ülkemizin geleceği için tarımsal üretim ve hayvancılık alanında gıda ve yaşam güvenliğimizi garanti altına alacak üretime endeksli proje, program ve politikamız var mı? Yine bu bağlamda Ülkemizde tohum ihtiyacını belirleyen, yönlendiren bir milli tarım ve tohumculuk politikamız var mı?
* Salgın sürecine yönelik olarak süreç sonu takvim verilememektedir. Sürecin kalıcılığı ihtimali üzerine siyaset kurumu çalışmakta mıdır? Pandemi sürecinde süreç yönetiminde duygusal ve akli yaklaşımların ağırlıkları nedir?
* Pandemi sürecinde oluşturulan ve toplumda da meşruiyet zemini genişleyen “Sağlık Bilim Kurulu”nun oluşumu ve işleyişi değerlendirildiğinde bu bilim kurulun örneğin; eğitimde, tarımda, teknolojide kurulması düşünüle bilir mi;? Bu ihtimal devletin yönetimi neye dönüştürebilir?
* Pandemi günlerinde evde birlikte kalmak zorunda kalan, öncesinde çalışan ve 1-5 yıl evlikleri olan eşlerin boşanma taleplerinde arttığı görülmektedir.(Prof. Dr. Ahmet AKIN- Kişisel görüşme) Daha çok telefon üzerinden gerçekleşen bu taleplerle ilgili veri tabanımız var mı? Soruna yönelik bir hazırlığımız bulunmakta mıdır?
Son zamanlarda artan yaşlı bakım evleri ve buralarda yaşanan sıkıntılar üzerinden nasıl bir toplum tercihine doğru evriliyoruz?
Aile kurumunu korumaya dönük üretilen “her aile için aile danışmanı atamak…”, Profesyonel destek sağlamak” gibi bizim dokumuza yabancı ve çözüm üretmekten de uzak (bana göre) öneriler dillendirilmektedir. Aile konusunda birçok sorunumuzun kaynağı olan “profesyonel” ve bizim toplum dokumuza yabancı yaklaşımların kaynağı nelerdir? Bu konuda toplum olarak düşünme biçimimiz nasıl yönlendirilmeli ve yönetilmelidir?
* Yaşanılan süreçte moral ve manevi değerlerin ya da psikolojik gücün önemi ortaya çıkıştır. Bu süreçte ülkemizde ısrarla psikoloji destek adı altında insan ve toplum dokumuzu uygun olmayan yaklaşımlar göstermektedir. Bu konudaki ısrarı nasıl yorumlamalıyız. Epistemolojik bir baskılanma konusunda bir direnç eşiğimiz var mı?
* Son zamanlarda siyasetin dilinde de çokça hissettiğimiz, -dernekler kanunda yapılan düzenlemelerde de şahit olduğumuz- artan bir devlet dilini hissetmekteyiz. Dini duyarlılığı olan kesimlerde de bu devlet merkezli yaklaşım taban bulmakta ve alanı genişlemektedir. Bireyselleştirilen bir dünyada bunun ne gibi yansımaları olabilir. İnancımızın muhafazası için devlet harici direnme hatlarımızın eksilmesinin riskleri üzerinde neler söylenebilir.
*** *** ***
* ABD gibi süper güçlerin bu süreçlerde maske gibi en temel tıbbi ihtiyaçlar ve tedarik zincirinde sorunlar yaşadıklarını gördük. Bu ülkelerin silah bütçeleri ile sağlık bütçeleri bakımından nasıl bir okuma yapabiliriz.
* Sorunların ve salgının küreselleştiği dünyada problemlerin evrenselliği üzerinden ümmet bilincini inşa etmede faydalanabilir miyiz?
* Bill Gates’in 2015 TED konuşmasında dile getirdiği salgın riski bir öngörü müdür? Yoksa bir ön alma mıdır, hazırlık içerir mi? Bu süreçte ilginç bir kişilik ve davranış olarak Bill Gates in farlıklı sektörlerden uzaklaşıp virüse yönelik aşı geliştiren ticari zemine kaymasını nasıl okumalıyız? Özellikle çözüm önerilerinin ilginçliğini düşünürsek…
* İnsanların haber alma, eğlenme, vakit geçirme alışkanlıkları bu süreçte klasik medyayı işlevsiz hale getirip ana akım medyayı dönüşmeye zorluyor. Ana akım medya bu süreçte dönüşebiliyor mu? İletişimde kullandığımız araçlar üzerinden manipüle edilmemizi engelleyecek psikolojik, zihinsel, kurumsal çözümlerimiz var mı?
Eğitim Başlığında;
* Yaşanan salgın sürecinde ciddi yatırımlarda bulunulmuş özel okul yerleşkeleri ve sistemi işlevsel özelliklerini kaybetmişlerdir. Ayrıca ticari olarak yüksek maliyetlerle hizmet ürettikleri için de ticari olarak çok zor duruma düşmüşlerdir. Veliler açısından da alınmayan hizmetin ödeme takviminin oluşturduğu sıkıntı ve stresler oluşmuştur. Tüm bunlar önümüzdeki zamanlara yansıması nasıl olabilir?
* Uzaktan eğitimin temel altyapısını oluşturan EBA portalının fikir ve uygulama sıklığı ve faydası ne durumdadır. Bu konuda resmi raporların yanıltıcılığını da düşünürsek daha objektif gözlemlerle süreç yönetimi hakkında ne söyleyebiliriz?
*Uzaktan eğitimin ailelere alışık olmadıkları sorumluluklar getirmiştir. Bu eğitim sürecinin aile ilişkilerine etkileri ve eğitimin amaçlarını gerçekleştirme düzeyi konusunda gözlemler ne yöndedir?
*Yüz yüze eğitim vermeye alışmış olan öğretmenlerimiz bu süreçte içerik oluşturma konusunda sıkıntıları olmuştur. Ayrıca öğrencinin uzaktan motivasyonun yeterli düzeyde oluşturamaması tüm planlamaları anlamsız hale getirebilmektedir. Yaşanılan tecrübelerin eğitim sistemimiz ve öğretmenlik mesleği üzerinde etkileri konusunda öngörüler nelerdir?
Sonuç olarak;
Hastalık sebebi olan virüsün biyolojik silah olup olmadığını bilebilecek düzeyde değiliz. Bildiğimiz dünya ölçeğinde gücü olanların her krizi daha da güçlenmek için fırsata dönüştürme istek ve hırslarının olduğudur.
* Bizi nasıl bir dünya bekliyor sorusundan nasıl bir dünya inşa etmek istiyoruz sorusuna geçebilecek süreç nasıl planlanabilir. Küresel sorunlara küresel cevap üretecek bir ufuk ve stratejimiz en azından niyetimiz bulunmakta mıdır?
***
Zor günleri hep birlikte geçiriyoruz. Derdimiz sadece kendimizi korumak ve günü kurtarmak olmasın, geleceği kurmak da olsun. Vesselam.