Tarih; 16 Nisan 2025 yine yollardayım… 20.30 THY uçağı ile bu sefer yönümüz Pakistan’ın kültür başkenti Lahor’a uçuyoruz… Refiki rahim daha önce de birlikte defalarca yeryüzünü arşınladığımız güzel dost Mahmut Dönmez ve mihmandarımız Pakistanlı doktor kardeşimiz Nedim Çavdari…
Pakistan, nüfus oranı ile dünyada ikinci büyük Müslüman ülke… Şayet Bangladeş ayrılmamış olsa idi, caydırıcı gücü olan çok daha büyük bir ülke olacaktı…
Türkiye ve Pakistan benzerlikleri fazla olan iki ülke… Zihnen, ruhen, kalben oldukça birbirine yakın ve yatkın olan iki millet…
Evet, uzaktaki yakınımız…
‘’Kardeş Türkiye’’ cümlesi adeta bir slogan…
Bu kadar yakın ama bir o kadar da uzak düştüğümüz dost… Anlaşılır bir durum değil… Bu duygusal yakınlık ortak bir duruşa dönüşebilmiş değil…
Neden gerekli adımlar atılmıyor? Anlamak zor…
Karşılıklı beklentiler, temenniler fazla, ancak bu süreci kim başlatacak meçhul…
Birbirini bu kadar çok seven iki ülkenin, ekonomik, kültürel, siyasal ilişkilerinin zayıf olması oldukça üzücü…
‘’İslami aidiyeti’’ güçlü olan bu ülke ile en azından Türkiyeli Müslümanların daha fazla ilgilenmesi gerekmiyor mu?
Türkiye’ye bakışları farklı… Beklentileri yüksek… Türkiye vizyonundan yararlanmak istiyorlar…
Türkiye’ye yükledikleri misyon, görmek istedikleri seviye oldukça manidar…
Uzak coğrafyaların umudu olmanın getirdiği sonuç ve sorumluluğu yeniden değerlendirmek durumundayız…
İşte bu kaygı ve dert ile yola revan olmuştuk… Yoksa turistik, tarihi bir gezi değildi... Duygusal değil, duyarlılık yüklü bir yürüyüştü… Macera için değil yeni mecra ve menhec arayışıydı…
Zihnimizi toparlamak, yaralarımızı sarmak, saflarımızı sıklaştırmak için sefere ihtiyaç duymuştuk…
İslamabad’da Cemaati İslami’nin Mevdudi’den sonra uzun yıllar lideriğini yapmış merhum Gazi Hüseyin’in oğlu Asaf Lokman’ın misafiriyiz… Aynı zamanda cemaatin dış ilişkiler sorumlusu…
Cammu Keşmir’in son durumunu konuşuyoruz… 72 yıldır kanayan yaramız… Etnik kıyım… Her Müslüman ailenin kapısına dikilen Hindu askerler… Hızla Müslümanlar aleyhine değişen demografik dengeler…
Sonuçta derin bir sükût ile yutkunduk…
Hindu fanatizmi ve faşizminin hergün artan baskıları karşısında 200 milyonluk Hind Müslümanlarının çile ve acısını paylaşıyoruz… Hayıflanıyor, hüzünleniyor ve bir daha yutkunuyoruz…
Bangladeş’te son yaşanan halk ayaklanması ve devrilen bir despottan sonra Bengal Müslümanlarının yeni sürecini gündem ediyoruz… Dua ve temenniden öteye geçemedik…
Gerçi oralara uzanacak ufkumuz var ancak elimiz ve ayağımız yok…
Küresel güçlere rağmen ayakları üzerinde duran, Afganistan’ın yarınlarına nasıl katkıda bulunabiliriz? Deri derin düşündük…
Pakistan’da işgalci İsrail’e karşı biriken öfkeye tanık olduk… Fakat bu öfkenin nasıl kanalize edileceği net değil… Kitlesel duyarlılık hangi yol haritası ve eylem planı ile hedefine yürüyebilir?
Cevap bekleyen daha nice sorular… Acil, ağır ve acı verici sorular…
Soru yüklü zihnimizle önce Allame Muhammed İkbal adına yapılmış araştırma merkezini, sonrasında kabrini ziyarete gittik… Bir tefekkür turunda bulunduk… Anladık ki, Müslüman aklın ve Müslüman şahsiyetin yeniden inşası gerekiyor…
Bir sonraki durağımız Cemaati İslami’nin kurucu lideri Mevlana Ebu’l A’la el-Mevdudi’nin evini ve kabrini ziyaret etmek oldu… Evrensel İslami Hareket üzerinde büyük emeği olan üstadın manevi huzurunda kendi serüvenimizi düşünürken tevafuken oğlu Hüseyin Faruk Mevdudi ile karşılaştık… Mevdudi’yi oğlundan dinlemek nasip oldu…
Babasını iki kelime ile özetledi: Disiplin ve Dürüstlük…
Hayatının tüm aşamalarında disiplin ve dürüstlük vardı… Boşa harcadığı hiçbir vakti yoktu… Okuma, yazma ve sohbet en fazla yoğunlaştığı alanlardı… Evde nasılsa, dışarıda da aynıydı… Rol yapmazdı, her şeyde Allah’ın rızasını esas alırdı… Olduğu gibi görünürdü… İnandığı gibi yaşardı… İstikrar ve istikametten şaşmazdı…
İslamabad’a gitmişken dünyanın en büyük camisi Faysal Camii’nde namaz kılmadan ve caminin hemen yanı başında şehid Ziya ül Hakkın mütevazı mezarını ziyaret edip, selam vermeden geçmek olmazdı…
Gerek kral Faysal ve gerekse Ziya ül-Hakkın Batı emperyalizmine karşı verdikleri onurlu mücadele ve bu uğurda hayatlarını feda edişleri, bugün bizler için ne büyük anlamlar içerdiğini daha iyi anlıyoruz…
İşbirlikçi hain rejimlerin ümmete musallat olduğu bir dünyada aziz şehidlerimizi hayırla anıyor ve arıyoruz… Hem de içimiz sızlayarak…
Biz Pakistan’a gitmeden dört gün önce Mevdudi’nin sağ kolu Mürşid Ahmed’in vefat ettiğini öğreniyoruz… Yeryüzündeki çınarlarımızı tek tek yitiriyoruz…
Toparlayacak olursak Pakistan toplumunun Türkiye’ye olan ilgisini iki isim üzerinden tanımlayabiliriz…
Bilinçli Müslümanların gündeminde Erdoğan…
Geniş halk kitlesinin gündeminde Ertuğrul dizisi var…
Hülasa Pakistan’ın pak yürekleri ile parlak bir gelecek düşledik…
Baipana Zindabad/Yaşasın Kardeşlik!
Kaynak: Milat Gazetesi