Modern zamanlarda insanın karizması çizilmiştir. Kutsala olan savaşı sözde kazandığını zanneden bu aklın(Doğu-Batı ayrımı yapmadan) insanlığı getirdiği nokta "Patolojik"tir. Acil olarak değer merkezli insanlık merkezlerinde incelenmeye alınmalıdır. Yoksa yeryüzünde imanlı, vicdanlı, insaflı kalan ve kirlenmemek için direnen, insanlık onuru için yaşayanlara da musallat olacaklar.
İnsan zihni kirlendi mi artık çöküş emaresi başlamıştır demektir. Kin ve nefretle beslenen dilsel söylemler, eylemsel davranışlar haddi zatında zulüm üretecektir. Başkası, öteki, onlar diye nitelendirmelerle gelen yaklaşım tarzları; kalıp yargıların içinde, kendince oluşturulan zihinsel örüntülere fazla anlam yükleyerek ortaya çıkardığı resmin; kendince haklı yargılarına yenik düştüğünden habersiz olarak kendinden olmayana yaptığı baskı, önyargı olarak ortaya çıkacaktır.
Burada önem arz eden husus; öteki kişiler-gruplar üzerinde oluşturulan olumsuz algının neden bu kadar çabuk kabullendiğidir. Bir toplumsal olayda veya bir konu hakkında fikir belirtilirken, kişilerin etnik-dini kökenlerine atıf yapılarak yapılan değerlendirmelerin sağlıklı bir yapı oluşturacağını kendince(onları tehdit algısıyla) oradan da hareketle yapması ne kadar inandırıcıdır. Kendi bulunduğu zemini ebedi gören, faniliği unutan bir ruh hali nasıl sağlıklı karar verecektir.
Topluma tehdit olan ötekinin varlığı değildir. Asıl tehdit öteki ile kurduğumuz ilişki biçimidir. Yabancı olması, farklı ırka tabi olması, farklı inancı yaşaması, farklı fikir belirtmesi aslında bizim içinde yaşam içinde var olma güvencemizdir. Farklı olanla yaşama becerisi, tahammül etme erdemi; bizatihi farklı toplumsal yapıların bir arada olduğu toplumların sağlığı-güvenliği için en önemli hususlardır. Bu toplumsal sigortaya(bir arada yaşama) olan güvencin sarsılması değişen-değişecek dünyada kendi gelecek yaşamımızda oluşabilecek tehditlerde bizzat bizlerinde ötekileştirme değirmenine su taşıdığımızın farkına varmak gerekir.
Kendi zaaflarımızı, korkularımızı başkası üzerinden test etmeye gerek yoktur. Her insan varlık açısından bir değerdir. Allah bizleri onları tanımlamak için, sınırlamak, ötekileştirmek için halife(sorumlu) olarak seçmiyor. İnsanları tanışmak, anlamak, kaynaşmak için bizlere fırsatlar sunuyor. Huzurlu ve mutlu bir toplum için iyiliği, güzelliği, erdemi birer nimet olarak hayatta bizimle beraber kılmaktadır.
Farklılıklar üzerinden oluşturulan olumsuz dil ve tavırlar, kapitalist bencil duyguların kendi yaşamına olan alanı kutsamasından ibarettir. Oysa kendimizin yaşam alanı özeldir, ama kutsi değildir. Çünkü kutsal alanlar ortaklık kabul etmezler. İçkinlik-aşkınlık ilişkisi söz konusudur. O yüzden dilsel anlamda kişisel alanın kutsal sayılması mecazidir. Oysa kişisel ve toplumsal alanlar özeldir. Paylaşıma(muhacir-ensar ilişkisi), gerektiğinde ortaklığa(eşler arası ilişki), gerektiğinde yardıma(dostluk ilişkisi), her zaman fedakarlığa(kardeş, ebeveyn-çocuk ilişkisi) açık olması gereken bir ilişki ve etkileşim biçimidir.
İnsanlıktan dem vuranlara önerimiz... Sizden olanların sayısal istatistiğine bakmadan ötekilerle olan iletişiminize bir göz atın. Kalıp yargılarını, önyargılarınıza bir göz atın. O zaman insanlığınız belli olacaktır. Yoksa Suriyeli gence yaptığınız açığa kavuşmayacaktır. Çanakkale şehitlerinin ne için öldüğü de asla anlaşılmayacaktır. Vesselam.