Ömer Naci YILMAZ

Tarih: 23.07.2024 05:59

NUH’UN GEMİSİNE BİNENLER ve GEMİDEN İNENLER

Facebook Twitter Linked-in

 

 

 

 

Hz. Nuh Peygamberimizin kıssası Kur’an-ı Kerim’de Hûd Sûresi'nde anlatılmaktadır. Nuh Peygamberimiz ilahi emir gereğince yeryüzünde bulunan bütün canlılardan, erkek ve dişi birer çift alarak gemisine aldı. Yeteri kadar yiyecek yükledi. Sonunda iman edenleri yanına alarak gemiye bindi. Oğullarından Kenan, “Tufan olursa, ben bir dağa sığınırım,” diyerek gemiye binmedi. Gemi belirlenen yere geldiğinde, “Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu.” denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cûdi’ye oturdu ve zalimler topluluğu için, “Allah’ın rahmetinden uzak olsun.” denildi. (11/Hûd, 44) Gemiye binenler kurtuldu, binmeyenler helak oldu.

Hz. Nuh Peygamberimizin döneminde kurtuluşun sembolü, ilahi iradenin emriyle yapılan gemiydi. İnsanın ve insanlığın kurtuluşu ilahi iradeyle mümkün olduğuna göre, bugün de insanlığın kurtuluşu yine ilahi iradenin ikramı olan Kur’an’a teslim olmakla mümkün olacaktır. Miladi 610 yılında Hira’nın zirvelerinde gelen vahiy ve vahyin kendisine geldiği Peygamberimizin öğretileri, Rabbimizin rızasına uygun bir şekilde iman edenleri elbette zirvelere çıkaracaktır. Tarihimiz, bu zirvelere çıkmış büyüklerimizin ve kurdukları medeniyetlerin varlığının şahididir. Bunun en belirgin göstergesi ise Müslümanların yayıldıkları dünyanın dört bir yanına bıraktıkları izlerdir. Maddi izler olabileceği gibi manevi izler de vardır. Okunan ezan kalbiyle dinleyen bir gayrimüslimi heyecanlandırıyorsa, duyduğu Kur’an gözlerini nemlendiriyorsa, Gazze’nin şehitleri yürekleri eviriyor, çeviriyor ve aslına rücu ettiriyorsa, işte bütün bunlar manevi izlerdir.

Teşbih yapacak olursak, insanlık deryasında yol alan ‘Kur’an Gemisi’ binenleri de binmeyenleri de heyecanlandırıyorsa, inanan ve inanmayan gözleri kendisine çeviriyorsa bu gemiyi doğru anlamak gerekmektedir. Bu geminin rotası, Rabbimizin rızası ve ikramı olan cennet olacaktır; buna inancımız ve imanımız tamdır.

Kur’an’la yıllarca hemhal olanların, bu uğurda bir ömür törpüleyenlerin yazdıklarıyla ve konuştuklarıyla içinde yaşadıkları toplumu ve insanlığı buna çağıranların şimdilerde bu gemiyi terk etmek üzere olduklarını görmek, gerçekten bir akıbetin felakete sürüklenmesini izlemek gibidir. İlahi reçetede kurtuluşun izlerini bulamayanların, birtakım insanların yazdıkları metinlerde bunu aramaları ne büyük bir fecaattir. Bu tespit, o metinlere olan düşmanlığımızdan değil, bizimkilerin onlara teslim olmasından kaynaklanmaktadır. Bir zamanlar bizlere, “Kur’an’a hangi samimiyetle yaklaşırsan, aynıyla Kur’an sana sırlarını açacaktır.” diyenler, bugünlerde beşerin metinlerinde boğulup durmaktadırlar. Kur’an gibi bir can simidini terk ettikten sonra neye sarılırsan sarıl, sonuç hüsran olacaktır. Oysaki bu metinlerde kurtuluşunu arayanlar, daha önceleri aynı akıbeti yaşamış; gemiyi terk etmiş, bir şekilde içinde bulunduğu vahametin farkına varıp silkelenmiş ve kendilerine gelmiş insanlarla bir çay muhabbetinde bile bir araya gelseler, gidişlerinin hiç de iyi bir gidiş olmadığını anlayacaklar ve yeniden Kur’an Gemisi’nde yerlerini alacaklardır. İlahi bir ikram olan ve elimizde bulunan Kur’an’ın bu çağda insanlığın kurtuluşunun sembolü olan bir gemi olduğu gerçeğini unutmayalım. Üstat Sezai Karakoç’un muhteşem tespitiyle bitirelim: “Her çağda, şartlar ne kadar ağır ve umutsuz olursa olsun, inananlar için muhakkak bir Nuh’un Gemisi vardır.” 

 

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —