"Ey Filist ülkesi Kenan, Rabbin yargısı sana karşıdır.
Hepinizi yok edecek RAB…
Ülkede yaşayan kimse kalmayacak."
(Sefanya, 2:5)
Musa’ya verilen “On Emir” de öldürmek, haksızlık, hırsızlık ve zulüm yasaklanır ve bir barış tablosu resmedilir:
“Kurtla kuzu bir arada yaşayacak, parsla oğlak birlikte yatacak, buzağı, genç aslan ve besili sığır yan yana duracak, onları küçük bir çocuk güdecek. Kurtla kuzu birlikte otlayacak ve aslan sığır gibi saman yiyecek, yılanın yiyeceği ise toprak olacak.” (İşaya, 65: 25)
Ve barış/kardeşlik o kadar vurgulanır ki:
“İnsanlar kılıçlarını çekiçle dövüp saban demiri, mızraklarını bağcı bıçağı yapacaklar. Ulus ulusa kılıç kaldırmayacak, savaş eğitimi yapmayacaklar artık.” (Mika, 4: 3)
Pekâlâ bunca barış kardeşlik eksenli metinlere rağmen tarih boyu İsrail oğullarının bir argüman olarak şiddeti kullanması ve Yahudiliğin şiddet üzerine kurulmuş bir din olması bir çelişki değil midir?
Acaba Yahudiliğin kutsal kitabı Eski Ahit barış ve kardeşliği emretmekte iken İsrail oğulları bunu anlamayıp, yanlış algılayıp teviller yaparak kendi hevaları doğrultusunda şiddeti meşrulaştırdılar mı?
Yoksa tam tersi Eski Ahit tanrısı Yehova, despot kindar acımasız bir Tanrı mı?
***
Yahudilik hem etnik hem de dini bir kimlik.
Tanrı tarafından “seçilmiş kavim” olduğuna inanan her Yahudi, farklı olan her insanı doğal olarak ötekileştirir.
Yahudi tanrısı Yehova, bir Kral Tanrı’dır.
O tahtı, hazineleri, orduları, yazıcıları, halkı, kulları, elçileri, emir ve yasakları, hukuku, kanunları, mahkemesi, hapishanesi ve ceza konseyi olan bir Tanrı’dır.
Tüm insanlık Onun seçkin kavmi İsrailoğullarına hizmet etmelidir.
Eski Ahit Yehova’yı “Baba” olarak adlandırır.
Ve babanın bir öz bir de üvey evlatları vardır.
Baba, elçileri vasıtası ile gönderdiği dinsel metinlerde öz evlatlarına her öteki olanı terbiye etmelerini ister.
Bunu sağlamak adına şiddeti meşrulaştırır, önerir, hatta emreder.
Öyle ki Yehova, ordular kumandanı olan bir savaş Tanrısıdır.
Yahudiler dışında hiç kimseye küçücük bir merhamet kırıntısı taşımayan bir klan Tanrısı...
Bundan müteşekkil Yahudi olmayanların ruhunun daha alt seviyede olduğuna inanılır.
Ve Eski Ahit’te Yahudi savaş hukukuyla ilgili olarak şu metinler dikkat çeker:
“Bir kente saldırmadan önce barış önerin. Kabul eder, kapılarını size açarlarsa, kentte yaşayanların tümü sizin için köleler gibi çalışacak, size hizmet edecekler. Ama barış önerinizi geri çevirir, sizinle savaşmak isterlerse, kenti kuşatın ve teslim alınca orada yaşayan bütün erkekleri kılıçtan geçirin. Kadınları, çocukları, hayvanları ve kentteki her şeyi yağmalayın. Tanrınız Rabbin size verdiği düşman malını kullanabilirsiniz. Yakınınızdaki kentlerin tümüne böyle davranacaksınız. Tanrınız Rabbin size miras olarak vereceği bu halkların kentlerinde nefes alan hiçbir canlıyı yaşatmayacaksınız tümüyle imha edeceksiniz.” (Tesniye, 20: 10-18)
“… Onlara şöyle yapacaksın: Mezbahalarını yıkacaksın ve dikili taşlarını parçalayacaksın ve onları balta ile keseceksin ve onların oyma putlarını ateşte yakacaksın… Ve Allah’ın Rabbin sana teslim edeceği bütün kavimleri bitireceksin, gözün onlara acımayacak...” (Tesniye, 7:16)
Başka bir diyalogda Musa altın buzağıya tapanların durumuyla ilgili olarak Tanrı’dan aldığı emirlerin yerine getirilmesini isterken şu ifadeleri kullanır:
“…Musa şöyle dedi: “İsrail’in Tanrısı Rab diyor ki herkes kılıcını kuşansın. Ordugâhta kapı kapı dolaşarak kardeşini, komşusunu, yakınını öldürsün…” Levililer Musa’nın buyruğunu yerine getirdiler. O gün halktan üç bine yakın adam öldürüldü. Musa: “Bugün kendinizi Rabbe adamış oldunuz. Herkes öz oğluna, öz kardeşine düşman kesildiği için bugün Rab sizi kutsadı.” dedi. (Çıkış, 32: 27-29)
Musa’dan sonra gelen ve İsrail oğullarını kutsal topraklara ulaştıran Yeşu hakkında ise şu anlatılara yer verilir:
“Kadın erkek, genç yaşlı, küçük ve büyükbaş hayvanlardan eşeklere dek, kentte ne kadar canlı varsa, hepsini kılıçtan geçirip yok ettiler.” (Yeşu, 6: 21)
Yine Peygamber Samuel İsrail Kralı olarak atadığı Saul’a şöyle demektedir:
“Şimdi git, Amaleklilere saldır. Onlara ait her şeyi tamamen yok et, hiçbir şeyi esirgeme. Erkek, kadın, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür.” (Samuel, 15: 2-3)
Yine kutsal metinlere göre Yahudiliğin önemli figürlerinden Kral Davud bir bölgeye saldırdığında, kadın erkek demez, kimseyi sağ bırakmazdı…
Yine Yehova, Yecüc Mecüc ile yapılacak dünyanın sonundaki savaşta sadece canlıları değil dağları ve taşları da hedef alır ve her şeyi yerle bir eder…
Öyle ki, Yahudiliğin kutsal metinlerinde şiddet yadırganmamış, Tanrı’nın emriyle meşrulaşmış ve bunun sonucunda İsrail oğulları tarihi kin öfke intikam ve savaş tarihi olmuştur.
Taşlayarak öldürme, yani recmetme, kılıç ve mızrak gibi kesici ve delici aletlerle parçalama, asma, boğma ve yakma gibi öldürme argümanları muharref Tevrat’ta bolca kullanılır.
Hülasa, Yahudilikten bir barış ve sevgi mesajı çıkartmak olanaksızdır.
***
Sonuç olarak; geçmiş tarihe baktığımızda tüm insanlığı sükûnete ve huzura çağırması gereken çoğu din, elçilerin ölümünü müteakip tahrif edilerek etnik çıkar ve menfaatler doğrultusunda birer kavga ve şiddet içeren metinlere dönüştürülmüştür.
Yani tahrif edilerek değiştirilerek orijinalinden saparak…
Bu yapılarken hem de tanrı adına onun emirleri imiş gibi…
Bu da sonuçta mutlak olarak orijinal metinlerde bir barış kitabı olan Eski Ahit’i ve onun tanrısı Yehova’yı, kitabın tahrifinden sonra bir canavara dönüştürerek bir savaş tanrısı, şiddet tanrısı; bir kavmin, bir ırkın kendi tanrısı haline getirmiştir.
Onu bir “nefret kitabı” siluetine büründürmüştür.
Bir ölüm tanrısına…
Ve onların kutsal kitapları ötekini yok etmeyi emrediyor.
Yahudiliğin Kudüs merkezli kutsal topraklarının sınırları ve bu sınırların kıyamete kadar kutsal olduğu savı ile Tanrı tarafından bu sınırların çizildiğine olan iman, bugünün dünyasında İsrail oğullarının hukuk tanımazlığının, bebek kadın çocuk yaşlı demeden katliama varan acımasızlığının altında yatan en büyük nedendir.
Filistinli ölümlerinin sıradanlaşması, normalleşmesi, geleceğin dünyasına dair iyi umutlarımızı öldürürken, modern batının tüm insanlığın gözü önünde bu ölümleri teşviki de batılı siyasal/ekonomik/felsefi modellerin insanlığın hiçbir derdine deva olamayacağını gösteriyor.
Çünkü batılı kapitalist hayat tarzı sadece bencil insanlar üretiyor.
Bu toplumlarında yaşayan bireyler, sadece madde eksenli yönelişler üzerinde yoğunlaşıyor.
Tüm dünyanın üç maymunu oynayan suskunluğu ve ikiyüzlü bencil siyaseti her gün ölü bedenlerin atıldığı çukurlara yeni bedenler ekletiyor…
Acı olansa tüm İslam coğrafyasında meydanlar “kahrolsun İsrail” sloganları ile inlerken, Kudüs’ü satan Müslüman kralların, ABD ve İsrail ile milyonlarca dolarlık anlaşmalar yaparak dostluk selfileri çekmesi…
İlgisiz bakışlarla, ümmetin doğal kaynaklarına çökerek yaptırdıkları yeşil saraylarında tahtlarına yaslanarak yaşananları izliyor olmasıdır…
Selam ve dua ile…