Allah’ın her emrinin bir amacı, bir nedeni vardır. Bu ibadetlerde de, yasaklarda da böyledir.
En büyük ibadetlerden biri olan namazın amacı “kişiyi kötülüklerden sakındırmak” (Ankebut, 29/45) içindir.
Zekât da öyle, “insanları arındırır.” (Tevbe, 9/103)
Orucun da amacını, nedenini söylemiş Kur’an,”Umulur ki takvaya kavuşursunuz.”(Bakara, 2/183)
Müminler ibadetlerdeki amaçları görmezden gelmiş, umursamamış, önemsememiş. Daha çok nasılı üzerinde titizlik göstermiş.
“Türk milleti asker millettir” denir ve bununla övünülür. Asker demek disiplin demek, düzen, intizam, titizlik demek. Kendinden bir üstün emrini dinlemek demek.
Yürüyüşün bir nizamı olacak. Merasim yürüyüşünde kollar omuz hizasına kadar kalkacak, başın dik, göğsün ilerde, ayaklar küt küt yere vuracak. Rahat durumunda ayakların açılışı ve açısı belli olacak. Hazır olda topuklar bitişecek. Sağa, sola, arakaya dönüşte kurallara uyulacak. Komutan emir vermişse, sormadan, sorgulamadan, “neden” demeden, “baş üstüne” denecek. Zaten adı belli, emireri.
Türk milletinin ruhuna işlemiş bu askeri sistem, ibadetlerde de kendini göstermiş. Diyeceksiniz ki “ne sakıncası var, ibadetlerin titizlikle yapılması güzel değil mi?” İyi de bu aşırı titizlik, amacı buharlaştırıyor. Gerekçe kayboluyor. Hem Allah, emir eri gibi bir kul istemiyor. Taklidi değil, tahkiki iman istiyor.
Namaz kılarken hareketlere çok ama çok titizlik gösterilmiş. Tekbir alınırken eller ne kadar kaldırılacak, kulak hizasına dikkat, başparmak kulak memesine dokunacak. Sağ el, sol elin üstüne göbek üstünde bağlanacak. Rükûda yere paralel eğilecek, iki ayak arası açıklığına dikkat edilecek. Secdede ellerin nereye konuluşuna; alnın ve burnun yere birlikte değmesine; otururken ayak parmak uçlarının kıbleye dönük olmasına; eller dizler üzerindeyken açıklığının ne kadar oluşuna titizlikle uyulacak. Sağa sola selam verirken baş ne kadar çevrilecek bilinecek. Ne kadar dikkat, o kadar sevap.
Peki nerede kaldı Allah’ın huzurunda olduğunu hatırlamak, okuduğun ayetlerin anlamını düşünmek, yaptığın yanlışları hatırlayıp tir tir titremek. Bu yanlışları bir daha yapmamak için tövbe etmek, Allah’a söz vermek. Nasıl kılacağını düşünmekten, neden kıldığını anlamaya fırsat kalmazsa, bu namaz nasıl kötülüklerden korunmaya vesile olacak?
Oruç da böyle.
Yıllardır sorulan sorular hep orucun nasıl tutulmasıyla ilgili.
Sahura erken kalkmak, daha mı sevap?
Son suyumuzu içerken ezan okunursa, orucumuz bozulur mu?
Sahura kalkmazsak, sevabımız azalır mı?
Sahura kalkmadan niyet etsek, olur mu?
Denizde yıkanmak, orucu bozar mı?
İğne vurdurmak, orucu bozar mı?
Diş fırçalamak, orucu bozar mı?
Sakız çiğnemek, orucu bozar mı?
Dişlerimizin arasında yiyecek kalırsa, orucumuz bozulur mu?
Abdest alırken ağzımıza aldığımız su, orucumuzu sakatlar mı?
Burnumuza su çekmek, sakıncalı mı?
Fazla uyumak, orucun faziletini azaltır mı?
Unutarak yemek, orucu bozar mı?
Bilerek orucu bozmanın cezası nedir?
Kaza orucu nedir?
Keffaret orucu nedir?
“Süleyman Ateş ve bazı hocalar, bilerek de olsa orucu bozanlara 61 gün oruç tutma cezası verilmez. Bu uygulama yanlıştır” diyorlar, hocam siz ne diyorsunuz?
Orucumuzu suyla mı, tuzla mı, yoksa hurmayla mı açmak, daha faziletlidir?
Pahalı hurmayla açmak, israf sayılır mı?
Ucuz hurma, oruca saygısızlık anlamına gelir mi?
Bize sahta kaya tuzu satanın orucu kabul olur mu?
PH değeri yüksek su içmek, orucumuzu da daha değerli kılar mı?
Ramazan pidesinin kokusu oruç bozar mı?
Buna benzer sorular televizyondaki hocalara sorup durulur, onlar da ciddi ciddi cevaplar verir.
Bu hocalar “yeter artık, biraz da neden oruç tutarız tarzı sorular sorun?” demez.
Biz soralım:
-Neden oruç tutarız?
Cevabı Kur’an’da: “umulur ki takvaya kavuşursunuz.” (Bakara,2/183)
Takva, sorumluluklarını hatırlama, insan olmanın gereklerini yerine getirme. Allah’ın seni gördüğünü, sana şahdamarından daha yakın olduğunu bilmen, sağında ve solundaki meleklerin her yaptığını kayda aldığını unutmadan hareket etmen. Bu şuurla güzel işler, doğru işler, salih işler yapman.
Çevrene tebessümü eksik etmemen.
Gücün yettiğince mazluma arka çıkman.
Zalimin karşısına dikilmen.
Düşkünün, yoksulun yardımına koşman.
Gönül alman.
Dostlarını hatırlaman, yakınlarına daha da yaklaşman.
Uzak yakın akrabana, komşuna, yolda kalmışa kol kanat germen.
Düşmanına bile güven vermen.
Doğruluğundan kuşku duyulmayan bir kişilik için çaba sarfetmen.
Hoşgörülü, mütevazı, alçak gönüllü olman.
Cimri değil cömert, korkak değiş cesur, karamsar değil iyimser olman.
Güzel, tatlı, alçak sesle konuşman.
Kibar, doğru, hakikati konuşman.
Çok değil az ve öz konuşman.
Şirkten uzak durman.
Ölümü hatırlaman.
Kusurlarına tövbe etmen.
Allah’ın verdiği nimetlere şükretmen.
Yalnız Allah’a kul olman ve sadece O’ndan istemen.
Hakkı batıl ile karıştırıp, hakkı gizlememen.
İyilikleri yaymak, çirkinlikleri yasaklamakta sabırlı olman.
“Hep bana, hep bana” dememen.
Kendine yapılmasını istemediğini, başkasına yapmaman.
Kendin için istediklerini, başkaları için de istemen.
Allah’ın kitabına sımsıkı sarılman.
Kitabı kendine rehber edinmen.
Dünyaya kanıp, ahireti unutmaman.
Çıkarın için, ayıya dayı dememen.
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dememen.
Nemelazımcı olmaman.
Takva sahibi, sorumluluk şuuru taşıyan bir kişinin özelliğidir bunlar. Oruç bu özelliklere kavuşmaya, takvaya erişmeye vesile olursa, amacına ulaşmış olur.
Oruçlu, nasıla değil, nedene yoğunlaşmalı.