Hile, tuzak, kumpas?
Beşerileşme sürecinin kirlenme kavramları.
Kimi ?yüce amaçlar? daha bir kutsanınca başvurulan usul ve yöntemlere ait kavramlar.
Kutsallar şekil değiştirdikçe de içi doldurulup boşaltılan kavramlar?
Tarihte beşer tarafından üretilen en büyük kutsal ?yüce devlet? veya ?kutsal iktidar? olmuştur. Adı geçen kutsalı korumak için de her yer savaş alanı ve her savunma yolu meşrudur!
Düz mantıkla dayanak aramak kolaydır artık.
?El-Harbu hud´atun? sadece ?savaş hiledir?, şeklinde ele alınabilir mi? Hud´a için daha sağlıklı metin araştırması yapıldığında, hileden farklı bir yaklaşım olduğu ortaya çıkacaktır. Ne yazık ki savaşta olma ruh hali buna engeldir ve kolayı seçen insan, beşerileşme eğilimi ile ?hileyi? tercih etmektedir.
?En büyük günahlar, Allah´a şirk koşmak, ana babaya isyan ve yalan söylemek ,yalancı şahitlik yapmak? şeklinde sıralanır. ?Hile yapan, aldatan cehennemdedir?, ?Aldatan bizden değildir.? ? Hadis kitaplarında bu ve benzeri hadisleri bulmak mümkündür? Yalın halde böyle ama savaş söz konusu olunca durum değişir!
Savaş birçok olumsuzu olumlar!
Yalan söylemek zinhar kabul edilemez ama savaş şartları hariç!
Kutsalcı kafa ?hud´a?ya ?yanıltma, şaşırtma ve şüpheye düşürme? savaş stratejisinin en genel geçer tedbir kavramları açısından bakmak istemez. Genel geçer manalar en doğru manaları verirken, ?sürekli bir savaş psikolojisiyle bakıldığında?; yalan, hile, oyun, düzen, dalavere, desise, hainlik, vefasızlık, güveni kötüye kullanma gibi anlamlar Müslümanın kişiliğine siner zamanla? Değişik bir ifadeyle Allah Teala´nın Müslüman için belirlediği davranış modelleri, yerini salt beşeri davranış modellerine bırakır. Allah tarafından, yeryüzünün adil şahitleri olarak tanımlanan Müslümanlar, bırakın adil şahitler olmayı, yeryüzünün en güvenilmezleri oluverirler. Bir daha da bu kötü sicillerini temizleyemezler.
Savaşı insanın başına gelen ?en büyük musibet? kabullendiğimizde ?Onlara bir musibet isabet ettiğinde ?Biz Allah içiniz ve dönüşümüz O´nadır? derler.? (Bakara-156)
Musibetin büyüklüğü ne olursa olsun insan hayatının ?Allah için? olduğu ve dönüşün de O´na olacağı bilinci? Allah´ın huzuruna gittiğinde izahı sağlam olsun. Alnı pak, yüzü aydınlık olsun?
Peki; hile, tuzak, kumpas vb. için en sağlam referans olan Kur´an´da meselenin özü nedir?
Konu ile alakalı olarak Kur´an´da ?keyd?, ?mekr? ifadelerine de rastlamak mümkündür.
?Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. (Al-i İmran:54) (Bkz. Bu ayette ?mekr? geçmekte)
Savaş meselesi ne olacak?
Çağdaş Lider Aliya İzzet Begoviç´in şu sözleri kayda değerdir: ?Geleceğimizi geçmişimizde aramayacağız. Kin ve intikam peşinde koşmayacağız. Ben Avrupa´ya giderken kafam önümde gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsala saldırmadık. Oysa onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Avrupa´nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına? Batıya adaletten başka borcumuz yoktur??
Bir gün askerlerden biri gelip kendisine ?Onlar bizim kadınlarımıza tecavüz ediyorlar, onlar bizim kadınlarımızı, yaşlılarımızı ve çocuklarımızı öldürüyorlar, buna bigâne kalamayız, dediğinde ? Sırplar bizim öğretmenimiz değiller? dedi.
Savaş meselesinde de ahlakilikten, hukuktan vazgeçilemez?
Müslümanların savaş hazırlıklarını kusursuz yapmaları, tedbirlerini mükemmel formüle etmeleri, düşmanlara karşı (Allah´ın bilip inananların bilmedikleri de dâhil) hazırlıklar yapmaları bir emir olarak bellidir.
?Ey iman edenler, tedbirinizi alıp, küçük birlikler hâlinde, yahut topluca savaşa gidin.?(Nisa-71)
Stratejiler, taktikler, sır saklama, temkinli olma, teçhizat ve kalifiye eleman hazırlığı elzemdir. Bunda ahlakilik de esastır. Ahlakiliğin bir hukuka bağlı olduğunu, savaş da dâhil her reel durumun bir hukuku bulunduğunu bilmeliyiz zira sapma meselesi aksi halde filizlenmektedir.
?Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah´ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah´ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez.?(Enfal :60)
Bireyler ve toplumlar Allah için var olduklarını ve Allah´a döndürüleceklerini unuturlarsa kendileri de keyd ve mekr üretmeye kalkarlar. Yalan başta olmak üzere yüz kızartıcı iftira, arkası boş mesnetsiz haller cazip gelmeye başlar. Güncel deyimle, Makyevelizim; çeşitli kimlik, görünüm ve gerekçeler eşliğinde ağırdan ağırdan meşrulaşmaya başlar? Amaca götürücü her yol cazip görülür. Beşer tarafından üretilen iktidar veya güç kutsalı için, savaş da dâhil, her kirli yol meşru algılanmaya başlar? Masum korunamadığı gibi değerler de ayak altı olur. Düşman üretme işi güç ve iktidarın selameti için ?tek yol? algılanır. Zulüm kurumsallaşır ki iş daha da çetrefil duruma gelir. Zira insan fıtratı açısından düşmanlık kavramları da Kur´an´da genişçe tanımlanmışken ?düşmanlığın sadece zalime karşı yapılacağı? müsaadesi ile çok yönlü çatışmaların fitilini ateşlemiş olur.
Görüntüde dindar, ama zulümde emsalsiz iktidarlara tarihte rastlamak mümkündür. Bu tür iktidarların ne tür yıkımlara yol açtıkları ve dalga dalga günümüze nasıl etki ettikleri de açıktır.
Hile, tuzak ve kumpas hallerini tarz seçen şeytan, Sırat-ı Mustakim üzerinde oturarak inananlara her taraftan vesveselerle yaklaşıp onları ?doğru yolun dışında? bir kavgaya sürüklemek ister. Onları, zafer çığlıkları eşliğinde, doğru yolun dışındaki kayalıklarda, uçurumlarda kendisini kovalayanlar haline getirmek ister. Farklı bir ifadeyle çalışmadan kazanma hesapları yapan, sabretmeden başarı düşleyen, kestirmeden yol alanlar haline getirerek, Akabe´nin sarp yokuşundan vaz geçirmeye çalışır. Oysa Allah Akabe´yi, yani sarp yokuşu tavsiye etmişti.
Gücü veya iktidarı kutsayanların tanıdık hallerinden olan hile, tuzak ve kumpas gücü veya salt otoriteyi putlaştıranların amelidir.
Her şeyi güce bağlamayanların aldıkları tedbirler, çabalar, hazırlıklar dâhilinde sayıca az dahi olsalar teslimiyetlerinin hatırına nice kalabalıklara galip geldikleri Allah´ın bir kanunu olarak ortadayken ( Bakara-249) kendilerini otorite veya güçle özdeşleştirenler ve hayali kutsallar dayatarak tehditler eşliğinde çatışmalar çıkaranlar, düşmanlar üretenler çok fazla yol alamamışlardır. Onurlarını kaybederek bir yerden sonra rezil rüsva olmuşlardır. Zira bu mantık Sünnetullaha uygun değildir. Çünkü hesaba dâhil edilmesi gereken Allah devre dışı bırakılmıştır.
Peki, hakikat nedir?
?Ey iman edenler! Allah´ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da, Biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah ne yaptığınızı çok iyi görmekteydi.? (el-Ahzâb, 9)
?Allah, o inkâr edenleri hiçbir fayda elde edemeden öfke ve kinleri ile geri çevirdi. Savaşta Allah müminlere kâfi geldi. Allah güçlüdür, mutlak galiptir.? (el-Ahzâb, 25)
Allah´ı kâfi görmeyen, ama hayırları kendi otoritelerine bağımlı gören, kendileri olmazlarsa her şeyin yok oluvereceğine inanan, kendileri üzerinden sağlanan tüm kazanımların ayakaltı olacağına inanarak kendi otoritelerini ilahlaştıran sapık mantık doğal olarak her türlü olumsuzu olumlu görmek ve göstermek çabası gösterecektir.
Caiz olan yalanların adedi ve türü artacak, savaş/mücadele hileyle eşitlenecek, kendi dışındakilere karşı her yol mubah olacak, yemin üzerinden ayak çelmeler artacak, kazanımlar için gerekirse rüşvet de dâhil tüm kirli kanallar sonuna kadar açılacak? Derken, ?Hile-i Şer´riyye? neyi gerektirirse yapılarak anlatılacak ki inandırıcılık artsın!
Yazımızın başlığı ile ilintilersek, diyebiliriz ki Müslümanın hayatında hile, tuzak ve kumpaslara yer yoktur.