Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


MUSTAFA AYGÜN


MİLLİ EĞİTİM POLİTİKALARINA GÜVEN SORUNU

Kaybolan güveni sağlamak ise uzun zaman alacaktır. Yüzlerce defa hayal kırıklığına uğramış, öğrenilmiş çaresizlik girdabına düşmüş büyük bir camiayı ikna etmek kolay olmayacaktır. Eski Bakan Ziya SELÇUK sayesinde güzel, edebi ve etkileyici söze dayanan bir politikanın icraat ile desteklenmediği zaman, kısa bir süre sonra etkisini yitireceğini anlamış olduk.


İstanbul’un eski taksicilerinden görmüş, geçirmiş hayat mektebini sonuna kadar okumuş, kitabın ortasından dobra dobra konuşmayı seven bir amcamız vardı. Bir gün vergi meselesi üzerine sohbet ederken “Bu ülkede vergi vermek amiyane tabirle enayiliktir. Çünkü en geç on yılda bir af çıkar. Vergisini zamanında kuruşu kuruşuna ödeyenler her zaman pişman olur.” demişti. Ben bu düşüncesine ahlaki erdemler üzerinden cevap vermek için çabalayıp durmuştum. Benim dizginlenemez çabamı görünce bana baktı ve şöyle dedi; “Bir gün sen de anlarsın …”

Amcam devletini, milletini sevmiyor muydu? İnanın hayatımda gördüğüm en vatansever insanlardan biriydi. Ama hayatın bir gerçeği var. Hayat tecrübesi ona Türkiye’nin vergi politikalarına güvenilmeyeceğini belki de onlarca kez göstermişti.

Bu sebeple tecrübe konuştuğunda susmayı bilmek gerekir…

Bu ülkenin milli eğitim politikaları da ekonomi politikalarından farksızdır. Ama bir farkla; birinde maddi varlıklar, diğerinde evlatlarımız heba oluyor. Maddiyatı öyle veya böyle bir şekilde telafi edebilirsiniz. Ancak heba edilen neslin telafisi yoktur. Gençlik cevheri söndükten sonra bir daha kolay kolay alevlenmez.

Eğitim alanında istenen ve özlenen başarının yakalanamamasındaki ana etmen, güven unsurunun önemsenmemesidir. Güven hem bireysel hem de toplumsal planda ilişkinin temel harcıdır. Hükümetten hükümete hatta bakandan bakana değişen ve birbiri ile çelişen eğitim politikaları, eğitim alanında yapılan düzenlemelere ve işlere güveni yok etmektedir. Daha da önemlisi sonradan yapılan her düzenlemeye kuşku ile bakılmasına sebep olmaktadır. Güvenmediğiniz, kuşku ile yaklaştığınız hiçbir işi benimseyerek yapamazsınız. Dostlar alış-verişte görsün anlayışı ile yapılan her işte ise fayda çoğunlukla minimum düzeyde kalır.

Dünyada eğitim alanındaki gelişmeleri takip etmek, ülkenin eğitimini konjönktöre göre ayarlamak çağın gerisinde kalmamak açısından önemlidir. Eğitimi yap-boz tahtasına çevirmek ile dünyadaki gelişmelere ayak uydurmak arasında ise ince bir çizgi vardır. On yıl ilk okuma yazma öğretiminde bitişik eğik yazı kullanması gerektiğini hararetle savunduktan sonra bir sabah, isteyen öğretmenler bitişik eğik yazı ile öğretim yapsın, istemeyenler yapmasın derseniz; eğitimin rehberlik ve denetim sistemini alt üst edip hem resmi hem  de özel kurumları denetimsiz hale getirirseniz; atamalarda “referans” en önemli kıstasınız olursa; eğitimde nitelikten çok niceliğe önem verirseniz; sınav sistemini üç-beş yılda bir değiştirirseniz; dershaneleri kapattık deyip  adı dershane olmayan dershanelere göz yumarsanız; çalışan ile çalışmayanı ayıracak performans ölçütleri  belirlemezseniz; okula gelen her öğrenciye sınıfını geçirtirseniz; çalışanlarınıza nitelikli hizmet içi eğitim vermezseniz; öğrenci ve öğretmenleri kobay gibi hissettirirseniz  … bu çizgiyi aştınız demektir.

Hem maddi  (öğretim boyutu) hem de manevi  (eğitim boyutu) alandaki çöküşte, eğitim politikalarının katkısı inkâr edilemez noktaya ulaşmıştır. Gazetelerin üçüncü sayfalarını kaplayan öfke, kızgınlık ve şiddet haberleri ile YKS’de 23.500 kişinin sınıf puan bile alamaması söylediklerimizin ispatıdır.

Millî Eğitim Bakanlığı idarecilerin, öğretmenlerin, velilerin ve toplumun tüm kesimlerinin güvenini yeniden kazanacak politikalara ağırlık vermesi, bundan sonra uygulayacağı politikaların başarısı veya başarısızlığı üzerinde derin bir etkisi olacaktır. Kaybolan güveni sağlamak ise uzun zaman alacaktır. Yüzlerce defa hayal kırıklığına uğramış, öğrenilmiş çaresizlik girdabına düşmüş büyük bir camiayı ikna etmek kolay olmayacaktır. Eski Bakan Ziya SELÇUK sayesinde güzel, edebi ve etkileyici söze dayanan bir politikanın icraat ile desteklenmediği zaman, kısa bir süre sonra etkisini yitireceğini anlamış olduk.  

Peki, Millî Eğitim Bakanlığı ne yapmalı? Öncelikle Sağlık Bakanlığında olduğu gibi bir bilim kurulu oluşturulmalı. Bilim kurulu halktan ve toplumun çeşitli katmanlarından gelecek verilere, dünyadaki gelişmelere ve ülke gerçeklerine göre eğitim politikalarını belirlemelidir. Eğitim politikalarının belirlenmesindeki şu anki çok başlı görüntü, güveni zedelediği gibi karar almayı da güçleştirmektedir. Halbuki eğitim alanında yapılması gereken işler için bu toplumun kaybedecek bir dakikası bile yoktur.

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR