Bazı elzemleri ciddi ciddi düşünmenin, gerçek anlamda dert edinmenin vaktidir. Soru şu: Çocuklarımızın istikameti ne, bunda etkin olan ve belki de sorumlu olan kim?
Sürekli egemen erklerin yön vermeye çalıştığı bir dünyada çocuklarımızın iliştiği, tünediği bir yer, ufkunu mu, yoksa yön verecek bir nesil olma takatini kendilerinde bulacakları bir ufuk mu kazandıracağız.
Resulü Ekrem?in dimağı ter-u taze gençler için: ?Onları toprak gibi bulursunuz.´ Buyurduğu gibi mi yaklaşacağız? Ektiğimiz tohumun sağlıklı bir İslami, insani, irfani bir gelecek ve nesil inşa eden, bilinç ve hikmet yüklü kuramlar mıdır, yoksa onları, yutturulmuş türedi bilgi, kuram ve ekollerin sağanağına mı terk edeceğiz?
Bu tevekkürü ve tezekkürü tez elden yapmazsak, gençlerimiz teknelerimizdeki maya olur mu, başaklarımızdaki daneye dönüşür mü?
Umursamazlığımız ve tembelliğimiz değilmi ki nesillerimiz Einstein?in: ?Bilmenin temel harcı olan, hayal etmektir.´ Vecizesinde olduğu gibi ufuk ve hayal kavramlarıyla bir türlü tanışma becerisi gösteremiyorlar.
Ufuk ve hayal etmeyi beceremeyen gençlerimizin, derisini değiştiremediği için ölen tabiri caizse yılanlar misali ölü düşüncelerin pençesinde heba olurken, bu veciz sözü söyleyen Nietzsche´ye hak vermeden edemiyoruz.
Bu nedenle öğrencilerimizin (gençlerimizin) bizler tarafından şarj edilmeye ihtiyaçları var. Bunu, gerekirse onlara rağmen yapmalıyız. Bu takati ve ideali kendimizde taşımalıyız, ancak onları şarj etmek için de bizlerin güçlü voltajlara sahip olmamız gerekir. Bu donanımımızın olup olmadığını da test etmemiz gerekir. Eğer yoksa hemen harekete geçmemiz gerekir.
Ayrıca bu yükümlülüğümüzü kimseye tevdi edemeyiz, sorumluluklarımızı kimseye bırakamayız. Voltajlarımızı güçlü tutarsak, maalesef çoğunluğu saman misali yerde yatan, zihinsel çürüme yaşama tehlikesi yaşayan gençlerimizin algı ve idraklerini açacak, yalımlarını tutuşturacak şimşekler olma dirayetini gösteririz. Ancak, ideallerimiz olursa?
Gençlerimize ufuk verme eylemini bir sanatçı titizliğiyle, kavrayışıyla, idrakiyle ve de bir zanaatkarın inceliği ve özverisiyle işlememiz, yani ortaya yüreğimizi koymamız gerekir.
Yüreğimizi neden ortaya koymamız gerekir, çünkü onları bir sanatçı duyarlılığı ve zanaatkar inceliğiyle eğitmezsek onlara katlanmak zorunda kalırız.
Tüm bunları yaparken şu önemli nüansları da gözetmeliyiz. Unutmayalım ki dine yönelişin artması ,yanılsaması kadar dindarlıktan ve hikmetdarlıktan uzak yaşantının da toplum hayatımızda arttığını gözardı etmemeliyiz. Bu tehlikeyi bertaraf etmek için medeniyet değerlerimize dönerek, değer tekelleri oluşturmamız lazım. Bunu yapmazsak : ?Ağaçtan kopan yaprağın kaderini artık rüzgar belirler.´ Vecizinde olduğu gibi tarihin dehlizlerine savrulabiliriz.
Nasıl bir basiret bağlanmasıdır bilmiyorum? Hafsalam da almıyor , nasıl bir tefekkür(süzlük)tür ki asırlık planları ufuk etmesi gereken gençlerimizi test ile tost arasında sıkışacak hale getirdik. Bu sistemi gençlerimiz mi öngördü yoksa basiretsizliğimizin , ufuksuzluğumuzun, mangalda kül bırakamayan egolarımızın neticesi midir?
Bunun neticesini ve bedelini kendimize tez elden sormazsak, gençlerimize ödetmek zorunda kalırız ki buna hakkımız yok, tarih karşısında, zannımca haddimiz de değil.
Her şeyden önce, bu hataları telafi edecek ilkeler, kuramlar geliştirmeliyiz. Süreçlere göre hareket ve tavır belirleme kolaycılığımız bizi, ufuksuz, tasasız bıraktığı gibi, maalesef bu talihsizliği gençlerimize de miras (kader) olarak dayattık. Başka ne bekliyordu ki, ilkesi olmayanın ufkunun da olmayacağını zahmet edip tefekkür etmedik ki, sonuç olarak Gandhi ´nin : ?Düşüncenize dikkat edin söze, sözünüze dikkat edin davranışa, davranışlarınıza dikkat edin kadere dönüşür.´ İlkesinde (vecizesinde) olduğu gibi bir sonuca varılır ki o zaman İslam ümmetinin bu savrulmasının, darma dağınıklığının sebebini daha iyi anlarız.
Velhasıl gölge hayatların, ısmarlama kuramların esiri olmayacak bir özgürlük algısını benimsemiş güneşin her gün onlar için doğduğunu, onları, selamladığının umudunu gençlerimize biz öngörelim ki, içi geçmiş bir yığına dönüştürülmüş gençlerimiz , neyin karşılığı ve kimin bakiyesi olduklarının idrakine varacak yalımın kendilerinde saklı olduklarını keşfedebilsinler . Yoksa gençlerimiz ; bence bizim eserimiz olan karadeliklerini kapatamazlar.
Bu dirayet ve muhakeme edebilme yetisini gösterirsek o zaman nesillerimiz , yüreklerinin çapının, ufuklarının çapı kadar olduğunu fark edeceklerdir. Yüreklerinin kalibresinin gücü, evlerini, ellerini ,ceplerini açık tutan bir medeniyetin bakiyesi olduklarından kaynaklandığını ve erdemliliklerinin de buradan geçtiğini hatırlayacaklardır.
Tüm bunları başarmak tabi ki kolaydır. Eğer sihirli olan silahımızı, yani sevgiyi kuşanırsak . Unutmayalım ki sirke satan adamı, bal satan adamdan daha çok kar ettiren sevgi sermayesidir. Çünkü öğretmenin, yönlendirmenin, kavratmanın anahtarı kalbe dokunmaktır. Özgürlüğünü kısıtlayarak ya da sinirine dokunarak kabullendiremeyiz, içselleştiremeyiz. Çin atasözünde olduğu gibi : ?Atı zorla suya götürebilirsin ama ona zorla su içiremezsin.´ İlkesini gözetmeliyiz. Ayrıca anlattıklarının yapacağı etkiyi senin rol modelliğinde görmelidir. Senin hayatında müşahhaslaşmış kadim değerlerin onlara bu güveni vermelidir. Şöyle ki ; Mekke ve Medine ?de herkes açken peygamberin tok değildi . Hayat ve medeniyet kodlarını günümüze (çağımıza) aksettirip hayatımızda neşvü nema ettirmeliyiz.
Velhasıl gençlerimizin iyiliği ve geleceği için, görev bizimdir. Onlar için tez elden bizi bağlayan dünyevi, nefsani sabitelerimizden sıyrılarak, günübirliklerimiz ve önceliklerimiz arasında bir düzen ve öncelik sırası yapmamız lazım. Bunu da tüm insanlık için yapmamız lazım. Çünkü ? Müslüman, tüm insanlık için, toplumun vicdanı ile kendi vicdanının birlikte attığı kişidir . ? Öyle emin bir Nebiye iman ettik ki ; ? herkes aç iken O, tok değildir.´ Müslümanın vicdan muhasebesi ve medeniyet tasavvuru buradan başlıyor.
Öyle büyük bir sorumluluk var ki sırtımızda, kimseye yükleyecek, ısmarlayacak, tevdi edilecek gibi değil. Sadece zor olduğu için değil aynı zamanda hassas ve kıymetli olduğu içindir.
Yapılan çarpık eğitim anlayışlarından dolayı ne kendisi olabilmiş ne de oluşturulmak istenen şey olabilmiş , bu nedenle tarihte asılı kalmışlar jenerasyonu var elimizde . Bunları elimizin tersiyle itme vebalini taşıyamayacağımız için, elimizi taşın altına koyarak, kendimize ait olanla bağlarını bir an önce kurabilen , öncü bir gençlik ortaya koymak gibi bir öncülüğümüz ve önceliğimiz olmak zorundadır. Vesselam.