Nusret AYDEMİR

Tarih: 25.12.2017 20:23

Mesele Mesuliyet

Facebook Twitter Linked-in

           Bazı elzemleri ciddi ciddi düşünmenin, gerçek anlamda dert edinmenin vaktidir. Soru şu: Çocuklarımızın istikameti ne, bunda etkin olan ve belki de sorumlu olan kim?

          Sürekli egemen erklerin yön vermeye çalıştığı bir dünyada çocuklarımızın iliştiği, tünediği bir yer, ufkunu mu, yoksa yön verecek bir nesil olma  takatini kendilerinde bulacakları bir  ufuk mu kazandıracağız.

          Resulü Ekrem?in  dimağı  ter-u taze gençler  için: ?Onları toprak gibi bulursunuz.´ Buyurduğu gibi mi yaklaşacağız? Ektiğimiz tohumun sağlıklı bir İslami, insani, irfani bir gelecek ve nesil inşa eden, bilinç ve hikmet yüklü kuramlar mıdır, yoksa onları, yutturulmuş türedi bilgi, kuram ve ekollerin sağanağına mı terk edeceğiz?

            Bu tevekkürü ve tezekkürü tez elden yapmazsak, gençlerimiz teknelerimizdeki maya olur mu, başaklarımızdaki daneye dönüşür mü?

             Umursamazlığımız ve tembelliğimiz değilmi ki  nesillerimiz Einstein?in: ?Bilmenin temel harcı olan, hayal etmektir.´  Vecizesinde olduğu gibi ufuk ve hayal kavramlarıyla bir türlü tanışma becerisi gösteremiyorlar.

             Ufuk ve hayal etmeyi beceremeyen gençlerimizin, derisini değiştiremediği için ölen tabiri caizse yılanlar  misali ölü düşüncelerin pençesinde heba olurken, bu veciz sözü söyleyen Nietzsche´ye  hak vermeden edemiyoruz.

          Bu nedenle öğrencilerimizin (gençlerimizin) bizler tarafından şarj  edilmeye  ihtiyaçları var. Bunu, gerekirse onlara rağmen yapmalıyız. Bu takati ve ideali kendimizde taşımalıyız, ancak onları şarj etmek için de bizlerin güçlü voltajlara sahip olmamız gerekir. Bu donanımımızın  olup olmadığını da test etmemiz gerekir. Eğer yoksa hemen harekete geçmemiz gerekir.

        Ayrıca bu yükümlülüğümüzü kimseye tevdi edemeyiz, sorumluluklarımızı kimseye bırakamayız. Voltajlarımızı güçlü tutarsak, maalesef çoğunluğu  saman misali yerde yatan, zihinsel çürüme yaşama tehlikesi yaşayan gençlerimizin algı ve idraklerini açacak, yalımlarını tutuşturacak şimşekler olma dirayetini gösteririz. Ancak, ideallerimiz olursa?

       Gençlerimize ufuk verme  eylemini bir sanatçı  titizliğiyle, kavrayışıyla, idrakiyle ve de bir zanaatkarın inceliği ve özverisiyle işlememiz, yani ortaya yüreğimizi koymamız gerekir.

       Yüreğimizi  neden ortaya koymamız gerekir, çünkü onları bir sanatçı duyarlılığı ve zanaatkar inceliğiyle  eğitmezsek onlara katlanmak zorunda kalırız.

         Tüm bunları yaparken şu önemli nüansları da gözetmeliyiz. Unutmayalım ki dine yönelişin artması ,yanılsaması kadar  dindarlıktan ve hikmetdarlıktan uzak  yaşantının da toplum hayatımızda arttığını gözardı etmemeliyiz. Bu tehlikeyi bertaraf etmek için  medeniyet değerlerimize dönerek, değer tekelleri oluşturmamız lazım. Bunu yapmazsak : ?Ağaçtan kopan yaprağın kaderini artık rüzgar  belirler.´ Vecizinde  olduğu gibi  tarihin dehlizlerine  savrulabiliriz.

       Nasıl bir basiret bağlanmasıdır bilmiyorum?  Hafsalam da almıyor , nasıl bir tefekkür(süzlük)tür ki asırlık planları ufuk etmesi gereken gençlerimizi test ile  tost arasında sıkışacak hale getirdik. Bu sistemi gençlerimiz mi öngördü yoksa basiretsizliğimizin , ufuksuzluğumuzun, mangalda kül bırakamayan egolarımızın neticesi midir?

        Bunun neticesini  ve  bedelini kendimize  tez  elden sormazsak, gençlerimize ödetmek zorunda kalırız ki  buna hakkımız  yok, tarih karşısında, zannımca haddimiz de değil.

       Her şeyden önce, bu hataları telafi edecek ilkeler, kuramlar geliştirmeliyiz. Süreçlere  göre  hareket ve tavır belirleme kolaycılığımız  bizi, ufuksuz, tasasız bıraktığı gibi, maalesef bu talihsizliği  gençlerimize de miras (kader) olarak dayattık. Başka ne bekliyordu ki, ilkesi olmayanın  ufkunun da olmayacağını zahmet edip tefekkür etmedik ki, sonuç olarak Gandhi ´nin  : ?Düşüncenize  dikkat edin  söze, sözünüze dikkat edin davranışa, davranışlarınıza dikkat edin kadere dönüşür.´  İlkesinde (vecizesinde)  olduğu gibi bir sonuca varılır ki o zaman İslam ümmetinin  bu savrulmasının, darma dağınıklığının sebebini daha iyi anlarız.

        Velhasıl gölge hayatların, ısmarlama kuramların esiri olmayacak bir özgürlük algısını benimsemiş  güneşin her gün onlar için  doğduğunu, onları, selamladığının umudunu  gençlerimize  biz öngörelim ki, içi geçmiş bir yığına  dönüştürülmüş  gençlerimiz , neyin karşılığı ve kimin bakiyesi olduklarının idrakine  varacak yalımın  kendilerinde saklı olduklarını keşfedebilsinler . Yoksa gençlerimiz ; bence  bizim eserimiz olan karadeliklerini kapatamazlar.

        Bu dirayet ve muhakeme edebilme yetisini  gösterirsek  o zaman nesillerimiz , yüreklerinin çapının, ufuklarının çapı kadar olduğunu fark edeceklerdir.  Yüreklerinin kalibresinin gücü, evlerini, ellerini ,ceplerini açık tutan bir  medeniyetin bakiyesi olduklarından kaynaklandığını ve erdemliliklerinin de buradan geçtiğini hatırlayacaklardır.

         Tüm bunları başarmak tabi ki kolaydır. Eğer sihirli olan silahımızı, yani sevgiyi kuşanırsak . Unutmayalım ki sirke satan adamı, bal satan adamdan daha  çok kar ettiren sevgi sermayesidir. Çünkü  öğretmenin, yönlendirmenin, kavratmanın anahtarı  kalbe dokunmaktır. Özgürlüğünü kısıtlayarak ya da sinirine dokunarak kabullendiremeyiz, içselleştiremeyiz. Çin atasözünde  olduğu gibi  : ?Atı zorla suya götürebilirsin ama  ona zorla su içiremezsin.´  İlkesini gözetmeliyiz. Ayrıca anlattıklarının  yapacağı etkiyi senin rol modelliğinde görmelidir.  Senin hayatında müşahhaslaşmış  kadim değerlerin  onlara bu güveni vermelidir. Şöyle ki ; Mekke ve Medine ?de  herkes açken peygamberin tok değildi . Hayat ve medeniyet kodlarını  günümüze (çağımıza) aksettirip hayatımızda neşvü nema ettirmeliyiz.

        Velhasıl gençlerimizin iyiliği ve geleceği için, görev bizimdir. Onlar için tez elden bizi  bağlayan dünyevi, nefsani sabitelerimizden sıyrılarak, günübirliklerimiz ve önceliklerimiz arasında  bir düzen ve öncelik sırası  yapmamız lazım. Bunu da tüm insanlık için yapmamız lazım. Çünkü ? Müslüman, tüm insanlık için, toplumun vicdanı ile  kendi vicdanının birlikte attığı kişidir . ? Öyle emin bir Nebiye  iman ettik ki ; ? herkes aç iken O, tok değildir.´ Müslümanın vicdan muhasebesi ve medeniyet tasavvuru buradan başlıyor.

        Öyle büyük bir sorumluluk var ki sırtımızda, kimseye yükleyecek, ısmarlayacak, tevdi edilecek gibi değil. Sadece zor olduğu için değil aynı zamanda hassas ve kıymetli olduğu içindir.

      Yapılan çarpık eğitim anlayışlarından dolayı ne kendisi olabilmiş ne de oluşturulmak istenen şey olabilmiş , bu nedenle  tarihte asılı kalmışlar   jenerasyonu var elimizde . Bunları elimizin tersiyle itme vebalini taşıyamayacağımız için, elimizi taşın altına koyarak, kendimize ait olanla  bağlarını bir an önce kurabilen , öncü bir gençlik ortaya koymak gibi bir öncülüğümüz ve önceliğimiz olmak zorundadır. Vesselam.

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —