Çıra Yayınlarından yeni çıkan Medine Sözleşmesi kitabını elime alınca, önce arka sayfasını okudum. Sonra içindekilerine göz attım. Kurayzaoğulları başlığını görünce hemen 186. sayfayı açtım.
Kurayzaoğulları’na ayrılan 46 sayfalık kısmı bir solukta okudum. Sonra altını çize çize tekrar okudum.
Bu bölümün, özel olarak ilgimi çekmesinin bir sebebi var. İki yıl önce, Eylül 2018 tarihli Özgün İrade dergisinin 186. sayısında “Rasulullah 900 Yahudi’yi Öldürdü mü?” başlıklı 3 sayfalık bir yazım çıkmıştı.
Bu 3 sayfalık yazı, 46 sayfada anlatılanların bir özeti sayılır. Daha önce yazdıklarımı doğrular nitelikte gördüğüm için de çok sevindim. Kurayzaoğulları konusunda bu zamana kadar yazılanları eleştiren, yalanları çürüten, doğruları ortaya koymaya çalışan, çok az sayıdaki yazılardan biri olarak görünce de çok mutlu oldum.
Ali Bulaç’ın kaleme aldığı Medine Sözleşmesi, 703 sayfalık hacimli bir kitap. 1- Tarihsel ortamında Medine Vesikası. 2- Sözleşme ve kurucu değerler. 3- Sözleşme ve toplum. 4- İhtirama dayalı sözleşme. 5- Medine Vesikası üzerine tartışmalar bölümlerinden oluşuyor. İlgi duyanlar için çok güzel bir çalışma olmuş. Bilhassa küçük bir risale uzunluğundaki Kurayzaoğulları bölümü için bile bu kitap okunmayı hak ediyor.
Yazar, ele aldığı başlıkları ve Beni Kurayza olayını her yönüyle araştırıp çok güzel değerlendirmiş. Ben Beni Kurayza konusunun iç yüzünün iyice anlaşılması için 46 sayfalık kısmı özetle yazmak istiyorum. Çünkü bu konuyu eleştirel tarzda ele alan çok az tarihçi olmuş. Daha önce yazılanların çoğu birbirinin tekrarı ve kopyası olmuş.
Tartışılan Beni Kurayza olayını ilk olarak İbni İshak kaleme almış. Sonrakiler, “Doğru mu, yanlış mı? Bu yazılanlar Kur’an’a ve Rasulullah’ın uygulamalarına uyuyor mu?” diye düşünmeden ve araştırmadan onun yazdıklarını tekrarlamış.
Bilinen ve tekrar edilen olayı bir hatırlayalım:
Kurayzaoğulları, Hendek Savaşı sırasında, daha önce imzalanan Medine sözleşmesine aykırı olarak, müminlere ihanet edip Mekkeli müşriklere yardımcı olur. Savaş bitip Rasulullah ve ordusu Medine merkezine döner. Cebrail (as) gelir Kurayzaoğullarının kalesini işaret ederek “Ey Muhammed, yüce Allah üzerlerine yürümeni emrediyor. Ben ve melekler onların kalelerine gidiyoruz.” der. Bunun üzerine Rasulullah da sahabeye “İkindi namazını Kurayzaoğulların’da kılacağız, hemen yola çıkıyoruz.” diyerek, Kurayza üzerine yürürler.
Kale 25 gün kadar kuşatılır. Kaledekiler kendi aralarında yaptıkları çeşitli tartışmalardan sonra, Sad bin Muaz’ın hakem olmasını ve vereceği karara uyacaklarını söylerler. Hendek savaşı sırasında ağır yaralanmış olup evinde tedavi gören Sad bin Muaz, bir eşeğe bindirilerek getirilir. Her iki tarafın vereceği karara itiraz edilmeyeceğine söz alınca hükmünü verir: “Kadın ve çocuklar esir alınacak, eli silah tutan bütün erkekler öldürülecek.”
Sad bin Muaz’ın kararından sonra kaleden inen, sayıları 300 ile 900 arasında değişen erkeklerin elleri bağlanıp, Medine’ye getirilir ve Binti Haris’in evine hapsedilir. Medine’nin pazar yerine getirilen bu esirler kendi çukurlarını kazar. Hz. Ali ve Zübeyr bin Avvam hepsini kılıçtan geçirir ve kazdıkları çukura gömülür. Rasulullah, tüm bu yapılanlara onay verir.
Peki bu anlatılanlar doğru mu? Yazar, çeşitli yönlerden itirazlarını dile getiriyor.
1-Sayılardaki tutarsızlık.
Eski ve çağdaş tarihçilerin çoğu esir alınan erkeklerin öldürülmesini kabul ederler. Sadece sayıda ayrı düşerler. Taberi, öldürülenlerin 600-700 arası olduğunu yazar. Mukatil bin Süleyman 450 der.
İbni İshak, İbni Hişam, Vakıdi farklı rakamlar verir.
M. Hamidullah, Hz Muhammed’in katıldığı savaşlarda 150 müminin öldüğünü, düşmanların ise 250 civarında olduğunu yazar.Öldürülen Beni Kurayza Yahudilerinin sayılarından hiç bahsetmez.
Ahmet Cevdet Paşa ve Mevlana Şıbli 400 rakamını kabul ederler.
Asım Köksal, İbni Hişam ve Vakıdi’yi kaynak göstererek 600-700 arası der.
Ahmet İbni Hanbel 400, İzzet Derveze 400-700, Cabiri 600-900, Martin Lings 700, Sallabi 400, Hüseyin Alan 800, Mehmet Azimli 300-400, Kasım Sulul 750 rakamlarını kitaplarına almış.
Rakamlardaki bu farklılıklar, anlatılanların doğruluğunda kuşku uyandırmıyor mu?
2- Sad bin Muaz’ın hakem seçilmesindeki mantıksızlık.
Hendek savaşı sırasında ihanetlerinden dolayı görüşmeye giden Sad bin Muaz’a, Kurayzaoğulları çok kötü davranmış, kendisine ve Rasulullah’a küfretmişlerdi. Yahudiler aptal mı? Küfrettikleri adamı hakem olarak niçin seçsinler? Sad bin Muaz, Tevrat’a göre hüküm verdiğinde öldürüleceklerini bildikleri halde, neden onun hakemliğine başvursunlar?
3- Kurayzaoğulları için en doğrusu, Hz. Muhammed’in kararını beklemeleri değil miydi? En ağır olarak, daha önce Nadiroğulları ve Kaynukaoğullarına verilen sürgün cezasının kendilerine de uygulanacağını bilmiyorlar mıydı?
4- Binti Haris’in evi, 300-400 veya 900 kişinin sığacağı kadar büyük müydü?
5- Olay, Rasulullah’ın önceki uygulamalarına aykırı. Hemen hemen aynı suçları işlemiş olan Kaynuka ve Nadiroğullarına sürgün cezası vermişti. Daha sonra Hayber Kalesinin fethinde de Hayber Yahudilerine savaş esiri muamelesi uygulamış hiçbirini öldürmemişti. Neden Kurayzaoğullarına verilen ölüm cezasını onaylasın?
6- Yazılanlara göre, Cebrail (as) ve melekler öncü birlikler olarak Kurayzaoğulları üzerine yürürler. Hendek savaşından yeni dönen Rasulullah ve sahabileri de daha dinlenmelerine bile fırsat vermeden, arkalarından gelmelerini isterler. Vahiy meleğinin ilk defa böyle bir göreviyle karşılaşıyoruz. Eski ve çağdaş tarihçiler bunu kitaplarına alırken hiç mi sorgulamaz?
7- Medine’nin çevresine kazılmış 5,5 km. uzunluğundaki çukur dururken, neden merkezdeki pazar yerine yeniden çukur kazdırılır ve 900 kişi oraya gömülür?
8- Masada olayı niye görmezden gelinir?
M. S. 73 yılında, Necef çölünde yapılan savaşta yenilen ve Romalılara teslim olmayan Masada kalesindeki Yahudiler, içlerinden seçtikleri 10 kişi tarafından 900 Yahudi erkeğini öldürür. Daha sonra da bu 10 kişi birbirini öldürür. Aradan 600 yüzyıl geçse de bu olay unutulmaz. Beni Kurayza’yla ilgili anlatılanların, Masada olayının bir tekrarı niteliğinde olması, tarihçilerimizi hiç mi düşündürmemiş?
9- Enes bin Malik’in, İbn İshak’ı itham etmesi niçin görmezden gelinmiş?
İmam Malik (ö.179/795), İbni İshak’ın (ö.151/768) çağdaşıdır. İbni İshak’ı yalancılıkla suçlamış. Kaynaklarını çoğunlukla Medineli Yahudilerin Müslüman olan torunlarından aldığını ve senetlerinin zayıf olduğunu söylemiş.
İmam Malik, Muvatta isimli eserinde Beni Kurayza olayından bahsetmemiş. Ki yetmişe yakın bilgin, “Rasulullah’ın Medine’si, tam da Muvatta’da tasvir edildiği gibiydi” diyerek şehadette bulunmuş.
10- Bu olay, önemli Yahudi kaynaklarında yer almaz. Düşündürücü değil mi?
11- İbni İshak ve onun yazdıklarını tekrar edenler, Kur’an okumaz mı?
Beni Kurayza savaşı ile ilgili, Kur’an bizi aydınlatıyor:
“Allah, kitap ehlinden, düşmana arka çıkanları da kalplerine korku salarak kalelerinden indirdi. Onların kimini öldürüyor, kimini de esir alıyordunuz. Onların yerini, yurdunu ve mallarını size verdi.” (Ahzab,33/26-27)
Başka hikâyelerin peşine niye düşüyoruz? Kur’an, Beni Kurayza gerçeğini anlatmış. “Kuşatma sürerken, kalplerine korku düşen Kurayzaoğulları kaleden inip savaşmış. Kimi ölmüş kimi de esir alınmış. Yurtları da müminlere kalmış.” Evet ölenler olmuş. Fakat bu ölenler İbni İshak’ın kitabında bahsettiği kılıçtan geçirilen esirler değil, savaş meydanında ölenlerdir.
12- Alınan esirlere uygulanacak hukuk bellidir ve bunu en iyi bilen Rasulullah'tır. Bunu İbni İshak neden bilmezden geliyor?
“Savaşta alınan esirler, bedeli alınarak veya bedelsiz serbest bırakılacak.” (Muhammed,47/4)
Bedir savaşı sırasında inen bu ayetten sonra, Rasulullah’ın uygulaması ortadadır. Bedir savaşı sonrası alınan 70 esirin çoğu bedeli alınarak; bazıları bedelleri karşılığı Medineli gençlere okuma-yazma öğreterek; çok azı da bedelsiz serbest bırakılmıştır. Mekke'nin fethinden sonra da, yaklaşık 7.000 Mekkeli serbest bırakılmış. Diğer savaşlarda alınan esirler de, bedelli veya bedelsiz serbest kalmıştır. Aslında 624 yılında inen Muhammed Suresi’nin 4.ayeti, köleliğe ve cariyeliğe son veren ayettir. Daha sonraki yanlış uygulamalar bu gerçeği değiştirmez.
Teslim olan esirleri kılıçtan geçirmek hangi mantığa sığar?
13-Rasulullah kendisinin değil de neden başkasının vereceği hükme uysun?
Bu konuda da ayet ona yol gösteriyordu:
“O halde artık onların aralarında Allah’ın indirdiklerine uygun olarak hüküm ver; sana gelen hakikati bırakarak onların keyfi yargılarına uyma.” (Maide, 5/48)
Rasulullah kendi hüküm yetkisini, neden karşı tarafın isteğine uyarak İbni İshak’a devretsin?
14- Kurayzaoğulları hakkında farklı anlatımlar da var. Neden dikkate alınmaz?
Yazar, bu haklı sorulardan sonra kanaatini de yazmış:
“Her nasılsa İbni İshak’ın siyerine girmiş bulunan söz konusu malumat (bilgi ve haber) Kur’an’ın genel ilkelerine ve Hz. Peygamberin öncesinde ve sonrasındaki tatbikatlarına uymamaktadır. Sorun –haşa- Hz. Peygamberin tatbikatında veya Sad bin Muaz’ın verdiği kararda değil, sorun rivayetin kendisindedir. Haber-i ahad hükmünde bile olmayan bir siyer malumatını Mısır Firavununun İsrailoğullarına reva gördüğü cezayı veya Masada olayını andırırcasına 300 ile 900 erkeğinin boğazlanmasına mesnet göstermek usul yönünden batıldır. Siyer kaynaklarının verdiği bilgi ve haberler, Kur’an’ın ve sahih sünnetin açık hükümlerine aykırı düştüğünde usul yönünden değerini kaybeder.”
Ben de aynı görüşteyim. İbni İshak’ın anlattıkları gerçek dışıdır. Yazılanlar Rasulullah’a yapılmış büyük bir iftiradır. İslam düşmanları bu rivayetleri delil göstererek İslam’a saldırmakta; barış, rahmet ve merhamet elçisini karalamakta, diktatör ve acımasız göstermektedir.
Kaynaklardaki bu gibi mesnetsiz rivayetlerin ve iftiraların temizlenmesi ve gerçeklerin ortaya çıkarılması için, korkusuz tarihçilerin ve bilginlerin çoğalmasını bekliyorum.