Reklam Görüntülerine Tıklayarak Kitap Siparişi Verebilirsiniz


Mahmut Olgun


Kürtlerin Hakikati: Tarihsel, Sosyolojik ve Felsefi Bir Perspektif

Mahmut Olgun'un "yeni" yazısı...


Kürtler, tarih boyunca Ortadoğu’nun en kadim halklarından biri olarak varlıklarını sürdürmüştür. Ancak modern ulus-devlet paradigması içerisinde Kürt kimliği, sık sık göz ardı edilmiş veya tehdit olarak algılanmıştır. Türkiye’de Türk, Suriye ve Irak’ta Arap, İran’da ise Acem kimliğiyle yaşamlarına devam ettikleri sürece sorun yaşanmadığı algısı oluşabilir. Ancak Kürtler, kendi özgün kimlikleriyle varlık göstermeye çalıştıklarında maruz kaldıkları baskı ve inkâr politikaları, ciddi sosyopolitik ve ahlaki soruları gündeme getirmektedir.

Bu noktada, Kürtler bir "hakikat" olarak ele alınmalıdır. Felsefi olarak hakikat, var olanın reddedilemeyecek bir gerçekliği olarak tanımlanır. Kürtlerin varlığını ve haklarını inkâr etmek, yalnızca ahlaki bir sorunu değil, aynı zamanda bölgesel barış ve istikrar açısından sürdürülemez bir anlayışı ortaya koyar. Nitekim Arap halklarının onlarca devleti, Acemlerin 3000 yıllık gelen devletleri, Türklerin birçok devleti bulunurken, nüfusu 40-50 milyonu aşan Kürtlerin neden bir devlete veya siyasi statüye sahip olamadığı sorusu, tarihsel adalet ve eşitlik ilkeleri bağlamında irdelenmelidir.

Bazı çevreler, Kürtlerin Batılı ülkeler ve ABD tarafından "kullanıldığını" öne sürmektedir. Ancak bu söylemin kendisi, Kürtlerin irade ve hak taleplerini küçümseyen bir bakışı yansıtır. Dahası, bu eleştirileri dile getirenlerin, aynı Batılı güçlerle kendi çıkarlarına yönelik iş birliği arayışında olmaları, ahlaki bir tutarsızlığı işaret etmektedir. "Ümmetin kardeşliği" ve “Halkların kardeşliği” gibi kavramların tarih boyunca Kürtleri siyaseten tasfiye etme ve asimile etme politikalarına zemin hazırladığı da unutulmamalıdır.

Tarihsel bağlamda Kürt meselesi, yalnızca bir kimlik sorunu değil, aynı zamanda bir adalet ve eşitlik meselesidir. İslam ümmetine mensup halkların, kendi içlerindeki bu sorunu çözme ve Kürt halkına tarihsel haklarını teslim etme konusundaki başarısızlıkları, hem dini hem de ahlaki açıdan sorgulanmalıdır. Suriye’nin kuzeyinde ortaya çıkan Kürt oluşumu, bu soruların bir kez daha gündeme gelmesine neden olmuştur. Eğer Kürtler, Şam yönetimiyle uzlaşarak Suriye’nin parçası haline gelirlerse, bu durumda tarih boyunca gasp edilen haklarının iade edilip edilmeyeceği belirsizdir. Aynı şekilde, Suriye’nin toprak bütünlüğünün başka ülkeleri bu denli ilgilendirmesi de bölgesel güç dinamiklerinin bir yansımasıdır.

Ortadoğu’nun kronikleşmiş sorunlarına kalıcı bir çözüm arayışı, Kürt meselesini merkeze almadan mümkün değildir. Kürtler, sosyolojik olarak yalnızca bir halk değil, aynı zamanda Ortadoğu’nun barış ve istikrarında kilit bir rol oynayan tarihsel bir aktördür. Bu bağlamda, Kürtlerin hak taleplerini, eşitlikçi bir anayasal sözleşme çerçevesinde ele almak, felsefi olarak insan onuruna ve siyasi adalete uygun bir yaklaşım olacaktır.

Felsefi açıdan bakıldığında, Kürtlerin statüsü bir ontolojik adalet meselesidir. İnsanın kendi kimliğiyle var olma hakkı, yalnızca bir toplumsal talep değil, aynı zamanda doğal hukuk teorisi bağlamında insanın en temel haklarından biridir. Dolayısıyla, Kürtlerin kendi kendini yönetme hakkı ne bilimsel, ne dini, ne de toplumsal yasalarla çelişmektedir. Aksine, adaletin temel ilkesi olan "herkese hakkını teslim etme" anlayışı, bu talepleri zorunlu kılmaktadır.

Kürt meselesini dar bir kimlik siyasetinden çıkararak, tarihsel, sosyolojik ve felsefi bir düzlemde ele almak zorunludur. Bu meseleye yönelik çözüm, yalnızca Kürtler için değil, Ortadoğu’da barış ve istikrar arayışı için de bir dönüm noktası olacaktır. Kürtlerin bölgesel ve uluslararası düzeyde tanınması, haklarının korunması ve siyasi statülerinin güvence altına alınması, bölgedeki diğer halklar ve devletler için bir tehdit değil, aksine barışçıl bir geleceğin anahtarıdır.

Ortadoğu’da yüzyıllardır biriken bu sorun, kapsamlı ve adil bir çözümü gerektirir. Kürtlerin statüsü yalnızca bir kimlik değil, bir varoluş meselesidir. Bu nedenle, Kürtlerin siyasal temsili ve eşit bir anayasal sözleşme çerçevesinde çözüm arayışları, bölgenin kaderini tayin edecektir.

Kürtler ile eşit bir anayasal sözleşme ile denkleme dahil olmamış bir Ortadoğu’ya huzur gelmeyecektir.(

Uyarı! Yapmış olduğunuz yorumlar incelendikten sonra onaylanacaktır onaylandıktan sonra gözükecektir


Resimlere Tıklayarak Kitap Satın Alabilirsiniz

YAZARLAR