Bayram YILMAZ

Tarih: 09.05.2019 05:36

KURT KANUNU

Facebook Twitter Linked-in

Kamal Tahir Kurt Kanunu kitabına ?kurtlukta kanun düşeni yemektir.? Diyerek başlar. İfadenin farklı bir terkip olarak ?kurtlukta düşeni yemek kanundur.? şeklinde söylenmişliği de vardır.  Aynı anlama geldiği düşünülse de ifadeler arasında mana olarak farklar vardır.  Birincisinde kurtluğun tek kanunu olduğu ve bu kanunun da düşeni yemek olduğu ifade edilirken diğerinde düşene karşı gösterilen onu ezmek, yok etmenin kurtluğun kanunlarından olduğu ifade edilir.

/resimler/2019-5/9/0540137387971.jpg

Kurt kanunun ne olduğundan önce kurdun ve kurtların kimler olduğunun bilinmesinde fayda vardır. Nihayetinde her kanun ona hürmet edenler nezdinde makbuldür.

?Kurtlukta düşeni yemek kanundur? sözü ile Osmanlının son, Cumhuriyetin ilk yıllarında ittihatçıların kendi iç çekişmelerinin ve iktidar kavgasında insan harcamanın ne kadar acımasız bir şekilde tezahür ettiğini ifade ederken bir yandan da yapılan tasfiyeleri sanki ?kadim bir kanunun gereğini yerine getiriyoruz? savunması ile normalleştirme çabasıdır.

İktidar mücadelesi insanlık tarihinin her döneminde en acımasız, en şiddetli, en kanlı sonuçlar üreten çatışma nedeni olmuştur. İktidar mücadelesinde rakiplerin tümden ortadan kaldırmak bize de çok yabancı olmayan bir gelenektir. Nihayetinde Osmanlıda şehzadeler arasındaki kimin sultan olacağı ile ilgili kavgada da ecdadımız ?ya devlet başa ya kuzgun leşe? demişlerdir. Ya devletin başına geçer sultan olur mülkün sahibi olarak saltanat sürersiniz ya da olamadıysanız rakip olarak boğdurulup kargalara/kuşlara yem olursunuz. Şanlı tarihimizdeki devasa şahsiyetlerimizin önemli bir kısmı babasına darbe yapanlardan, kardeşlerini katl edenlerdendir. Şanlı tarihimizde muhteşemliği ve dahi adaleti ile abideleşmiş olan sultanlarımızın içinde evladını katl edenler vardır. Sultanların ?katl fetvası?nı almalarında da ?müftü efendi?lerden yana bir sıkıntıları oluşmamıştır. (Naçizane, Orhan Asena´nın ?Ya Devlet Başa, Ya Kuzgun Leşe İsimli Tiyatro eseri tavsiye olunur.)

Aslında bir yerde Hz Ömer´in Emir-il Müminin makamında sorduğu ?Ben yanlışa düşersem ne yaparsınız??  Sorusuna sahabenin ?Seni kılıçlarımız ile düzeltiriz.? cevabı bile meselelerimizi kılıçla çözme konusundaki tercihlerimizin de bir sonucudur.

Biz biraz yakın tarihimizden devam edelim;

Çoğunluğunu İttihat ve Terakki´ye bağlı subayların oluşturduğu Osmanlı 3. Ordusunu teşkil eden askerler Selanikken çıkıp 13 Nisan 1909 de Payitahta geldiklerine niyetlerini Anayasal Meşrutiyet yönetimini tahkim etmek olarak ifade etmişlerdir.

Bu ordunun serdengeçti silahşorları/tetikçileri Enver paşanın merkezinde bir cunta hareketi Anayasal Meşrutiyet Yönetimini de yetersiz bularak 23 Ocak 1913 tarihinde ?ancak bizim adamlarımız yönetimde etkin olursa meşrutiyet tam manası ile olur.? diyerek Bab-ı Ali baskınını gerçekleştirirler, bir bakan öldürülür, cinayet işlerler.

Bir rivayete göre Osman Gazinin amcası Dündar Bey´e rağmen bey olması ile başlayan ?ya devlet başa, ya ?? geleneği İttihatçıların darbe(ler)si ile devam ettirilir.

İttihat ve Terakkinin mutlak hâkim olduğu devirde; ?Devleti çete yapılanmasından ayıran kendini kanunla mukayyet kılma/sınırlama hükmü? o kadar gevşetilir ki süreçte şehrin en ünlü mafyası/kabadayısı olacak tipler İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından Ankara valiliğine getirilir (Abdülkerim beyler), Tetikçiliği ile meşhur, Mecliste cinayet işleyebilen Yakup Cemil´lere kumandanlık verilir. Savaş ortamında, savunma hattında her biri gözü kara, serdengeçti olanlar; yıkılanın yerine daha iyisini ortaya koyna zarureti karşısında ne yapacağını bilemeyen şaşkın ve tehlikeli insanlar haline gelir. Tabi siyaset/politika  (bir siyasetçinin benzetmesi ile) mikrop gibidir vücuda bir kere yerleşti mi bir daha kolay çıkmaz.

Bence Türk Tarihinin en övünülecek kısmını oluşturan İstiklal/Kurtuluş savaş(lar)ının, teşekkül ettirilen bir meçlisin çatısı altında ve Millet Meçlisi´nin komuta kademesini oluşturup yetkilendirmesiyle sürdürülmüş ve kazanılmış olmasıdır.  Baştan sona devlet olmanın gereklerinden taviz vermeden kazanılan bir savaşın sonunda yaşananlar ise yine kadim darbeci yanımızın nüksetmesidir. Milletin olan birinci meclis lağvedilerek, atama ve tahakkümün belirleyici olduğu ikinci meclis oluşturulur.

Devir artık eski kudretli paşaların ülkeyi terk ettiği, birinci sınıf ittihatçıların ve muhaliflerin 150´lik listelerle ülkeden kovulduğu bir devirdir.

Dönem; Abdülkerim Beyler gibi daha alt düzeydeki cuntacıların ise yeni darbe hevesleri içinde ?Sarı Paşaya?  suikast tertiplemeye çalıştıkları bir dönemdir. Gazi Paşa´nın İzmir seyahatinde yapılması planlanan bir suikast teşebbüsü gerçekleşmez ve bizzat Gazi Paşa tarafından ?Kurt Kanunu? devreye sokulur.

İşte bu suikast sürecini ve bu teşebbüs bahane edilerek ?Gazi Paşa?ya muhalif, yaptıklarını eleştiren herkesin bir torbaya konularak idam edilme teşebbüslerinin anlatıldığı Kemal Tahir´in başyapıtlarından olan kitabın da ismidir Kurt Kanunu.

Kitap ?kurtlukta düşeni yemek kanundur? sözüyle başlar. Kitabın anlattığı dönem Cumhuriyetin ilk yılları ve Mustafa Kemal´in gücünü tahkim için bolca tasfiyelerin yapıldığı. Bu tasfiyeler yapılırken istiklal harbinde Payitaht´an Anadolu´ya silah ve insan kaçırmada, İstihbarat sağlamada hayati işler başaranlarında kendini kurtaramadığı, geçmişinde İttihat ve Terakki Cemiyeti ile bağlantısı olanların bir bir ?harcandığı? ?sallandırıldığı? dönemdir.

Kitap; dönemin önemli aktörlerinden olan İstiklal harbinde Anadolu´nun doğusunu güvende tutan, Mustafa Kemal´in can güvenliği ile beraber Anadolu mücadelesini teşkilatlandırmasına en kıymetli desteği vermiş Kazım Karabekir Paşa´nın bile İzmir suikasti bahanesi ile tutuklanıp İdamla yargılanabildiği bir süreci anlatır. Bu tutuklamaya ?Siz ne yapıyorsunuz?? diyerek itirazda bulunan İsmet paşa (İnönü) Kel Ali tarafından tutuklanır. İsmet Beyin tutuklanması Gazi Paşa´yı rahatsız eder, Müdahalede bulunur. İsmet bey tutuklu bulunduğu yerden çıkarılır. Karabekir Paşa ise suikast ile hiçbir ilgisinin bulunmadığından dolayı değil, ordudaki asker ve subayların mahkeme salonunu basma tehditleri sonucu serbest kalır. Belirleyici olan adalet değil güç olmuştur. Gücün ise adaletin tarafına düşüp düşmediği çoğu zaman konjüktürel bir durumdur.

 Kitap bugün okunduğunda insana bir nevi ?tekerrür eden tarihin içinde yaşayıp duruyoruz.?  duygusunu verir.

Kitabın nedense bugünlerde aklıma gelmesinin nedeni anlattığı olaylardan çok kitabın başkahramanlarından olan; İttihat ve Terakkinin iaşe nazırı, İstanbul´dan Anadolu´ya her türlü İstihbarat ve ihtiyaç malzemesinin aktarılmasında önemli işler yapan Karakol cemiyetinin kurucularından, Kara Kemal Bey´in Abdülkerim bey(ler)in İzmir suikast planları neticesinde sebep oldukları olaylardan dolayı ettiği bir cümledir.

Kara Kemal Bey´in ismi Cumhuriyete ve Mustafa Kemal´e hiçbir muhalefeti olmamasına rağmen İsimleri suikast planına karıştırılır ve yolun sonu darağacına çıkamadan bizzat kendisinin şakağına dayadığı silahla son bulur.

Kemal Tahir´in Kurt Kanunu kitabında; işte bu Kara Kemal bey´e söylettiği bir cümle son günlerde; hem oy sayım sürecinde, hem sayıma yönelik itirazların gerekçelerinde, hem de süreç içinde takınılan tavır ve davranışlarda, toplum olarak bazen histeriye dönen tepki gösterme biçimlerinde  aklımda dolanıp durmakta.

Kara Kemal Bey Abdülkerim Bey özelinde yaşananlar için ?Bizim İttihatçılar çetecilikten devlet adamlığına bir türlü terfi edemediler? der.

***

Ne yapalım acaba bir sonraki yazıda Şevket Süreyya Aydemir´in üç ciltlik Tek Adam Kitabı üzerinden mi hasbıhal etsek?


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —